Mübadiller, biraz da geleceğe bakmalı
“İstafiller Oldu mu?” isimli öykü kitabı çıktıktan sonra tanıştım Celal ÖZCAN’la... Trakyalı bir mübadil aileden gelen ve mesleği öğretmenlik olan hemşerimin kitabında “mübadele” ana teması üzerine yazılmış birbirinden güzel öyküler var. Okumanızı hararetle tavsiye ederim.
Celal ÖZCAN’ın öykülerinden birisinde, Marmara denizi kenarındaki bir mübadil kasabasındaki bir düğün anlatılıyor: Mübadil çift, düğün konvoyundakilerle beraber önce teknelere atlayıp denize açılıyorlar. Mübadele sırasında acılar çeken ve bir kısmı gemilerde vefat ederek cesetleri denize atılan büyüklerinin anısına Marmara sularına karanfiller bırakıyorlar. Bu hüzünlü merasimin ardından kasabaya geri dönülüyor ve davullarla zurnalarla düğünlerini hep birlikte yapıyorlar.
Bu öykü, aslında iki güçlü mesaj veriyor:
Birinci mesajı, “mübadiller en büyük acıları yüreğinde taşıyarak şenliklerini yapabilecek bilgeliktedir.” cümlesine sığdırabiliriz. Tıpkı geçen hafta mübadelenin yıl dönümü vesilesiyle Kuşadası, Mudanya ve İstanbul iskelelerinden denize hüzün içinde karanfil bırakan mübadillerin aynı akşam davullu zurnalı akşam yemekleri tertip etmeleri gibi!
Öyküdeki ikinci mesaj ise, “mübadillerin acılarını asla unutmadan yarınlara bakmasını bilmelerine” yapılan göndermedir.
Peki aradan geçen gerçekten bu ikinci mesajın içini yeterince doldurabildik mi? Kişisel fikrimi sorarsanız aradan geçen seksen yedi yıl sonunda en azından Samsun’da yeterince başarılı olunamadığını düşünüyorum. Ne ekonomide, ne siyasette, ne bürokraside yeterince temsil edildiğimizi kim söyleyebilir ki? Gösterilebilecek birkaç münferit örnek dışında kitlesel bir başarıdan söz etmemiz mümkün mü?
Oysa herkes bilir ki mübadiller, eğitime önem verir. Kitap okuma, kadına saygı, eve günlük gazete alma, sanat etkinliklerini takip etme gibi medeniyet göstergeleri bakımından toplumun ekseriyetinin çok daha önündedir bizimkiler... Doğal olarak kalifiye iş gücü yetiştirmede mübadillerin önemli bir insan gücü katkısı sağladığını aklı başında olan herkes kabul eder.
Peki, hal böyleyken neden ekonomide, siyasette ve bürokraside başarıyı yakalama oranımız düşük? Bunu sadece mübadelede yaşanan toplumsal travmanın hala devam etmesi ile açıklayabilir miyiz? Yoksa birlikte hareket etme –hadi açık söyleyelim hemşericilik yapma- konusunda zaafımız mı var?
Nedeni ne olursa olsun, mübadillerin artık seksen yedi yıl önceki acıları unutmadan yönlerini yarınlara çevirmelerinin zamanı gelmiştir.
Bu cümle lütfen mübadil olmayan vatandaşlarımızı rahatsız etmesin. Rumeli göçmenleri aşiret kültürünü altı yüz sene önce bırakmış olmaları nedeniyle şovenistlik yapmayı akıllarından bile geçirmezler.
Şurası bir gerçek ki, önemli bir yetişmiş insan gücü bulunan mübadillerin kent ve ülke ekonomisine, siyasetine ve bürokrasisine daha çok katkı vermeleri, nereli olursa olsun herkesin topyekün menfaatinedir.
87. YIL ETKİNLİKLERİNİN YILDIZLARI
Sadık (Sarılar) Amca: Birinci kuşak mübadillerin sonuncularından olan “ihtiyar delikanlı” doksanı geçen yaşına aldırmadan tek başına Tütün İskelesine geldi ve avazı çıkana kadar “Sağolasın Sen Mustafa Kemal!” diye bağırarak herkese örnek olmayı başardı.
Salih MERİÇ: Mübadele derneğinin genç başkanı, mütevazi ama çalışkan kişiliği ile “yöneticilik” dersi verdi.
Şennur KOÇER: Hem bütün etkinliklere, hem de Rumeli davulunun neşeli nağmeleri eşliğindeki oyunlara katıldı.
Bünyamin ÖZURAL: Bütün etkinliklerin mutfağında o vardı. Mübadele derneğinin isimsiz kahramanlarından birisi olduğunu herkese kanıtladı.
Nusret ÖZEL: Bir cemiyete mütevazi durarak da hizmet edilebileceğinin canlı şahidi!
Erdoğan ÖZORAL: “Rumeli beyefendisi” tabirini üzerine üniforma yapan adam olduğunu gösterdi.
Oktay ERGÖR: Bir siyasi partiye il başkanı olduktan sonra insanlara tepeden bakmaya başlamayan nadir örneklerden birisi olarak beğeni topladı.
Necile ÇOKAY: O kadar dobra ki onu görünce insanın “Bir Çayleyikli on Kasımpaşalıya bedeldir.” diyesi geliyor.
Oya – İskender AKAN çifti: Bütün kızancıkların “Hemşerim” diye tanıtmaktan gurur duyduğu örnek bir aile...
Hamdi KURUBAŞ: Mübadele derneğinin sağ duyusu...
Selahattin KESKİN: Cüguşun kompedanı kimdir diye kimse sormuyor artık...
Zeki SAYAR: Ne zaman susması, ne zaman konuşması gerektiğini onun kadar bilen kaç kişi sayabiliriz acaba?
Vildan KASAP ve Ali TAN: Onlar sayesinde, “İnsanın çok yoğun olması ya da ciddi bir hastalıktan yeni kalkması, dernek etkinliklerine katılmamak için bahane değildir.” diyebiliyoruz.
Hayati TEKİN: Trabzon’dan ayağının tozuyla gelip “mübadillerin sesi” olma sıfatını hak ettiğini gösterdi.
Metin BURMA: Bütün etkinliklerimizde o vardı. “Fahri mübadil” ünvanı bence ona çok yakışıyor.
Hayati TUNCER: “Başka bir derneğin üyesi olmak, hemşerileriyle bir arada olmaya mani değildir.” diye konuşabiliyorsak bunu Hayati Abimiz gibi sağduyulu isimlere borçluyuz.
Ve diğerleri: Etkinlikler için yüzlerce kişi katkı sağladı. Onların sayısı çok ama benim köşem sınırlı. Sığdıramadıklarım beni kınamasın lütfen...