Kırmızı et üretimine genel bakış
Son zamanlarda ithal hayvanların insan sağlığı açısından etkileri konusunda ki bir takip söylentiler kafa karışıklığına yol açmakta. Bu belirsizlikle birlikte pek çok alıcı yerli hayvanların etlerine talep etmeye başladı. Tarım Bakanlığı’nın ithal kırmızı et konusunda yeterli açıklamalarda bulunmaması da bu karışıklığı körüklemektedir. Türkiye Kasaplar Federasyon Başkanı Fazlı Yalçındağ ile kırmızı et konusunda sohbet etme imkânım oldu. İçten sohbeti için başkan Yalçındağ’a çok teşekkür ederim.
Güvenilir Gıda İhtiyacı
İnsanların daha uzun, daha sağlıklı ve daha aktif yaşam sürmeleri için beslenmeleri önemli olup temel hakları arasında yeterli miktarda ve güvenilir gıdaya erişim bulunmaktadır. Bir ülkeyi yönetenlerin en önemli sorumluluklarından biri de yurttaşlarının fiziksel ve zihinsel gelişimlerini sağlamak için yeterli gıdaya ulaşmaları ve gıdaların sağlık yönünden güvenli olmasını, devredilemez ve ertelenemez temel görev olarak görmeleridir. Özellikle hayvansal proteinlerin yetişkinlerden ziyade gelişmekte olan genç beyinler için önemi tartışılmaz bir gerçektir. Gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında halkımızın büyük çoğunluğunun yeteri kadar hayvansal ürün tüketemediği çok sayıda araştırma ve istatistikle ortaya konulmuştur. Et ve süt gibi hayvansal ürün tüketim verilerimizin Avrupa’nın gelişmiş ülkelerinden 3 kat, ABD’den ise 5 kat daha az olduğu bilinmektedir. Tüketicilerin daha ekonomik fiyattan gıda alma anlayışı haklı bir taleptir. Bunun yanında temel gıda maddeleri arasında yer alan et ve süt gibi hayvansal ürünlerin stratejik ürün olması nedeniyle dışa bağımlı olunmaması için sürdürülebilir ve yeterli üretim yapılması zorunludur. Nüfus artış hızı, kişi başına gelirdeki artış, halkımızın hayvansal gıdalara olan ilgisinin artması, ülkemize daha fazla sayıda turist gelmesi gibi nedenlerle ete olan talep giderek artmaktadır. Buna karşın büyükbaş ve küçükbaş hayvan sayısında meydana gelen azalma yanında mevcut üretim planlaması talebi karşılamadığından arz/talep dengesinin bozulması nedeniyle et fiyatları artış göstermiştir. Diğer taraftan buzağılama sezonunda dönemsel olarak artan inek sütü üretimindeki pazarlama sorunları nedeniyle çiğ süt fiyatları belirli dönemlerde düşmektedir. Hayvan varlığı; geleneksel olarak mera hayvancılığı yapılan bölgelerde uzun süren güvenlik sorunlarından dolayı meralara çıkarılamayan hayvanların kesime gönderilmesi, aynı dönemde İran ve Irak’tan ülkemize kaçak hayvan girişlerinin olması, kuraklık ve yem sorunları, istikrarsız süt fiyatlarına bağlı olarak maliyet kıskacından çıkamayan sağmal süt ineklerinin kesilmesi, etkin bir ıslah politikasının olmaması, destekleme politikalarının sıkça değişmesi, kalıcı bir hayvancılık stratejisinin bulunmaması, hayvan hastalıkları ve kırsal alandan göç gibi nedenlere bağlı azalmıştır. Bu dönemde kırmızı et fiyatları uzun süre yatay seyretmiştir. Hatta koyun eti fiyatı oldukça düşük şekillenmiştir.
KIRMIZI ETTEKİ GELİŞMELER
Et fiyatlarının yükselmesi medyanın da sürekli gündeminde olmuş ve hayvancılık sürekli kamuoyunu meşgul etmiştir. Etin pahalı olduğu izlenimi yaratılarak et tüketiminde azalmaya neden olunmuştur. İlgili kurumlar krizi idare etmek için yeni stratejileri devreye sokmuştur. Hayvancılık sektörünün içerisinde olan birçok girişimci ölçeğini büyüterek daha profesyonel boyuta taşımıştır. Et fiyatları ve uygun besicilik kredisi her kesimden hayvancılığa olan ilgiyi artırmıştır. Türkiye'nin önde gelen sanayici kuruluşları bu sektörde yatırım yapmaya başlamıştır. Bunun yanında hayatında, büyükbaş ve küçükbaş hayvanları sadece televizyon ve gazetelerde gören birçok girişimcinin, besicilik kredisi aldığı bildiriliyor. Hatta basında yer alan haberlere göre çiftliği ilk kez bilgisayar oyunlarında gören insanlar da besiciliğe soyunmuştur. Ziraat bankasından yaklaşık 50 bin kişinin sıfır faizli kredi aldığı söyleniyor. Besicilik kredisi alan kişiler arasında, doktor, avukat, kuyumcu, tekstilci, öğretmen gibi kişilerin de olduğu, bazı girişimcilerin ise bugüne kadar hiçbir besicilik faaliyetinde bulunmadığı konuşuluyor. Ülkemizde Yeterli besi materyali bulunmadığından yoğun ilgi canlı hayvan fiyatlarını artırmaktadır. Süreç doğru yönetilmezse önümüzdeki yıllarda sektörde ciddi sorunlar yaşanacaktır. Aşırı fiyat artışı ile 2010 yılında gündeme gelen kırmızı et sorunu tam anlamıyla çözümlenmemiştir. Geçmişte de kimi zaman ortaya çıkan kırmızı et sorunu, eğer gerekli önlemler alınmazsa uzunca bir süre daha gündemimizi işgal edecek gibi görünüyor. Türkiye’de bugüne kadar etçi bir sığır ırkının geliştirilememiş olması nedeniyle besi materyali olarak hep sütçü sığır ırklarının erkek danaları kullanılmaktadır. Süt üretiminde ve fiyatlarında her hangi bir sorunun yaşanmadığı dönemlerde süt ineklerinden doğan erkek danaların sayısı hep besicilerin ihtiyacını karşılayacak düzeyde olmuştur. Ne var ki, 2007-2008 yılları arasında inek sütü maliyetlerinin artmasına karşın fiyatların dibe vurması sonucu yaklaşık bir milyon sağmal inek kesime gönderilmiş ve böylece bu ineklerden doğacak 450 bin dolayında erkek dana devre dışı bırakılmıştır. Bugün ülkemizde yaşanan sorunun ana kaynağı ve özeti budur.
SÜT İNEKÇİLİĞİ
Türkiye'de ne zaman bir kırmızı et sorunu ortaya çıksa aslında arka planında mutlaka süt sığırcılığında yaşanan krizin yer aldığını biliyoruz. Ülkemizde çiğ süt alımlarında yaşanan sorunlar nedeniyle bazı dönemlerde inekler kesilmek durumunda kalmıştır. Sürekli süt satın alanların fiyat belirlemesi sebebiyle kayba uğrayan üretici, yetkililerin sadece satın alıcılar zarar etmeye başladığında piyasalara müdahale etme kararı alması neticesinde süt sanayicisine ve devlet politikalarına olan güvenini kaybetmiştir. Yaşanan kırmızı et sorununda 2007-2009 yılları arasında süt sığırcılığında yaşanan krizin çok önemli bir payı var. Bu yıllarda süt sığırcılığı büyük bir krize sürüklenmiş, sattıkları bir litre sütün bedeliyle yarım kilo bile sanayi yemi alamayan süt üreticileri zarar ederek sağmal ineklerini içleri acıyarak kestirmek zorunda kalmışlardır. Çiğ süt alım değerinin düşmesi çiftçilerin işlenmiş ambalajlı süt ve süt ürünleri satış değerlerinin yükselmesi ise tüketicilerin istemediği bir konudur. AB ülkeleri ile ülkemizdeki ambalajlı süt ürünleri fiyat/çiğ süt satın alım fiyat oranı incelendiğinde ülkemizin ambalajlı süt ve süt ürünlerinin yüksek fiyattan satıldığı görülmektedir. Hayvancılıkta en önemli husus bu işi yapanların para kazanmasıdır. Çiğ Sütte gerçekçi fiyatlar ile piyasa alım düzeni kurulmak zorundadır. Süt ve et birbirleriyle etkileşim içindedir. İşte bu nedenle, et sorununa çözüm ararken süt sığırcılığının sorunlarını da göz ardı etmemek gerekiyor. Bu bağlamda son dönemde süt konseyi ve kırmızı et konseyi kurulması olumlu bir aşamadır.
KÜÇÜKBAŞ HAYVANCILIK
Sığırcılıkta kültür ırkı ve melez hayvan sayıları, süt verimi ortalaması ve karkas ortalamalarında önemli mesafeler kat edilmiş olmasına rağmen küçükbaş hayvancılıkta gelişme görülmemiş hatta gerileme olmuştur. Oysa Türkiye’nin et üretiminde küçükbaş hayvancılık önemli bir aktördür. Ülkemizde koyunculuğun yıllardır ihmal edilmesi, yetkili makamlarca koyunculuğun sorunlarının kapsamlı olarak ele alınmaması, destekleme uygulamalarında sadece büyükbaş hayvancılığın akla gelmesi nedenleriyle koyun sayımızdaki son 20 senede özellikle son 5 yılda dramatik azalma olmuştur. Ülkemiz 1991 Tarım sayım sonuçlarına göre toplam koyun ve keçi sayısı 60 milyon iken bugün bu sayı 20 milyonlar seviyesinde bildirilmektedir. 2009 yılında koyun eti üretiminde çok büyük sıkıntılar yaşanmıştır. Yaptığımız çalışmalar sonucunda koyun varlığımızın 10 milyonun biraz üzerinde olduğu gerçeği ortaya çıkmıştır. Azalan koyun varlığı yüzünden küçükbaş hayvancılık yeniden değer kazanmıştır. Üreticilerimiz piyasada oluşan fiyatları tekrar üretime başlamak için yeterli görmüş ve ilave müdahaleye gerek duymadan sürü büyütme pozisyonu almıştır. Gözlemlerimize göre 2010 yılında dişi kuzu kesimleri yok denecek kadar azalmıştır. Kurbanlık olarak küçükbaş hayvan ithalatının yapılması ve ülkemizde dişi kuzu kesimlerinin büyük ölçüde azalması sonucunda 2012 yılından itibaren koyun varlığının gözle görülür düzeyde artacağı öngörüsünü doğurmuştur. Koyunculuk çok fazla devlet müdahalesi olmaksızın kendiliğinden iyileşme eğilimine girmiştir.
İTHALAT BİLGİLERİ
2010 yılında ithal edilen 18bin damızlık hayvanın 5bin adedi etçi ırktır. 2010 yılı Nisan ayından itibaren Karkas ette yüzde 225, canlı hayvanda yüzde 135 olan gümrük vergileri canlı büyükbaş hayvanda sıfırlandı, ette yüzde 30’a düşürüldü ve ithalat yolu açıldı. Şu an ülkemize kalitesine göre kilosu 10 TL civarında fiyatlarla başlayan ithal karkas et giriyor. Et ve Balık Kurumu, ithal ettiği karkas eti 12 liradan marketlere veriyor. EBK tarafından yapılan besilik dana ve kasaplık dana ithalatı beklenen gelişmeyi sağlayamadığından özel sektöre de ithalat izni verilmiştir. Şu an et işleyerek satanlar için ithal et almak daha karlı görünüyor. Fakat besicilikte yapılamaz değil. Ancak piyasayı rahatlatacak besilik materyal ihtiyacı hala giderilememiştir. Besiciler emeklerinin karşılığını mutlaka almalıdır.
YAPILMASI GEREKENLER
Ülkemizde yaşanan kırmızı et sorununun kısa vadede ve sadece sığır eti ithalatı yoluyla çözülmesi asla mümkün değildir. Kırmızı et üretimi konusunda günümüzde yaşanan en temel sorun hiç kuşkusuz besi materyali olarak kullanılacak erkek dana sayısının azlığıdır. En öncelikli işimiz, süt sığırcılığının şu an içinde bulunduğu sorunları akılcı yaklaşımlarla çözmek olmalıdır. Bunun için, inek sütüne yetiştirici bazında uygulanan 70-80 kuruşluk alım fiyatının en azından kriz sona erinceye kadar sürdürülebilirliği sağlanmalı, buna karşın düşük faizli/faizsiz kredi vermek ya da canlı hayvan başına destek ödemek yerine süt primi hayvancılıkta karlılığın ölçütü olan bir litre süt ile bir buçuk kilo yem alınabilecek bir düzeye ivedilikle yükseltilmelidir. Böylece hem üretici ve sanayici zarar etmeyecek hem de süt ürünleri fiyatları artmayacağından tüketici korunmuş olacaktır. Türkiye'de kırmızı et sorununun çözümü sürecinde atılacak ilk adım yağsız süt tozu ve süt ürünleri ithalatına derhal son verilmesidir. Sütün para etmesi; halk tabiriyle ineğin hem kendisini ve hem de sahibini doyurması süt inekçisini de besiciliğe yönlendirmektedir. Bu yönüyle de besi materyali ihtiyacı ve ithalatı öne çıkmaktadır. Büyük ölçekli besicilik yapanların besilik dana ihtiyacının yarısını kendisi üretecek şekilde yapılanması için stratejiler geliştirilmelidir. Kısa vadeden azından kriz sona erinceye kadar eksikliği hissedilen anaç ineklerin yerine konmak üzere gebe düve ithalatına devam etmek, yetersiz olan besi materyali ihtiyacını karşılamak amacıyla canlı besilik hayvan ithalatını özendirmek gerekiyor. Besilik hayvan ithalatı kesimlerin planlı yapılması, damak zevkimize uygun et elde edilmesi, sakatat, deri ve yan ürünler piyasası açısından da daha doğru seçimdir. Uzun vadede ise, mutlak surette Türkiye'ye özgü etçi sığır ırklarının melezleme yoluyla geliştirilmesi ve üretiminin artırılması zorunludur. Geçmişte yapılan çalışmalardan gerekli dersi alarak Aberden Angus, Limousin, Şarole gibi Dünya'da yıllardır denenen ve kalitesi kanıtlanmış olan etçi sığır ırklarının dondurulmuş spermaları ile suni tohumlama yöntemi kullanılarak melezlemeler yapılmalı ve adaptasyon çalışmalarından sonra Türkiye'ye özgü, besi kabiliyeti yüksek, hastalıklara karşı dirençli bir ırk geliştirilmelidir. Buna ilaveten ülkemizde bilinen ve üreticiler tarafından ilgi gösterilen Simental gibi hem etçi hem sütçü ırklar için özel çalışma yapılmalıdır. Ayrıca mera yapısı uygun bölgelerde süt verimi daha düşük yerli sığır sayısında artış yapılmalıdır. Ne hikmetse acil ihtiyaç duyulan canlı besilik hayvan ithalatı oldukça az ve belirli dönem yapılması gereken kasaplık hayvan ithalatı da sınırlı miktarda gerçekleşiyor. Kasaplık olarak getirilen hayvanların bir kısmı kesilmeyerek bir süre beslenmek üzere dağıtılıyor. Sihirli bir güç ısrarla karkas et ithalatını ön plana çıkarıyor. Çok sayıda insan karkas et ithalatı için dış ülkelerde dolaşıyor. Hatta ülke hayvancılığı ve sektörde çalışanlar için cinayet olacak lop et ithalatı dahi gündeme getirilmek isteniyor. Aşırı ithalat talebi Dünya piyasalarının dengesini bozmuş durumdadır. Uygulamanın bu şekilde devam etmesi hayvancılığı gerçekten çok zor duruma sokmaktadır. Bu anlayış uzun süre ve ya kalıcı olarak devam ettiği sürece yerli üreticilerimiz girdi maliyetleri yüksek olduğundan ithal ürünlere karşı rekabet gücünü kaybedecektir.
BAĞIMLI ET İTHALATÇISI ÜLKE
Besiciliğin tamamen yok olması ve kalıcı olarak tam bağımlı et ithalatçısı olmamız gündeme gelecektir. Bu durumda küçük ve orta ölçekte besi yapan çiftçiler üretimini daha fazla sürdüremeyecektir. Yoğun besi yapan büyük işletmeler ise besi hayvanı bulmakta ve besi materyali maliyetini düşürmekte zorlanacaktır. Sonuçta sadece ithalat yapanlar, pazarlama ağında yer alanlar ile ithal ete ve ithal kasaplık hayvana dayalı et ürünü işleyen bazı sanayiciler kazançlı çıkacaktır. Tüketiciler daha büyük sorunlarla karşı karşıya kalacaktır. Bunun çok ciddi bir siyasi sorumluluk olduğu unutulmamalıdır. Nitekim büyük ölçekli besicilik yapan firmalar da besicilik faaliyetlerini durdurarak et ithalatı oyununa düşmektedir. Küçük ve orta ölçekli besiciler aşırı kar hırsında olmadığından besilik materyal bulduğu takdirde zor ve meşakkatli olan besicilikten asla vazgeçmeyecektir. Zira besicilik onlar için geçim kaynağıdır. Hayatının ve ailesinin devamlılığı ona bağlıdır. Esasında büyük işletmelerin de her zaman fazla kazanma anlayışından vazgeçerek besiciliği sürdürmesi temennimizdir. Aksi takdirde başlangıçta kırmızı et için dışa bağımlı kalınması, sonrasında süt ve süt ürünleri için de geçerli olabilir. Hatta övündüğümüz tavukçuluk için de tüketicilerin daha ucuz tüketme talebi uygulamaya sokulabilir. Hayvancılığın ekonomik ölçekli büyük kapasiteli işletmelerde yapılması önemlidir. Bu tür işletmelerin sayısının çok olması sürdürülebilir üretim açısından gereklidir. Ancak sınırlı sayıda büyük ölçekli işletme olduğunda karı riskli gördüğünde başka alanlara yönelebilmektedir. Bu durumda üretim olumsuz yönde etkilenmektedir. Planlama yapanların bu hususu dikkate almaları gerekiyor. Bu kapsamda ülkemizin kırmızı et üretiminin sigortası olan küçük ve orta ölçekli besicilik işletmeleri asla devre dışı tutulmamalıdır. Bu işletmelerin arpa, buğday, yem bitkisi, mazot, besi materyali maliyet fiyatı düşürülmeli, maliyetleri düşürürken üreticinin eline geçen fiyatların uluslararası piyasa fiyatından satılması, aradaki farkın üreticiye doğrudan devletçe ödenmesi veya prim olarak verilmesi gerekmektedir. Yapılacak desteklemelerde para vermek yerine hayvan dağıtmak daha akılcı bir seçenek olarak düşünülmelidir. Et Balık Kurumu (EBK) et ticareti ile uğraşan bir aktör olmaktan çıkartılmalı, varlığı stratejik kurumların tedarikçiliği ile sınırlandırılmalı, perakende sektöründe yer almamalıdır. EBK ve özel sektörün karkas et ithalatı karşısında besiciliğin yok olmaması için önümüzdeki süreçte yeterli oranda gümrük vergisi düşünülmeli veya referans fiyat uygulaması yapılmalıdır. Ette uygulanan KDV oranı bir müddet yüzde 1’e indirilmelidir. Böylece hem fiyatların düşmesi ve hem de kayıt dışılığın önlenmesi sağlanacaktır. Koyunculukta verimli üretim için doğru damızlık hayvan seçilmesi, bakım ve beslenme şartlarının iyileştirilmesi yanında yeni teknikler devreye sokulmalıdır. Bunlardan biri de doğumların toplulaşmasıdır. Bunun için koyunlarda kızgınlık dönemi bölgesel farklılıklar dikkate alınarak aynı tarihlere denkleştirilebilir. Bunun sonucunda aynı yaş ve canlı ağırlıkta kuzuya sahip olunacaktır. Böylece besi programı daha kolay ayarlanacaktır. Süt inekçiliğinde de buzağılama sezonunu yıl içerisine yaymak için program geliştirilmelidir. Kapsamlı ve sürekliliği olan okul sütünü de içine alan süt tüketimi kampanyası yürütülmelidir. TİGEM damızlık ve besilik materyal üreterek üreticilere dağıtmalıdır. Devletin müdahalesi özellikle sıkıntı duyulan noktalarda devreye sokulmalıdır.