Mânâ

İnsan nâmı yok idi asırlar önce Aniden vâr oldu Muhammed ile Önce mânâ idi oldu madde Aslolan yeniden dönmektir o radde (sine-i dilara) Cenab-ı Hakk bilinmekliğini dilemesi üzerine bir nûr yarattı ve cismine Muhammed nâmından bir parça kattı. Bir ayna idi Hakk'a Hakk'ı gösterecek, Hakk'ın bilinmekliğini gerçeğe kavuşturacak. Nûr aynı nûr, cemâl aynı cemâl... MADDEYE DÖNÜŞTÜ NAMINA İNSAN DENİLDİ Yâ Muhammed, sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım." buyuruyor Cenab-ı Hakk ve yarattığı ruhtan gayrı bir beden yaratıyor. Onun cismine Âdem diyor ve yeryüzüne halife olarak gönderiyor. İnsan önce mana idi, göklerde Ahmed olan peygamber ruhanî veyahut mana hâlinde idi. Hz. Âdem ile birlikte bu mâna hâli maddeye dönüşerek nâmına insan denildi. Allah'tan gelip yine Allah'a döneceğimiz şu kısa yaşam içerisinde aslolan yeniden madde hâlinden sıyrılıp Muhammed'in ruhuna bürünmektir. Peki nasıl olurda karmaşık yaşam içerisinde madde ve mana dengede gider? Manayı ön plana koymaya vakit yok ki? Çalış, çalış, çalış!... Ne zaman bir vakitte buluşacağız? Düşünelim dostlar düşünelim. Sorgulamayan, düşünmeyen , araştırmayan insan daima yolunu kaybetmeye mahkûmdur. Bir gün gelip de madde içinde yüzdüğümüzü ve mana bakımından ne kadar zayıf olduğumuzu taa en derinde hissedersek ne olacak? Soruyorum sizlere yaşlanınca namaz kılmak bizi nereye götürecek? İşte tüm bu hâl ile anlatmak istediğim þudur ki: Her ne ararsak gençlikte aramalı, gençlikte yaşamalıyız. Ne zaman öleceğimizin bir garantisi olmayan bu hayatta belki yarın son nefesimizi vereceğiz. Hiç bir şey geç kalmış değildir ancak bu günü ertelemek Hakk katında kabul edilir bir şey deðildir. Yukarıda ki ufak dörtlükte haddimiz olmayarak bir şeyler imâ etmeye çalıştık, altında açıklamasıyla anlaşılır hâle getirmeye uğraştık. Bu bahsi biraz daha açacak olursak: İnsanın manevi ilimlerde ilerleyebilmesi için yani madde ve manayı dengeli hale getirebilmesi için yol gösterici bir kâmil kişi şarttır. Bu kâmil insandan kastımızın kâmil mürşid olduğunu daha önceki yazılarımızda sıkça bahsetmiş ve ele almıştık. Bir mürşid rehberliğinde manevi ilimlerde ilerleyip, kapıların açılmasıyla meydana gelir. Burada geçen kapı kelimesi asıl itibariyle  gönül kapısı yani nefs mertebeleridir. Zaman ilerledikçe kişinin gayreti ölçüsünde mana kapıları talibin önüne seriliverir. Aslen mana hâlinde iken sonradan madde olduğumuza göre bir başka deyişle buharken katılaşıp buz hâlini aldığımıza göre şimdi yeniden buhar hâline dönmek lazımdır. Buhar iken yağmur olup ilim denizine karışmak lazımdır. Buzun yeniden sıvı hâlinde olabilmesi için ateşe ihtiyacı vardır. Maddenin manaya dönebilmesi için de hiç şüphesiz kusursuz bir aşka ihtiyacı vardır. Aşk insanı olgunlaştırarak manevi ilim kapılarının açılmasına olanak sağlar. Açılışların derecesi kişinin kâmil mürşid etrafında ne kadar istekli ve teslimkâr olduğuna bağlı olarak değişim gösterir. Mum etrafında bir garip pervane olam Etrafta sade bir cân değil ateşiyle kül olam “Bir sen, bir ben varım.” der iken gün gele “Ben yokum, sen varsın.” lafzını gönlüme hoş kılam (sine-i dilara)  
Benzer Videolar