Mehmed Âkif

Mora isyanıyla Balkan devletçikleri tarafından bir yöntem olarak benimsenen Etnik Temizliğin kurbanı olan Türk ve Müslümanlar, insanlık tarihinin gördüğü en büyük vahşetin sonucunda 550 yıllık anavatanlarından koparılmaktaydılar. Son  iki yüzyıl boyunca süren savaşlarla gücünü yitirmekte olan Osmanlı İmparatorluğu, 1877–1878 (93) Osmanlı-Rus Harbinde Rus ve Bulgarların katliamıyla yaşadıkları acı dinmeden 1912–1913 Balkan faciasında da Avrupa Türkiye’sindeki Türk ve Müslümanların soykırımla yok edilişine muhatap oldu. Hemen akabinde I. Dünya Savaşı’yla işgal edilip Sevr Anlaşmasıyla Anadolu toprakları da elinden alınıyordu. Mustafa Kemal isimli kahraman bir Türk evladı  “geldikleri gibi giderler” inancıyla başlattığı Kurtuluş Savaşımız sonrasında adı Türk, dini Müslüman olan bu coğrafyanın insanlarını emperyalizmin boyunduruğundan kurtararak özgürlüğüne kavuştururken yaptığı devrimlerle dünyanın saygın toplumları arasında yer almasını sağladı. O dönemde Türk ulusunun milli ve manevi duygularını Türkçenin billur süzgecinden geçirerek haykıran İstiklâl Marşımızın yazarı, millet sevdalısı  Mehmed Âkif, Halkı basın yoluyla aydınlatma amacıyla “Müdafa – i Milliye” heyeti yayın şubesine üye seçilir. Mısır ve Arabistan’da görevliyken Çanakkale zaferinin kazanıldığını öğrenince, önce sevinçten hıçkıra hıçkıra ağlar, sonra Mehmetçiğin kahramanlık ve vatan sevgisinin gücünü Türkçe’nin eşsiz güzelliği ile abideleştiren “Çanakkale Şehitleri” adlı şiirini yazar. 1919’da Yunanlılar İzmir’e asker çıkarınca Balıkesir’e giderek Zağnos Paşa camisinde toplanan halka bağımsızlık için mücadele gerektiğini anlatan hutbesini okur.(*)

İstanbul’a dönünce “Sebul – ur Reşat” dergisinde milli mücadele ruhunu tüm yurda yaymak için yazılar yazar. Önce Ferit Paşa hükümeti ve İngilizlerden tepki görür sonra şayhulislam tarafından “İsyancı” ilan edilince artık İstanbul’da kalamayacağını anlayarak Ankara’ya gider.

 

SEVR PAÇAVRASINI PARÇALATMAK

 

Niyetimiz Anadolu ve diğer cihetlerdeki düşmanı denize dökmek ve Sevr paçavrasını parçalamaktır” dediği Kastamonu hutbesini okur. Konya’da başlayan isyanı bastırmada görev alır. “Tefrika girmese bir memlekete düşman giremez, Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.” Mısralarıyla ümitsizliğe kapılan halkın milli mücadele çemberi etrafında toplanmasını sağlamaya çalışır. Bursa’nın Yunanlılarca işgal haberini alınca  “Ne hüsrandır ki şarkın ben vefasız, kansız evladı, serapa garba çiğnettim de çıktım haki ecdadı” diyerek kendini kahrettiği “Bülbül” şiirini yazar. “Asımın nesli dedik ya nesilmiş gerçek / İşte çiğnetmedi namusunu çiğnetmeyecek” dediği asımlar adım adım zafere ulaştılar. Ankara hükümeti bu mücadelenin büyüklüğünü anlatacak onu geleceğe taşıyacak bir milli marş şiiri yazma yarışması açınca Akif önce “Benim milletime satacak malım yok” diyerek ödüllü olan bu yarışmaya katılmadı ancak devrin maarif vekili ödül olarak verilecek paranın orduya ait bir vakfa bırakılacağını vaat edince İstiklal Marşımızı kaleme aldı ve 12 Mart 1921’de marş oybirliği ile kabul edildi. (*)

Cumhuriyet sonrası açılan ilk büyük millet meclisine Burdur milletvekili olarak giren Akif bazı şeylerin gönlünce olmadığı düşüncesiyle sonraki seçimlerde aday olmadı.  Kahire’de Türkçe Dersleri okutmak Mısıra gitti, 1935’te sıtmaya yakalandı. Hastalık siroza dönüşünce özlediği yurduna döndü. Bir yıl sora da hayata gözlerini yumdu. Ömrü boyunca milletinin duygu, düşünce ve problemlerine tercüman olmaya çalışan milli şairimizi rahmet ve minnetle anıyoruz, ruhu şad olsun.

 

KAYNAK………………………….:

(*)Gönül BATTAL (Türkçe ve Edebiyat Öğretmenleri sitesi)

 

 

 

Benzer Videolar