Lozan Bağımsızlığımızdır!

  Osmanlı Birinci Dünya Harbi Sonunda kayıtsız şartsız teslim olmuş ve vatan toprakları düşman tarafından işgal edilerek paylaşılmıştı.  10 Ağustos 1920’de Osmanlı’nın imzaladığı Sevr Antlaşmasıyla vatan topraklarının düşman çizmeleriyle kirletilmesine sebep olarak, tüm ülkeyi teslim edenler, aynı zamanda Müslümanların Halifesi olan Osmanlı Padişahı değilmiş gibi, günümüzde Cumhuriyeti ve Atatürk devrimlerini içine sindiremeyen siyasal islamcılar, Lozan Antlaşması’nı eleştirmek uğruna gerçekleri gözardı etmeye çalışırken, sadece ihanetlerini ve zavalılıklarını göstermektedirler... 8 Ocak 1918’de ABD Başkanı Wilson’un, “Türk egemenliği altında yaşayan öbür uluslara da kesin bir yaşama güveni, özgür ve engelsiz tam  bir gelişme imkanı verilmelidir” prensibince, Doğu Anadolu’da Kürtlere muhtariyet (özerklik), Ermenilere de bağımsız devlet kurmalarını öngören bir madde Sevr anlaşmasına konulmuştur. Paul C.Helmreich’in, “Sevr Entrikaları” adlı kitabında yazdıkları Lozan’ı tartışmaya açanlara ibret olsun diye aşağıya aldım... “Masanın etrafı çok kalabalıktı. Amerika, nasihat verici ama somut bir şeylere bulaşmaktan kaçınmakta; İngiltere alaycı ve kibirli; Ermeniler abartılı lobicilik faaliyetlerinde; Fransızlar “iyi polis” rolünde; İtalyanlar beceriksiz ve kararsız... HERKESİN TÜRKİYE’den BİR ÇIKARI VARDI; OLMAYANLAR DA İCAT EDİYORLARDI.” Bir noktada çıkar savaşının da ötesine geçilmiş; yıllara dayanan “gaflet antlaşması” sürecini, açık açık nefret belirlemeye başlamıştı. “Barbar bir ulus “ olarak gördükleri Türkleri Avrupa’dan kovma fırsatı kaçırılmamalıydı. Lloyd George, Yunan Başbakanı Venizelos’a hayranlığıyla basiretini kaybetmiş, Türklerin İstanbul’dan çıkarılmasında diretiyordu. Ateşli siyasetçiler “Türklerin İstanbul’u fethiyle bir çağ kapanmıştı. Şimdi İstanbul Türkler’den geri alınınca yine bir çağ kapanıp yeni bir çağ açılacak” diyorlardı... Türkiye üzerinde, tüm büyük güçler için, nimetleri sömürülecek imtiyaz alanları ve neredeyse aklınıza gelecek tüm azınlıklar için bir ülke planlanıyordu.; Ermenistan, Kürdistan, Lazistan... Üstelik, TÜRKİYE  “TARAF” DEĞİL, “GANİMETTİ”  ve NEYİN  NASIL İSTENDİĞİNİN PADİŞAH HÜKÜMETİNE  DİKTE  EDİLMESİ  YETİYORDU. Bugün dahi Graham Fuller “Kemalizme son verin Osmanlıyla övünün”, Paul Henze “Atatürkçülük öldü, Nurcular ileri”, Samuel Huntington “Türkiye Atatürk’ün mirasını reddetmelidir”, Kurt Zeimke “yapılması gereken Atatürk’ün hem din hem de Kürt düşmanı olduğu fikrini yaymaktır” şeklindeki sözleriyle, LOZAN’ı hazmedemediklerini ifade etmektedirler. Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün “Türk tarihinin dönüm noktası” olarak adlandırdığı Lozan Barış Antlaşması, Kurtuluş Savaşının ardından Türk Devletinin uluslararası alanda siyasal, hukuksal ve ekonomik ilişkilerinin bağımsızlık temelinde yeniden düzenlendiği bir diplomasi zaferidir. Ertuğrul Özkök’ün Hürriyet gazetesinde yazdığı gibi;   Osmanlı’nın yabancılara verdiği VATANI Cumhuriyetçilerin yeniden TÜRK YURDU haline getirilişinin sembolüdür. Büyük Önderin gençliğe hitabesinde belirttiği gibi; düşman çizmeleri altında inleyen “Aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmişti. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içindeydi. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit etmişler, Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüştü. Batılı emperyalist devletlerin, ekonomik ve askeri gücünü kaybetmiş, bilimden ve teknolojiden uzak kalmış Osmanlı Devleti’ne dayattığı SEVR ile tarihten silinmek istenen TÜRK MİLLETİ, kendisine biçilmek istenen kefeni, Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün önderliğinde kazandığı İstiklal Harbi ile yırtarak, Lozan Barış Antlaşması’yla Türkiye Cumhuriyeti’ni uluslararası camiaya tescil ettirmiştir. Türkleri bu coğrafyadan silip atmayı amaçlayan yüzyılların "Doğu Meselesi", Lozan konferansının ağırlık merkezini oluşturduğundan, sadece Yunanistan’la değil, I. Dünya Savaşı´nın galipleri ile hesaplaşılmış, hukuki ve siyasi yönden uyuşmazlıklar çözümlenmiş, iktisadi ve sosyal ilişkiler yeni baştan düzenlenmiştir. Dönemin uluslararası koşulları ve en önemlisi varını yoğunu Kurtuluş Savaşı’nda tüketen, savaştan bıkmış ve yoksul Türk halkının durumu dikkate alındığı zaman ülke bütünlüğü ve güvenliği yönünden alınan bu sonuçlar nedeniyle Lozan Antlaşması’nın önemi daha iyi anlaşılır. Başta ATATÜRK olmak üzere İstiklal Harbinin tüm kadrosu ve Cumhuriyetin kurucuları, Lozan Antlaşmasıyla Türk Halkına onurunu, namus, şeref ve haysiyetini kurtarmışlardır. Kendilerini minnet ve rahmetle anıyorum, ruhları şad, mekanları cennet olsun...
Benzer Videolar