İnanç Özgürlüğü ve Değişen Tek Şey Zaman
Bulgaristan’da 1973 senesinde iki yıllığına dönemin Bulgaristan İnşaat ordusuna askere alındım. Genelde İnşaat ordusu askerleri Türklerden ve Romanlardan ve bazı kendilerini kanıtlayamamış Bulgar çocuklardan oluşuyordu. İlk altı ayımı Eski Zara şehrinde çavuş eğitim merkezinde geçirdim. O dönemlerde, bir iki ay arayla kısa süreliğine (2-3 gün) ev izni veriliyordu. İzin yolunda, şehrin ortasında yer alan caminin yanından geçiyorduk. Cami, demir iskelelerle çevriliydi, giriş çatısının altında bulunan molozlar ise camiye girişi engelliyordu. Kırcaali bölgesinde, çavuş eğitim merkezinde yüz yirmi çavuş aday arasından on bir arkadaş Türk asıllıydık. Müslüman olduğumuzdan dolayı ise caminin içler acısı durumu ise gerçekleştirdiğimiz her seyahatte gözümüze çarpıyordu.
Askerlikten sonra çalıştığım şirketin merkezi Eski Zağra’da olması nedeniyle şehre 1980 yılına kadar gelip gittim. Gerçekleştirdiğim her yolculukta camiyi çevreleyen demir iskelenin yerinden bir milim kıpırdamadığını görüyordum. Sadece demir iskelenin, yağmurun etkisiyle daha fazla paslandığını görüyordum. Kader beni yine 1987-1988 yılları arasında Eski Zağra’ya götürdü. Şehirde kapalı ceza evinin siyasi bölümünde misafir edildim. 1988 yılı ceza evi çıkışında şehrin merkezinden geçerken unutamadığım Camiye ait olan o iskelenin aynı yerinde pastan tamamen çürümek üzere olduğunu gördüm.
2009 yılı son ayında gerçekleştirdiğim Bulgaristan ziyaretimde yolum tekrar Eski Zağra’ya düştü. Tabi merkeze vardığımda ilk işim camiyi görmek oldu. Karşıdan baktığımda pastan çökmek üzere iken bıraktığım iskelenin yerinde olmadığını gördüm ve şaşkınlıkla sevindim. Ana yoldan bakıldığında caminin dış görünümde her hangi bir tamir izi görünmüyordu. Caminin girişinde ise geniş bir açık alan vardı. O açık alanın yerinde kocaman bir inşaat bulunuyordu. Söz konusu inşaatın, yoldan bakıldığında caminin girişinin görünmesine engel olduğunu gördüm. Girişe vardığımda ise beklediğim gibi 1973 yılından kalma molozların aynı yerde olduğunu gördüm. Caminin üst tarafında yer alan iki metreden yüksek ve yolu destekleyen istinat duvarına çıktım. Söz konusu yükseklikten, caminin orta kubbesinin, kurşun renginde bir örtü ile örtüldüğünü fark ettim. Cami’nin
kaderine terk edildiğini, ana yoldan bakıldığında anlamak kesinlikle mümkün değil. Amaca ulaşılmış, mekan kamuflaj ile kapatılmış ve kutsal ibadet mekanımız kaderine terk edilmiş. Eski Zağra şehrindeki Osmanlı’dan kalan Camisinin, gelecek yıllara daha ne kadar dayanacağı konusu ise meçhul durumunu muhafaza ediyor.
Bu şehrin, son Osmanlı Rus savaşında yakıldığı hususu bölge halkı tarafından söylenmesi nedeniyle, Türklere pek de iyi gözle bakılmadığını söylemek mümkün. Ayrıca Eski Zara şehrinde yaşayan Türk ya da Müslümanlar yok sayılmaktadır. İste bu gerekçelerle de şehirdeki Müslüman mabetlerine iyi gözle bakılmamaktadır.
Mevcut Hükümetin, bu sene Kasım ayında restorasyon için 30 mabede ödenek çıkarıldığı bilgisini aldık. Bütçe yer alan listede sekiz Ortodoks kilisesi, iki Katolik katedrali ve iki cami için ödenek ayrıldığı ifade ediliyor. Restore edilecek olan Hıristiyan mabetlerinin her birisine ne kadar ödenek ayrıldığı açıkça belirlenmiş; ancak bahsedilen iki caminin ödenekleri konusunda ise hiçbir bilgi yok.
Hatırlayacağınız üzere, İstanbul’daki ve Edirne’deki meşhur Bulgar Kiliseleri, cemaatleri olmamasına rağmen restore edilmiş ve bunların açılışını bizzat Bulgaristan Başbakanı yapmıştı. Diğer taraftan, Osmanlı’nın Balkanlardan çekilmesiyle birlikte, söz konusu doneme ait tarihi eserlerin büyük çoğunluğu bugünkü Bulgaristan sınırları içerisinde bilerek yok edilmiştir. Halihazırda merak konusu ise, Bulgaristan’da Osmanlı dönemine ait bulunan tarihi eserlerin kültürel varlıklar olarak kabul edilmeksizin yok edilmeye devam edilip edilmeyeceği hususudur!!?