Merkez Bankamız Diyor ki

Küresel ekonomilerde kriz belirsizlikleri devam ederken, içeride Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın politikaları üzerine gaz, fren, balata tartışmaları ekonomik gündemin ana maddesi oldu. Hükümet kanadında özellikle Sanayi Bakanı Zafer Çağlayan’ın çıkışları dikkat çekiciydi. Merkez Bankası’nın uyguladığı sıkı para politikalarını eleştirenler, aslında daha iyi performansla büyüyecek potansiyele sahip Türkiye ekonomisinin önünün kesildiğini ileri sürerken, Merkez Bankası ise daha temkinli hareket etmeyi tercih ettiğini açıklamaya çalışıyordu. Tarafların para politikaları üzerine yaklaşımları böyleyken, ben teknik konulara girmeden önce bir tespitimi burada belirtmek istiyorum; 2001 yılında tarihinin en büyük krizi ile ekonomisi dibe vuran Türkiye, bugün Türk Lirası birliğini kurmaktan bahsedecek bir duruma gelmiştir. Geçen süreçte ekonomik anlamda yapılan reformların en önemlisi başta Merkez Bankası olmak üzere ekonomi yönetiminde etkin kurumların bağımsız çalışmasını sağlayan özerklik sisteminin işletilmesi oldu. Daha önce ekonomimizi, dünyada ekonomik konjonktür nasıl olursa olsun, ülke menfaatlerinden çok, iktidarda bulunan partilerin siyasi çıkarlarına göre para politikaları üreten kurumlar yönetiyordu. İşte bu sebeple, Merkez Bankası ile hükümet yetkilileri arasında yaşananları, geçmişle mukayese eden bir gözle yorumlamak gerektiğini düşünüyorum. Zira bugün Türkiye’nin ekonomik görünümü Almanya Başbakanı Merkel’e bile “Keşke Avrupa ekonomisi de Türkiye’nin ki kadar sağlam olsa” dedirtiyorsa, bunda ekonomi yönetiminde yetkili urumlar arası güçler ayrılığının disiplinli bir şekilde uygulanmasının payı çok büyüktür.

BALATALARDAN KOKULAR GELİYOR

Bu tespiti yaptıktan sonra tartışmanın taraflarının söylediklerini biraz irdelemeye çalışalım. “Balatalardan kokular geliyor. Merkez Bankası ayağını frenden çeksin!” sözlerine karşılık Merkez Bankası’nın politikalarını anlamakta en etkili kaynak yine Merkez Bankası’nın 18 Ekimde yaptığı Para Piyasası Kurulu (PPK) toplantısının 24 Ekim de açıklanan raporu olacaktır. Evet, Türkiye sergilediği ekonomik başarının verdiği özgüvenle hızlı adımlar atmak istiyor olabilir. Ama dış etkiler ve ekonomizmdeki kırılganlıkları objektif olarak analiz eden Merkez Bankamız da bir takım uyarıları yapmak zorunda. Özellikle küresel krizin etkileri ile dünyada ekonomik büyümenin yavaşlaması durumunun uzun sürebileceğini öngören Merkez Bankamız, gelişmiş ülke merkez bankalarının bu durum için uyguladığı gevşek politikalar yüzünden oluşacak sermaye hareketlerinden ekonomimizi koruma amacında olduğunu belirtmiştir. Bu nedenle rezerv opsiyon oranları denilen bankaların zorunlu karşılıklarını düzenleyen katsayılar sayesinde içeride paranın hareketini kontrol altına alacak adımlar atmıştır.  Bunu yaparken son yapılan enerji zamlarının yılsonu enflasyon hedefine etkisini sınırlı kalacağını ama yine de yılın son çeyreğindeki enflasyonun yakından takip edeceklerini belirtmiştir. Benzer şekilde büyüme beklentilerini de bozmayan Merkez Bankası, dış ekonomilerdeki gidiş, ani sermaye hareketlerinin ortaya çıkaracağı olumsuz etkenler ve çevre ülkelerdeki gelişmeleri göz önüne alarak tedbirlerin dozunu ayarlamaya çalışmıştır. Bu yapılanların üzerinde en çok etkisinin olacağını düşünülen kredi kulanı oranları, iç talep, enflasyon ve büyüme rakamlarını daha yakından takip edileceğini belirterek gerek görülürse Türk Lirası üzerindeki kontrol araçlarını daha etkin kullanacaktır. Görülüyor ki Merkez Bankası genel gidişat için olumsuz bir algılama içinde değil. Ama dış ekonomik gelişmelerin ekonomimiz üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak için temkinli duruşu gerektirecek her tür imkânı kullanmaya devam edeceğini belirtiyor. Kısacası tedbiri elden bırakmıyor. Hükümete diyor ki; “Sen işini kış tut, yaz çıkarsa bahtına!”

 

Benzer Videolar