Lübnan’daki Giritlilerin göçleri daha ne kadar sürecek?

Ne kadar acıdır bizim hikayemiz. Ana toprak Girit Adası’ndan ayrıldıktan sonra hiç bir yere hiç bir şehre sığamamıştır insanımız. Görulen o ki, Muhacirler daha çok ülke gezecek, daha çok yer değiştirecek, ama Girit`ten baska bir vatan bulamayacaktır belki. Kaybolan Girit`i bulamadıktan sonra bu arayış daha ne kadar sürecek?
  ALİ BEKRAKİ Kısmen de olsa 1898 yılına kadar Girit adasında huzur içinde yaşıyorduk. Yaşamımızın son 25 yılı içinde zaman zaman kargaşalar ve halk arasında kavgalar olmaktaydı. Yine de kendi evlerimizde ve çiftliklerimizde mutluyduk… Kırsal bölgelerde yaşayan Müslüman kesimi Rumlar tarafından büyük zulümlere maruz kalıyordu. İşte Müslüman Giritlilerin ilk göç hikayesi buradan başlamıştı.  Köylerde ve dağlarda bulunan Müslümanlar, malını mülkünü bırakıp canını kurtarmak pahasına şehirlere akın akın göç etmeye başlamıştı. Bizim aile ise, Kandiye’ye bağlı olan ve büyük kalesi ile tanınan İnadiye Mahallesi’nde yaşıyordu. Hamit Ağa ve Psira Hasan Girit`in her tarafına ticaretlerini yapıp paralarını kazanıyorlardi. Mutluluğun en büyük safası bugün Furteca olarak bilinen İnadiye Mahallesi’nde buluyorlardı. Ta ki adanın her yerinde Müslümanların kanının şakır şakır akmaya başlayıp, can güvenliğinin tamamen kaybolması ile beraber Girit toprağı onlara da dar gelmeye başlamıştı. Müslümanlar her yerde katlediliyorlardı. Akan kanların bir şekilde durdurulması gerekiyordu artık…. Osmanlı yönetimi adadaki Müslümanlardan tek sorumlu taraf idi. Müslüman Giritlilerin gözleri Osmanlı askerine bakıyordu ve onlardan medet umuyorlardı. Ama büyük devletlerin oyunu yavaş yavaş istenen hedefe yaklaşmakta idi. O da adada Müslüman kesimi tamamen ortadan kaldırmak ve bir şekilde yok etmek idi… DİRENEBİLDİĞİMİZ KADAR DİRENDİK İşte göçün ikinci aşaması başlamak üzere idi. Müslüman ahali adadan ayrılmalı ve güvenli bir Osmanlı toprağına doğru gidip yerleştirilmeli idi. Bizim dedemiz ve babasının göçü epey gizli tutulmuştu. Nedenine gelince, Hamit Ağa Bekraki Kandiye`deki İngiliz Konsolosu’nun yakılarak öldürülmesinden sorumlu tutulanlardan biri imiş. Osmanlı yöneticilerine iletilen İngilizlerin isteği onu teslim etmek ve dar ağacına asmaktır. Yıllardır adadaki Osmanlı’nın varlığını savunan böyle bir baba yiğidin sonu elbette bu şekilde olmamalı diyerekten, Osmanlılar onu gizli bir şekilde ailesiyle birlikte sahte bir isim ve lakap vererek Trablus Şam`a doğru göndermişlerdi. Rahmetli babamın övüne övüne defalarca bana anlattığı bu hikayeyi sanki Bekraki ailesinin kaderini değiştiren masalı ve de Giritliliğimizin ve Osmanlılığımızın en önemli kanıtı olarak görüyordu. Bizimkiler hakiki Osmanlı beyleri idi derdi rahmetli babam. Adada Osmanlı’nın kalmasında büyük rol oynamışlardı. Ne zaman ki böyle bir hedefin gerçekleştirilemeyeceği anlaşılınca, Osmanlı dedemizin can sağlığını korumuş ve asla gavurlara teslim etmemişti… GİRİTLİLER TRABLUS ŞAM’DA İşte o şekilde göç hikayemizin diğer bölümü Trablus Şam da başlamış oldu. Burada Osmanlı bizlere geniş araziler verdi, üç konut bağışladı, atlarımızı ve tarım için gereken neyse hazır bulduk. Girit adasında ağalık yapan büyük dedemiz Abdulhamit, Osmanlı sayesinde yeni topraklarda da ağa oldu... Böylece, Hamidiye Köyü’nde ve Trablus şehrinde yaşayan Giritlilerin her türlü ihtiyaçlarını karşılayabiliyordu ve çeşitli isteklerine medet oluyordu Hamit Aga…. BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NIN BAŞLAMASI 1918 yılında savaşın kaybedilişiyle beraber, Giritliler bir kez daha gözlerinden ve hafızalarından düşmemiş olan Osmanlı askerinin bölgeden çekilişini görmüş oldu. Yaralar sanki yeniden açılmış, bütün acılar alevlenmiş ve Girit adasından getirilen bu insanların hamisi olan Osmanlı askerinin ortadan kaybolması ile beraber asıl yalnızlık hissini tatmaya başlamıştır. Gerçek göç o gün başlamıştır meğer. Ortadoğu’nun hakimiyeti artık Osmanlı’nın elinde değil, Fransa`nın ve İngiltere`nin elindedir artık… Nitekim 1920 yılında Fransız Generali Goru tarafından büyük Lübnan Cumhuriyeti ilan edilir, Trablus şehri ve ona bağlı ilçe ve köyler yeni kurulmuş Lübnan Cumhuriyeti’ne ilhak edilmiştir. Çizilen yeni haritaya göre, Muhacir Giritlilerin oturdukları bölge bıçak ile kesilip ikiye ayrılmış oldu. Artık aynı aile fertleri iki ayrı vatandaşlığa bağlanmak zorunda kalmışlardı. Lübnan Büyük Güney Nehri’nin kuzeyinde kalan Giritliler Suriye vatandaşı olurken, bu nehrin güneyinde kalanlar ise Lübnanlı olmak zorunda kalmışlardı. Ailelerin hepsi hemen hemen bölünmüş oldu. Lübnan da kalan bir Giritli’nin halası veya teyzesi Suriye`de kalıyor, bu işin tam tersine de çok sık rastlanıyordu. Ve basit bir aile ziyareti yapmak için sınır kapılarından geçmek zorunda kalmış zavallı Giritli aileler. Bunca zahmete katlanıp bir sürü belge ve evrak temin etmeliydi bu talihsiz insanlar. Ailemizden örnek verecek olursam, rahmetli dedem Ali Bekraki  Lübnan vatandaşı olmuş iken, hanımı ise ninem Halide Ralaki Suriye vatandaşı oldu. Bu vesile ile şimdiye kadar bizim babaannemizden kalan miras topraklarımız Suriye sınırları içerisinde bulunmaktadır. Normal şartlar altında bir Lübnanlı’nın Suriye’de toprak sahibi olması doğal bir şey değildir elbette, o yüzden ufacık bir işlem gerçekleştirmek için olmadık işlere ve bürokratik zorluklara dalmaya mecbur kalıyordu insanlarımız. 2. Sultan Abdulhamit`in Muhacir Giritlilere armağan olarak verdiği bu araziler zaman icinde birer yük olmaya başlamış ve kurtulabilmek için çok fakir hallere düşen Giritli ailelerin büyük çoğunluğu değerli arazilerini beş kuruş pahasına satmayı kabul edip kaybetmişlerdi. Değerleri parayla kıyaslanmayacak bu kıymetli miras yok olmaya mecbur oldu. Rahmetli babama gelince, çektiği bütün maddi zorluklara rağmen hiç toprak satmadı. Vefat etmeden önce de hepimize vasiyet etmişti: Sultan Hamid`in armağanına sahip çıkın ve elden düşürmeyin diyordu… VASİYET Rahmetli babaannemiz Mustafa Ağa’nın kızı Halide Ralaki ise Hamidiye Köyü’nde yazlık olarak kullandığı eski taş evini hiç satmamamızı emretmişti. Bir vasiyeti olarak ta evi restore edip Hamidiye’de ve Trablus’ta yaşayan Giritlilerin vakıf evi olarak kullanılmasını önermişti. Yeter ki Sultan’ın ailemize bağış ettiği konutu kaybetmeyelim diyordu. Bir gün gelir bu ev  bölgeye getirilen Muhacir Giritlilerin tarihini anlatacak canlı bir eser haline gelir diyordu rahmetli. Yıllardır bakımsız kalan ninenin evi ne yazık ki bir harabeye dönmeye mahkum oldu.. Yılların zor koşullarına dayanamayıp çatısı düşmüş, pencereleri ve eski ahşap kapısı kırılmış, taş arasında otlar üreyip duvarlarını ortüp kapatmıştır. Malum nedenlerden dolayı o eve ulaşamıyoruz maalesef, ninemizin vasiyetini yerine getirememize rağmen içimiz rahat ve vicdanımızdaki huzur eksik olmuyor, cünkü ne de olsa bu ulu mirası koruyan çok nadir Muhacir Giritlilerden biridir ailemiz…. DÖNELİM MUHACİR GİRİTLİLERİN KADERİNE Büyük Lübnan Cumhuriyeti kurulduktan 55 yıl sonra iç savaş başlar ve taş üzerinde taş bırakmaz 150 bine yakın ölü, 200 bin yaralı ve 17 bini aşan kayıp insan bırakmış bu 15 yıl süren anlamsız savaş. Daha Lübnan şartlarına zar zor ayak uydurmaya çalışan Muhacirlerin ikinci nesli, kendilerini gene bir iç savaşın ortasında bulmuşlar. Çok emin sozlerle diyebilirim ki, bizimkiler hiç bir şekilde bu kirli iç kargaşalarda yer almamış, savaşa katılmamışlardır. Lübnan topraklarına ciddi bir bağ kuramayan bu insanların çoğu, bu ülkeden sürekli olarak bir kaçış arayışı içerisinde bulunuyorlardı. Amaçlari ise savaştan kurtulup başka bir ülkede huzur bulmaktır. Böylece Lübnan Giritlileri dünyanın her yerine bir göç faslı daha başlatmış oldular. Bugün Amerika Birleşik Devletleri’nde Lübnan Giritlileri var, Kabalakiler Muradakiler ve başkaları. Hollanda’nın adalarında El-Muhacir ailesi var, Afrika’nın değişik ülkelerinde Kamzolakiler, Manasakiler, Kapsalakiler de var. Körfez ülkelerinde ise sayamayacağımız kadar fazla aileler bulunmakta. Gelin görün ki Avustralya`da bile Bekrakiler, Osmanakiler, Kasabakiler, Bedvakiler var. Böylece, Müslüman Giritli Muhacirlerin her yeni nesli başka topraklara ve bambaşka vatandaşlığa geçiyor, apayrı bir dil ve kültür öğreniyor, yeni memleketlerde adapte olmaya calışıyor ve hayatını kurtarma çabasında gayret gösteriyor. Ne kadar acıdır bizim hikayemiz. Ana toprak Girit Adası’ndan ayrıldıktan sonra hiç bir yere hiç bir şehre sığamamıştır insanımız. Görulen o ki, Muhacirler daha çok ülke gezecek, daha çok yer değiştirecek, ama Girit`ten baska bir vatan bulamayacaktır belki. Kaybolan Girit`i bulamadıktan sonra bu arayış daha ne kadar sürecek? Başka hangi ülkeye gidecek bu insanlar?? İçlerindeki burkuyu ve yabancılık hislerini ne zaman bitirebilecekler??? Söyleyeyim mi cevabını??? Yoksa bu soruların yanıtları sizde var mı?!!!  
Benzer Videolar