Asırlarca nizam-ı âlem ülküsü ile dünyaya adalet dağıtmaya çalışan atalarımızdan kalan yadigârları gördükçe hüzünleniyoruz. Maddi eserleri ihya etmek güzeldir. Bana kalırsa “mazruf”tan başlamak gerekir. Biz insanı ihya ve inşa edersek zarf konumundaki eserler daha çabuk ihya olur. Bu düşünceler içinde gark olduğum bir zaman diliminde daha önce temaşa ettiğim bir bölge ile ilgili bir yazıyı kıymetli dost Mustafa Bozdemir Bey tarafıma gönderdi.
Böyle bir yazının gereğini yapmak hepimizin görevi. Siz değerli gönüldaşlarla paylaşıyorum. Umulur ki, ihya olmuşlar ihyaya katkı sağlar.
OSMANLI-RUS HARBİ
“1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi (93 Harbi) ve 1912 Balkan Harbi… Ardından yaşanan toprak kayıplarıyla birlikte başta Bosna, Kosova, Makedonya ve Batı Trakya olmak üzere Balkanlardaki Müslümanlar için çok zor günler de başlamış oldu. Osmanlı-Rus Harbi'nin ardından Sırbistan, Karadağ ve Romanya bağımsızlıklarını ilan ettiler. Bulgaristan Prensliği yarı bağımsız hale geldi. Bir buçuk milyon Müslüman muhacir konumuna düşerek, Rumeli ve Anadolu'ya göç etmek zorunda kaldı. Yaşanan katliam ve göçler sırasında 600 bin civarında Müslüman şehit oldu. 1923–1933 arasında Yugoslavya'dan 110 bin, 1923–1938 yılları arasında Romanya'dan 115 bin 1923–1949 yılları arasında Bulgaristan'dan 220 bin, 1923–1945 yılları arasında Yunanistan'dan 400 bin Evlad-ı Fatihan Anavatana göç etmek zorunda kalmıştı. Makedon ve Müslümanlar, Osmanlı’nın gerçekleştirdiği kardeşlik, barış, sevgi, hoşgörü ikliminde yaşayıp giderken, 1950’li yıllarda Makedonya’nın Ustrumca’ya bağlı Susiçani köyünde yaşayan, Türkler de fanatik, insanlık düşmanı Makedonlar tarafından yapılan baskı ve saldırılar sonunda, Ana vatan Türkiye’ye göç etmek zorunda kalıyorlar… Yaşanan zulüm sonrası yurt edindikleri toprakları bırakarak, dostça kardeşçe yaşadıkları komşularından ayrılıyordu…
Uzun yıllar kaderine terk edilen Susiçani köy Camii, bakımsızlıktan yıkılıyor, minarenin şerefeden sonrası yıkılmış olmasına rağmen, gövdesi yıkılmamak için adeta zamana meydan okuyor. Bu duruma üzülen bir Makedon vatandaş, Türk Büyükelçiliğine bir yazı göndererek, köydeki caminin restore edilerek ayağa kaldırılmasını talep ediyor. Büyükelçilik yazıyı TİKA’ya havale ediyor. TİKA koordinatörü. olarak bir Makedon vatandaşının böyle bir talepte bulunması çok ilgimi çekmişti, konuyu yerinde incelemek üzere köye ulaşıyorum… Köy meydanında bahse konu olan Camiyi görünce içim burkuldu, bir an bu köyü terk eden soydaşlarımıza kızacaktım, yutkundum… Onlarda istemezdi yurt edindikleri toprakları bırakmayı, kim bilir ne sıkıntı yaşadılar…
TALEPTE BULUNAN KÖYLÜ
Bir an önce, caminin restorasyonu için talepte bulunan köylüyü bulup konuşmak istiyordum. Karşımıza çıkan markete girdik, aradığımız kişiyi sorunca, Market sahibi; aradığımız kişinin yaşlanınca köyden ayrıldığını, Ustrumca’da yakınlarının yanında kaldığını söyledi… Oradan telefon ederek kendisine ulaştık, tercüman aracılığı ile geliş nedenimizi anlattık, çok sevinmişti, en kısa zamanda görüşmek dileğiyle konuşmayı sona erdirdik… Biraz da market sahibi ile konuşmak isteyince, babası ile tanışmaları halinde daha geniş bilgi alabileceğimizi söyledi… Bunun üzerine evlerinin önünde oturan yaşlı Makedon’la tanıştık… TİKA’dan geldiğimizi söyleyince ilk sözü, camiyi işaret ederek “Burayı ya yıkın ya da yapın” dedi. Neden bu caminin yapılmasını istiyorsunuz? Burada yaşayan Müslüman kalmamış dedim…
Yıllar öncesine dönmüş gibi uzaklara bakarak hüzünlü bir şekilde anlatmaya başladı… “Biz bu köyde yıllardır Müslüman komşularımızla dostça, kardeşçe, huzur ve güven içinde yaşadık, iyi gün ve kötü günlerimizde hep beraber olduk…1950 yıllarında dışarıdan gelen çetelerin saldırılarına ve baskılarına karşı komşularımız bu köyü terk etmek zorunda kaldılar. Onlar için elimizden bir şey gelmedi, Onları hiç unutmadık, ayrılmalarına çok üzüldük…
Osmanlı döneminde huzur barış ve güven vardı, düşmanlık yoktu… kardeşlik vardı… Tarih kitaplarının yazdıklarına ben inanmıyorum, bu toprağın her M2 sinde binlerce kemiği olan bir millet asla zulüm yapmaz… Benim tespit ettiğim bine yakın kelime hala Makedonca da kullanılmaktadır, biz Osmanlı’dan baskı ve zulüm görmedik…”
Böyle diyordu yaşlı Makedon, Bu sözler çok samimi ve içtenlikle söylenmiş sözlerdi. Balkanlarda yaşayan yaşlılar Osmanlı’yı seviyor… Bu ifadeler karşısında, Ceddim Osmanlı ile bir kere daha gurur duydum… Başımız dik dolaşabiliyorsak o topraklarda bunun için… Gençler yanlış anlatılan tarihin kurbanı oluyorlar… Bir vesile ile Türkiye’ye gelen öğrenciler araştırıyor, inceliyor gerçeği öğreniyor… İletişim çağında gerçekler örtbas edilemiyor artık… 7–8 asır bu toprakları yurt edinmiş Müslümanlar, asırlardır, multi etnik bir topluluk ve farklı dini inançları ile bir arada yaşamayı başarmışlar. Özellikle Osmanlı döneminde barış ve huzur ortamında insanlar dinlerini ve mabetlerini korumuşlar. Günümüzde ise göçe zorlanan Müslümanların terk ettiği yerleşim yerlerinde camiler, minareler mahzun, geriye kalan bir avuç Müslüman o eserleri ayakta tutmaya çalışıyor, yardım bekliyorlar. Bu eserlerin yüzde 80 i yıkılmış hiç olmazsa geriye kalanları korumak mümkün… Yukarıda anlatıldığı üzere Balkanlar’da örnekleri çok olan mevcut camilerin minarelerini restore edip yıkılan camilerin enkazını kaldırıp etrafını yüksek duvarla çevirip, mevcut mezar taşları ve duvar kalıntıları ile küçük bir açık hava müzesi ya da bir anı mabet olarak düzenlenmesi mümkün olabilir. İslam birliğine teslim edilerek yaşatılacağına inandığım bu tarihi mekânlarda göç edenlerin isimleri yazılarak, hem orada yaşayan Makedonların talebi yerine gelmiş, hem de gelecek nesillere tarihi bir miras bırakılmış olacaktır. Bu Evlad-ı Fatihan’a vefa borcudur.