Kreş Eken Huzurevi Biçer

"Rüzgar eken fırtına biçer!" diye bir çoğumuzun bildiği bir atasözümüz var. Neden böyle bir giriş yaptım? Teknoloji geliştikçe, ilişkilerin, dostlukların, sevgilerin sığlaştığını görmek ürkütücü. Ailece beraber güle oynaya bir sabah kahvaltısı veya bir akşam yemeğinin lezzetini fast food da bulabiliyor musunuz? Gittikçe bencilleşiyor muyuz ne? Tüm suç teknolojinin getirdiği kolaylıkta mı?, boş vermişliğimizde mi?, Yetiştirilişimizde mi? Yoksa Hepsi Hikaye Geç Bunları mı demek lazım? Bugünlerde bir hal oldu bizlere… Evet bugünlerde bir haller oldu bizlere… Neden bu kadar umarsız, vurdumduymaz olduk? N’oldu bize? Bir gün bizim de yaşlanacağımız neden aklımıza gelmez? Bizim aslında en güzel yanlarımızdan birisiydi büyüklere gösterdiğimiz saygı, sevgi ve ilgi. Ama maalesef ciddi bir çözülme yaşıyoruz. Bugün “Beyaz Melek” filmi gişe rekorları kırmışsa, bu kendimizle bir iç hesaplaşmamız değil de nedir? Fakat inancım odur ki; ne kadar dejenere olursak olalım, farklı kültürde ki ülkelerde yaşıyor da olsak, özümüzdeki bu sancı bizi güzelliklere taşıyacaktır.  “Beli bükülmüş ihtiyarlarınız olmasaydı, belalar sel gibi üzerinize gelirdi”. Yaşlının çeşidi olmaz! Yaşlı yaşlıdır, saygı, sevgi, ilgi bekler. Baba, anne, büyükanne, büyükbaba, kayınbaba, kaynana v.s. NE DERSENİZ DEYİN Büyükşehirlerin acımasızlığı mı, hayat standartlarımız mı, yaşam koşullarının ağırlığı mı, yoksa kanaat kavramımızın ciddi yara alması mı? Ne derseniz deyin! Ama bir gerçek var ki değerlerimizi daha küçükken kaybediyoruz. Sonucunda bencil, yalnız, güvensiz, maddiyatı yaşamının göbeğine koymuş bir insan olarak hayatımızı tüketiyoruz.. Yani demem o ki, daha bebekken başlıyor; Eğer daha dünyaya gelirken anne sevgisi ve kokusu ile büyüseydi, babanın o yeri doldurulamaz yürekliliğini hissetseydi bu durumlar olur muydu? Bakın bir kısa anekdotla konuyu pekiştirelim; Amerika"nın Rhode Island eyaletinde 482 anne ve 8 aylık bebekleri üzerinde araştırma yapan uzmanların bulgularına göre, bebeklikte anne şefkati ve bakımıyla yetişen insanlar 34 yaşında bile bebeklikten etkilenir. 8 aya kadar gerekli şefkati gören bebeklerin, yetişkinliklerinde kaygı, saldırganlık ve stres düzeyleri diğerlerine göre hayli az olur. Uzmanlar, "Bebek dünyaya geldikten sonra yeme ve barınma ihtiyaçları giderilse de stres yaşaması mümkündür" diyor: Bebeği depresyona itecek en önemli sebep anneden mahrumiyettir, ilk altı ayda annenin bebekten ayrılması halinde üç ayrı belirti gözlenir. İlki protesto dönemidir, bu dönemde bebek sürekli ağlar, yanına biri yaklaştığında susar ancak annesi olmadığını anladığı zaman tekrar ağlamaya başlar. Depresyon döneminde bebeğin iştahı azalır, kilo kaybetmeye başlar, mutlu olmayan çocuğun beden gelişimi yavaşlar. İçe kapanma döneminde ise ikinci aydan sonra anne yoksunluğunun devam etmesiyle bebek içine kapanır, duygusal tepkileri anlaşılamaz bir hal alır, çevrede olanlara bebek ilgisiz kalır, bu durum büyüklerin şizofrenik bozukluğuna benzer bir tablonun ortaya çıkmasına yol açar. Anne ile bebek arasında olağanüstü bir ruhi bağın varlığına ve bunun çocuğun beyin ve beden gelişimi için temel gıda olduğuna dikkat çeken uzmanlar, sevgisini ve ilgisini veren annelerin çocuklarının beyinlerinde sevgi kanallarının açıldığını belirtir. (Star, 11 Nisan 2011) KANGURU TEDAVİSİ Yine bir başka örnek;"Avustralya Sidney"de yaşayan Kate Ogg, 27 haftalıkken ikiz doğurdu. İkizlerden kız olanı Emily sağlıklıydı, erkek kardeşi Jamie nefes alamıyordu. Doktorlar, yaklaşık 20 dakika bebeği hayata döndürmeye çalıştı. Ancak bebek nefes almıyordu. Bunun üzerine doktorlar veda etmesi için Jamie bebeği annesine verdi. Anne, bebeği 2 saat boyunca koynunda tutup okşadı, bebeğiyle konuştu ve bir mucize gerçekleşti. Bebek yeniden nefes almaya başladı. Kate Ogg, o dakikaları şöyle anlatıyor: "Gözlerime inanamadım. Jamie elini kaldırdı ve parmağımı tuttu. Gözlerini açtı ve başını sağa sola çevirdi. Bu gerçek bir mucize!" Uzmanlar, bu harikulade olaya "kanguru tedavisi" adını veriyorlar." (Hurriyet.com.tr., 27 Ağustos 2010) Burada yazarın sözü bu yazının finali olur sanırım; İlahi yasa burada da hükmünü icra ediyor: Kreş eken huzurevi biçer. Arpa ekilen topraktan buğday biçildiği görülmemiştir, ne ekersen onu biçersin. İnsan kişisel hayatının çevriminde yaşlanınca çocuklaşır; bakıma, şefkate ve sıcak aile ortamına muhtaç olur. "Çalışma hayatı, daha çok gelir ve kariyer" diye kreşe verilen çocuklar, büyüyüp de anne ve babalarını huzurevine verdiklerinde onlar da "Anne, baba, kusura bakmayın biz de çalışmak veya kariyer yapmak zorundayız, sizinle uğraşamayız" derler!!!    
Benzer Videolar