Merhaba Ya Şehr-i Ramazan
Asırlar boyu insanoğlu hemcinslerine karşı oldukça gaddar davrandı. Habil ve Kabil kardeşlerden günümüze değin kin ve nefret topyekûn sevgiye dönüştürülemedi. İnsanoğlunun nefsi ile yeterince mücadele etmeyişinin en büyük göstergeleri de kan ve gözyaşı oldu. İnsanlık bu anlamda şeytanın maskarası oldu. Varoluşun ilk günlerinden beri kardeş kardeşe vurdu, dövdü, sövdü, canına kast etti. Anne karnındaki bebeler hunharca öldürüldü. Kız çocukları diri diri toprağa gömüldü. Vahşetin, bedenler üzerinde denenmemiş hiç bir şekli kalmadı. Yaratanın istemediği, men ettiği ne kadar davranış biçimi varsa hepsi bir bir ortaya kondu bu süreç zarfında. İnsanlık âlemi çok defa insan olma haddini aştı. Birçok kavimde bu yüzden Allah ( c.c.) tarafından helak edildi. Maalesef ki, olaylar çağlar boyu böylece sürüp gitti. Kan ve gözyaşı sel olup aktı. Kimileri dini için, kimileri para için, kimileri gücü elinde bulundurmak için, kimileride değişik bahanelerle yaptı bu insanlık dışı katliamları. Sonuçta dünyada ne değişti derseniz? Kocaman bir hiç diyebiliriz. Hanedanlar deve yükü ile dünyalığı sırtlandılar. Ukbalarına tekme vurdular. Milyarlar aç bi ilaç yaşamaya mahkûm edildi. Ölüme terk edildiler. Bu şartların hüküm sürdüğü hemen her çağada; ya altın çağ dediler, ya modern ötesi zaman. Çağdaş dünya, demokrasi ve insan hakları palavraları meydanları inletti. Bir dönem komünizm, bir dönem materyalizm, bir başka dönemde Darvinizm inançsızlık sarmalında ve saçmalıklarında çareler arandı bi çarelerce. Aslında dünya çok az zaman dilimleri hariç hiçbir asırda ne altın çağını yaşadı, nede demokrat, modern ya da hümanist olabildi. Bu değerler değer olmaktan öte, geniş kitlelerin önüne meşgale aracı yapıldı. Halk lar, raydan çıkan dünya vagonlarını tekrar rayına oturtmaya çalışırken, “ata alanlar Üsküdar’ı çoktan geçmiş oldu.” İnsan aç gözlüydü. Haristi. Doymak nedir bilmiyordu. Paylaşmayı tarihin hiçbir döneminde denemedi. Başaramadı bu basit işi. Zoru tercih etti. Birbirini astı, kesti, doğradı. En acımasız silahları pervasızca birbirleri üzerinde denediler. Alfred Nobel gibi binlerce zavallı “bilim adamı”, insanlığın sonunu getirecek silahların icat fermanlarının altına şampanya kadehleri tokuşturarak imza attılar.
BELLİ GÜÇLERİN MASKARASI
Günümüzün, sözüm ona uluslar arası saygın birçok kuruluşu belli güçlerin maskarası oldu. Oyuncak edildi onların siyasetine. Adaletin kefesi buralarda hiçbir zaman hakkı –hukuku tartmadı. Parayı tarttı, silah gücünü ve hukuksuzluğu tarttı. NATO’da bu böyle oldu. Dünya Bankası’nda bu böyle oldu. IMF ve benzerlerinde de bu böyle oldu. BM, bir iki şarlatan devletin şarlatanlıkları arasında yitip gitti. Adaletsiz kararlar alanların en başında, adını zikrettiğimiz sözde bu saygın kuruluşlar yer aldı. Müslümanlar öbekler halinde katledilirken, bin bir eza ve cefaya maruzken kıllarını bile kımıldatmadılar. İşte Filistin, işte Afganistan, işte Pakistan, işte Bosna, işte Kosova, işte Ortadoğu devletleri. Cümle âlemin gözü ününde yapılan soykırımlar, asimilasyonlar. Vücudu, kırk yerinden kırılıp, kalbura çevrilmiş milyarlarca insan. Malından ve namusundan beri edilenler, göç yollarında ölüm kalım mücadelesi vermiş milyarca bahtsız mazlum. Engel olmaya muktedir olanlar muktediratlarını iktidarsızlaştırmışlar. Birileri insanlığı öldürürken, birileri engellermiş edasıyla, faillere el altından maddi çıkar karşılığı destek vermiştir. Gerek hanedanların menfaatleri, gerekse de şahsi menfaatler insanlık onurunun her zaman üzerine oturmuştur. “Yazıklar olsun!” demekten başka bir şey gelmiyor elden. Yüce dinimiz İslam’ın zuhuru ile coğrafya anlamında dünyanın genelini kapsamasa da bir asr-ı saadet dönemi hüküm sürmüştür. Ancak buda uzun sürmemiştir. Zamanla alavere dalavere ile ümmet parçalanmış. Akabinde, etnik ve yorum bazlı farklılıkları ayrışmayı körüklemiş. İslam âlemi buna sebep binden fazla etnik ve milli gruba bölünmüştür. Dinler arası savaşlar sürerken buna birde mezhepler arası kanlı savaşlar eklenmiştir. Bununla da kalmayıp her mezhebin altında onlarca ayrı ayrı kollar oluşturulmuş. Mezhep savaşlarının yanına yer yer de bunların savaşları eklenmiş. Bu durum İsevilerle, Museviler arasında da pek fark etmemiş. Ümmet düşüncesinden uzaklaşılmış. Millet düşüncesinin kenarına bile yaklaştırılmamış insanoğlu. Her bir yan pare pare olmuş, adeta yan diye bir yön bir cenah bile bırakılmamış. Dinlerin mukaddes günleri dahi insanlığın kendisini yok etmesine engel olamamıştır. İslam dini, camii ile ev arasına, Kur’an-ı Azimüşşan ise mezarlıklar ile cami arasına sıkıştırılmıştır. Yaradılış maksadı akıllardan çıkarılmış. İnancın gerekleri ve özündekiler akıllardan uçup gitmiş. Yeterince içselleştirememiş beşeriyet, inandıklarını. Nefsine hoş gelenleri dininden saymış, değerlilerini kaldırıp bir köşeye atmış. Devre dışı bırakarak görmezden gelmiş, zulden-zahmetten saymış onları. Tüm bunların doğal sonucunda, ekser milletler insanlığını ve erdemli topluluklarının olmazsa olmazı olan birçok değerini kaybetmiş. Ortaya şahidi olduğumuz, ucu fanilere dayalı olanlara sebep, kan ve gözyaşı deryasında boğulmuştur. İşte, âlem-i insanlık adına yepyeni bir beyaz sayfa açmak için fırsatlardan bir yenisi daha kapımızın önünde. Onu görmemizi, yavaş yavaş hissetmemizi bekliyor bizlerden. Usul usul kendimize çeki düzen vermemizi yüreklerimize fısıldıyor. Sultanların sultanı, on bir ayın sultanı, şeytanların, zalimlerin kaçacak delik aradıkları ay, Ramazan-ı Şerif. Mübarek Ramazan ayı ve semeresi oruç. Süsü ve kıymeti teravih namazları ve iftar vakitlerinin doyumsuz, o son anları. Ve tabi ki, iftar sofralarının birleştiriciliği, bolluk, bereket, huzur ve nefaseti. Tüm letafeti, nezaketi, hoş görüsü, ve mukaddesatı ile bu fırsatı beşeriyetin önüne bir kez daha koyuyor. Hem de hiçbir din ayrımı yapmadan, renk, dil, ırk, cinsiyet, milliyet gözetmeden, huzur-u manevi ile kalplerin itminana ermesi için “ben yeniden geliyorum” diyor. Şimdiden kıymetini bilelim, kardeşliğe, küresel barış, sevgi ve hoşgörüye, bereket ve bolluğa, sağlık ve huzura vesile olmasını şimdiden diliyorum. Tüm okurların Ramazan-ı Şerif ayının da şimdiden mübarek olmasını temenni ediyorum. Sağlıcakla kalın.