New York’ta Dağ Fare Yerine Maraş’ı mı Doğuracak ?
New York'taki yeni dönem BM toplantılarında Türkiye'den TC Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül, TC Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, KKTC'den Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu ve heyeti katıldı. Peki New York'ta ne olmuş? TC Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Yunanistan Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Evangelos Venizelos'un BM platformunda sağladıkları görüş birliği, KKTC ve Rum yönetimi liderlerinin müzakerelerdeki özel temsilcilerinin karşılıklı olarak Atina ve Ankara'yı ziyaret etmelerine dairmiş!!! Rum ve Yunan tarafının arka plandaki gerçek niyeti KKTC'nin Kıbrıs müzakerelerindeki yerine yavaş yavaş Ankara'yı oturtarak böylece KKTC olgusunu soldurup kurutmak ve daha sonra her fırsatta Türkiye'yi işgalci taraf olarak bildik yalan, dolan ve iftiralarla sıkıştırmaktır.
Rum lider Anastasiyadis Maraş'ın iadesi ve öteki ön şartları kabul edilmediği takdirde, müzakerelere oturmayacağını gevelemektedir. AB'nin, Batı'nın, Fransa'nın, Rusya'nın, İngiltere'nin, Çin ve İsrail'in desteğini arkasında hissettiği sürece Rum - Yunan tarafı ile yapılacak hiçbir müzakereden bir netice beklemek olası değildir. Rum - Yunan tarafı, AB'nin Kıbrıs konusunda aktif rol oynamasının hızlandırılmasını isterken, Türkiye'nin ağzına bir parmak bal sürerek "Birkaç başlık" vaadiyle Ankara'ya baskı yapmasını planlamaktadırlar. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan, Türkiye'yi sıkıştırma yol haritasında İsrail'le müttefikliklerine rağmen, İran ve Suriye Esat rejimleri ile de var olan ilişkilerini geliştirmektedirler. Burardaki amaç düşmanımın düşmanı dostumdur felsefesidir.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin bir öteki ezeli dostu da Ermenistan'dır.
Ne zaman Ermenilerin Türkiye'ye karşı malum "soykırım" yalan ve iftiraları gündeme gelse, Rum - Yunan ikilisi hemen devreye girerek uluslararası ve Türkiye karşıtı her türlü desteyi Ermenistan'a vermektedirler. Ermeniler ve Ermenistan da karşılıklı olarak Rum ve Yunanlılara gerekli pası vermektedirler. Güney Kıbrıs'ta halen PKK terörist ve kaçakları beslenip barındırılmaktadırlar. Bunlar zaman zaman Türkiye ve Türklük aleyhine gösteri ve mitinglerde kullanılmaktadırlar.
Karşımızda antlaşma ve uzlaşı kültüründen yoksun politikalarını kin ve Türk düşmanlığı üzerine kurmuş bir Rum - Yunan zihniyeti ile nasıl olumlu bir sonuca varılabilir? Bir bilen varsa lütfen bize söylesin. Daha önce de Maraş üzerine muhtelif defalar hatırlatmalarda bulunmuştuk. Maraş önümüzdeki günlerde tekrardan gündemdeki yerini ağırlıklı olarak alacaktır. Maraş konusunda uzman ve hukukçularla durmadan çalışan bir komitenin içerisinde bulunmaktayım. Ne acıdır ki İngiliz koloni döneminde "yüzde yüz!!!" Türk vakıf malı olan Maraş hile ile 15,000 dönümün üzerindeki toprak Rumlara verilerek, üzerinde Rumlar tarafından Rio De Janerio gibi bir kent yaratılarak sahiplenilmiş!!! Çok ilginç ve komiktir ki bu 15,000 dönümün üzerindeki topraktan gerçek sahibi Türklere (Türk Vakıflar İdaresine) 1,5 ( bir buçuk) dönümlük bir yer bırakılmıştır. Bu bir buçuk dönümlük emlâkin içerinde Pertev Paşa Türbesi bulunmaktadır. Daha önce Maraş ile ilgili olarak bir Rum'un AİHM'de açmış olduğu bir davayı, mahkemenin Türk tarafından istemiş olduğu delilleri vermemiş olmasından dolayı kaybettik. Söz konusu deliler mahkemeye (AİHM) sunulmak üzere, dönemin Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'a yine dönemin Vakıflar İdaresi genel müdürü Taner Derviş tarafından verilmiştir.
Ancak, Mehmet Ali Talat bu delilleri mahkemeye ilettirmeyerek dava aleyhimize kaybedilmiştir. Bu demek değildir ki yüzde yüz haklı olduğumuz Maraş konusunda Türk Vakıflar İdaresi AİHM nezdinde başka dava açamaz!!! Şu da bir gerçektir ki Maraş ve öteki konularda daima olayların gerisinden giderek ve iş işten geçtikten sonra aklımız başımıza her nedense geliyor veya gelmiyor.
1. Mehmet Ali Talat işlemiş olduğu suçtan dolayı kendi
mahkemelerimizde yargılanmalı.
2. Kıbrıs Türk Vakıflar İdaresi derhal yeniden AİHM nezdinde dava açmalıdır.
3. Konu ile ilgili iyi avukatlar, uzman hukukçular tutulup davayı kazanmalıyız.
Eğer bu konuda uluslararası bir dava kazanırsak ancak o zaman Rumları global mal takası zeminine çekebiliriz!!! Ada'nın yüzde 13’ü sultan ve Türk Vakıflar İdaresi’ne aittir. Bu rakam lehimize her şeyi ters - yüz edebilecek büyüklüktedir. Aksi takdirde aynı kafa ile gidersek önümüze I. Annan Planı'ndan da beter II. Annan Planı'nı koyacaklar. O zaman da halimiz Filistin'deki Arapların durumuna benzeyecektir. Topraksız ve EGEMEN'liksiz ne devlet olur ne de vatan. Tekrardan Kurucu Cumhurbaşkanımız Denktaş'a tanrıdan rahmet dilerken onun ilkelerinde ve mücadelesinde ne kadar haklı olduğunu düşünüp yol haritamızı ona göre hazırlamalıyız.