Küresel Güç Yapısının Değişimi
* Mücahid ULUDAĞ
Dünya, ABD’nin tek süper güç olarak hakimiyetinin sona erdiği ve Çin gibi yükselen güçlerin uluslararası arenada daha etkin roller üstlendiği bir dönemden geçmektedir. Rusya’nın da uluslararası politikada etkisini artırmaya çalıştığı gözlemlenmektedir. Bu tür güç kaymaları, çatışma riskini artırırken aynı zamanda yeni güç dengeleri ve diplomasi yolları da oluşturabilir.
Küresel güç yapısının değişimi, özellikle Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana dünya siyasetinin ana dinamiklerinden biri oldu. Bir çok faktörden etkilendi ve uluslararası ilişkilerin geleceğini şekillendirmede önemli rol oynadı. Küresel güç yapısındaki değişimin bazı önemli boyutlarını şöyle değerlendirebiliriz:
ABD’nin Göreli Güç Kaybı
ABD, Soğuk Savaş sonrası dönemde tek süper güç olarak ortaya çıktı, ancak 21. yüzyılda çeşitli ekonomik ve askeri zorluklar nedeniyle göreli gücünde azalma yaşanmaktadır. Irak ve Afganistan’daki savaşlar, ekonomik krizler ve iç politik bölünmeler, ABD’nin uluslararası arenadaki etkinliğini ve imajını etkilemiştir. Son olarak Suriye hamleleri, terör örgütlerini beslemesi, Fetö gibi örgütlere yaptığı yatırımların boşa düşmesi, PKK/YPG/DAEŞ gibi CIA kurulumu ve destekleriyle büyütülmek istenen örgütlerle mağlubiyeti, ayrıca bölgesel ve küresel okunmalarını geçmişe nazaran doğru yapamaması Amerika’yı etkin bir güç kaybına sürükledi. Devam ettirmeyi düşündüğü dış siyaset stratejisi ABD’yi daha fazla sıkıntıya sokacağa benziyor.
Avrupa Birliği’nin Rolü
Avrupa Birliği (AB), ekonomik ve politik entegrasyon yoluyla uluslararası arenada önemli bir aktör olma çabasındadır. Ama orta be uzun vadede planladığı sonuçlara ulaşma isteği artık pek mümkün görünmüyor. Brexit gibi iç sorunlar ve üye ülkeler arasındaki politik farklılıklar bu süreci daha da karmaşıklaştırsa da, AB’nin küresel ticaret ve düzenlemeler üzerindeki etkisi göz ardı edilemez. Lakin, pandemi ile başlayan, Ukrayna – Rusya savaşıyla devam eden, İsrail’in soykırımı ile toplumsal ayaklanma ve şuurlanmayla karşılaşan AB adım adım dağılma ve kendi içinde farklı oluşumların gündeme gelmesine veya İngiltere gibi kendi göbeğini kendisi kesme sonuçlarına ulaşacağa benziyor. Genç nüfusu tükenen, yaşlı kesimle baş edemeyen ve her şeyden önemlisi kendisini ABD’nin piyonu olduğu dünyaca kabullenilen AB, adım adım Avrupa hiçliğine doğru yaklaşmakta.
Rusya’nın Askeri ve Politik Hamleleri
Rusya, Vladimir Putin liderliğinde, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından kaybettiği bazı jeopolitik güçlerini geri kazanma çabası içindedir. Kırım’ın ilhakı, Suriye’deki askeri müdahalesi ve siber savaş kapasitesi, Rusya’nın küresel güç dengelerindeki rolünü yeniden tanımlamaktadır. Ukrayna savaşı Slav topluluklarını karşı karşıya getirsede aslında küresel oyunu bozan ve yeniden adlandırmaya mecbur bırakan bir duruma gelmiştir. Burada Rusya’nın payı büyüktür. Aslında ilerleme hattı profesyonelce hesaplanarak genişlemeye devam etmektedir. Rusya doğu bloku ülkesidir. Dünya savaşlarında dengeler o günün şarlarında çok farklıydı, bugün çok daha farklı. Bunun bilincinde olan Rusya, Putin vizyonuylada yakın ve uzak bölgelerdeki tüm hamleleriyle küresel güç yapısının değişiminde önemli rol oynamaktadır.
Bölgesel Güçler
Hindistan, Brezilya, Güney Afrika, Türkiye ve İran gibi ülkeler, kendi bölgelerinde ve küresel politikada daha fazla etki arayışı içindedirler. Bu ülkelerin ekonomik büyümeleri, askeri kapasiteleri ve bölgesel politikadaki aktif rolleri, küresel güç yapılanmasını daha da çok kutuplu hale getirmektedir. Aslında küresel dengenin yeni oyun kurucusu ve bozucusu da bölgesel güçler diyebiliriz.
Bunu şöyle açıklayabiliriz:
Daha lokalize etkileşimleri ve dengeleri sürecin şekillenmesinde önemli rol oynadı. Küresel ölçekteki aktörler kadar olmasa da, bölgesel güçler kendi coğrafyalarında önemli rol oynarlar ve zaman zaman küresel sahnede de etkili olabilirler. Bu günümüzde daha güçlü hissedilmeye başlandı. Burada özellikle iki ülkenin Ortadoğu bölgesinde ki güç savaşlarını, küresel güçlerinde bu dengeye göre nasıl stratejik hamleler ve değişikliler yaptığını gözlemleyebiliriz. Bölgesel bu iki güç, Türkiye ve İran.
Ayrıntıları ile incelemek mümkün ama aktörlerini doğru kurgulayan ve yöneten her bölgesel güç, yeni dünya denkleminde küresel güç pozisyonunda yerini alacaktır. Buna da her açıdan en müsait ülke Türkiye’dir.
Hindistan
Hindistan, Asya’da hızla yükselen bir güç olarak öne çıkıyor. Ekonomik büyüme, demografik avantajlar ve askeri modernizasyon ile Hindistan, hem Güney Asya’da hem de Hint-Pasifik bölgesinde etkin bir rol oynamaya başlamıştır. Çin ile olan sınır anlaşmazlıkları, Hindistan’ın bölgesel ve küresel politikada daha belirgin bir pozisyon almasına neden olmuştur. Nüfus olarak dünyanın en kalabalık ülkesi olarak Çin’i geride bırakmıştır. İngiliz stratejinin en şeffaf hayatta olduğu ülke olarak Hindistan küresel anlamda önemli denge ülkesi olmaya devam edecektir.
Brezilya
Latin Amerika’nın en büyük ekonomisi olan Brezilya, bölgesel bir güç olarak kabul edilir. Ancak, iç politik krizler ve ekonomik durgunluk, Brezilya’nın küresel etkisini sınırlamıştır. Buna rağmen, Brezilya hala Güney Amerika’da önemli bir siyasi ve ekonomik aktördür ve BRICS gibi uluslararası gruplarda aktif bir rol oynayacağı, Amerika’ya karşı önemli güç partneri olacağı malumdur.
Unutmamak gerekir ki Necmettin Erbakan’ın D-8 ler den sonra D-60 hedefindeki bileşke ülkelerinde başında Brezilya gelmekteydi. Bu açıdan Türkiye’nin stratejik hedeflerinde Brezilya bulunduğu konum itibariyle önemli bir noktadadır.
Suudi Arabistan
Orta Doğu’daki en zengin ülkelerden biri olan Suudi Arabistan, özellikle enerji sektöründeki ağırlığıyla bilinir. Yemen’deki savaşa müdahalesi, Katar ile diplomatik krizi ve iç reformları, Suudi Arabistan’ın bölgesel politikalarda etkili bir güç olarak kalmasını sağlamıştır ama yeterlide olmamıştır. İmkan ve olanaklarını doğru kullanamaması Arabistan’ı daima küresel güçlerin boyunduruğundan çıkartamamış ve bu izlenimi de uzun yılları silemeyeceği ön görülmektedir.
Aksa tufanı ile başlayan sürecin Suudi Arabistan başta olmak üzere yakın komşularına sıçraması ve iç kavgalarının ateşlenmesi an meselesidir. Arabistan’ı üç’e bölme planları yapılmış ama yönetimde istenen değişiklik şuan itibariyle bu hedefin rafta bekletilmesini sağlamıştır.
Arabistan söz hakkına sahip ama bölgesel güç olabilme konusunda yeterli değildir.
Güney Afrika
Afrika kıtasında Güney Afrika, ekonomik ve politik anlamda önemli bir bölgesel güçtür. Afrika Birliği ve diğer bölgesel işbirlikleri üzerinde etkili olan Güney Afrika, kıtanın uluslararası işlerdeki sesi olma kapasitesine sahiptir. Yeni oluşumlara açık, insan hakları konusunda bölgesinin en iyisi ve küresel konularda da mutlaka sözü var olan bir devlet olarak kabul görmeye azami gayret göstermektedir. Afrika bölgesi açısında önemli güç dengesi ve bölgesel güçtür.
Sonuç:
Küresel güçler gücü koruma ve muhafaza etmeyi hedef edinmişlerken, bölgesel güçlerde kendi bölgelerindeki siyasi, ekonomik ve askeri dinamikleri şekillendirerek , aynı zamanda küresel güç dengelerine de etki etmektedirler. Oyun bozan ve oyun kuran pozisyonlarını çoğaltmış ve çeşitlendirmişlerdir. Libya, Irak, Lübnan, Suriye, Sudan ve Balkan bölge ülkesindeki hadiseler buna örnektir.
Küresel güç yapısı hızla kan kaybetmeye devam etmektedir. En sıcak gündemle Gazze Aksa Tufanı harekatı buna en güzel örnektir. Küresel güç ve küçük ortakları bölgesel girdabın içinden çıkamaz duruma düşmüştür.
Küresel ölçekte benzer hadiseler ve yeni olaylar gelişecektir.
Güç yapılarının değişmesi demek yeni güç dengelerinin var olmasını ve BRICS ve D-8 gibi birlikteliklerinde cazibesinin artacağına işaret etmektedir.