Mayın

           Arazide (denizde de olabilir) düşman personelini ,araçlarını tesirsiz hale getirmek  ve bölgeden geçişini engellemek amacıyla belli bir alana döşenen koruyucu bir kap içindeki patlayıcı olarak basitçe tarif edebiliriz. Mayınların döşendiği Alana  “mayınlı saha veya mayın tarlası” denir ve bu işlem bir plan dahilinde yapılarak krokiye işlenir.Krokilerin normal şartlarda bölgeden sorumlu askeri birliklerde olması gerekir.
           Benim bildiğim ve eğitimini aldığımız şekliyle eğer bu krokiler kaybolmadıysa bizim askeri birliklerimizin bu işi yapabilecek imkan ve kabiliyete sahip olmasına rağmen , 510 kilometre uzunluğunda  ve 350 metre derinliğinde  dünyanın en büyük  mayın temizleme projesi olan bir arazi söz konusu olunca Türk Silahlı Kuvvetlerinin gücünün sınırlı olması doğal. 216 bin  dekarlık bir alandan ve 650.000  civarında mayından bahsediliyor. Ordu   savaş veya çatışma bölgelerinde  geçit açmak amacıyla teşkilatlandırılmış bir kapasiteye sahiptir.Bu kadar geniş bir bölgede mayın temizliği yapabilmek  için çok sayıda eğitilmiş teknik  personele , çok fazla zamana ve modern teçhizata ihtiyaç vardır.
           Genel Kurmay Başkanlığının  Türkiye-Suriye  sınırındaki mayınların  NATO İkmal ve Bakım Ajansı  NAMSA’nın temizlemesi için hükümete öneride bulunduğunu  basından öğrendik.Bunu çok yadırgamıyalım.Bir çok hizmet bedeli ödenmek kaydıyla artık dışardan alınabiliyor. İsraillilere  topraklarımzı 44 yıllığına kullanmak kaydıyla verip yaptırmaktansa bedeli mukabili NATO tercih edilebilir. Ya da  TSK yeterli personel ve zamanı ayırmak ve modern teçhizatı temin etmek suretiyle kendi imkanlarımızla kendimiz yapabilir bu dedikoduları susturabiliriz.
           Bazı basın organlarımızda  TSK için , “onca harcamaya rağmen teçhizat edinemedi , personel yetiştiremedi ama binlerce asker özel hizmet işlerinde çalıştırılıyor” suçlaması  da gerçekleri yansıtmıyor. Bugün dünyanın bir çok yerinde mayın temizliğinin bu yöntemle yapıldiğına bizzat şahit oldum.
           İşin bu teknik yanından ziyade , milli  hassasiyeti  ve siyasi yanı kamuoyunu düşündürüyor. Soğuk savaş zamanı Sovyetlerin müttefikleri Suriye’ye hibe ettiği tanklara  karşı  1956’dan itibaren  döşenmeye  başlıyan mayınlar aynı zamanda kaçakçılığı önlemeye de katkı sağlıyordu.PKK terör örgütünün Suriye’de yuvalanması üzerine 1989-1999 arasında bir gurup daha döşendi.
           Suriye’den gelebilecek her iki  tehdidin de ortadan kalkması nedeniyle 50 yıldır  kullanılamıyan arazinin değerlendirilmesi ve ülke ekonomisine katkı sağlaması için mayınların temizlenmesi gündemde.Hükümet bölgedeki arazinin  sanıldığı kadar verimli olmadığı , organik tarımın ciddi maliyet gerektirdiği , sulanamıyan bir arazi olduğu, finansman problemlerinin olduğunu onun için yabancı firmlara verilmesinin doğru bir yaklaşım olduğunu savunuyor.Orada İzak değil Ahmet , Mehmet çalışacak ,paranın dini , milleti ,ırkı olmaz diyor.
           Muhalefet partileri ve geniş bir halk kesimi ise bu işten ciddi anlamda kuşkulu. Hükümetin hazırladığı mayın tasarısını 1 Mart teskeresine benzeten Sn.Baykal  kesinlikle bu tasarının engellenmesini , çıksa bile uygulattırılmaması çağrısında bulunuyor.
           Her ne kadar ekonomik gerekçeler zorlamakta  ve teknolojik  yetersizlik sorun yaratmaktaysa  da   sınır bölgelerinin   44 yıllığına yabancılara ve özellikle bölgeyle ilgili iddia ve düşünceleri bilinen İsrail’e verilmesi bence de sakınca yaratabilir. Bu kadar büyük bir projeyle ilgili yasa çıkarılırken daha geniş düşünmek gerekir.Tarıma elverişli  bölümünün 170 bin dekar olduğu ve %70 ‘inin sulanabilir özellikler taşıdığı söylenen  belki de yer altı zenginlikleriyle dolu olabilecek bölgenin kullanım hakkını yarım  yüzyıllığına yabancılara devretmek  çok hesaplımı acaba.

Süheyl ÇOBANOĞLU


Benzer Videolar