Özlenen Birlik ve Kardeşlik
Hayatımızda bazı anlar, vardır ki o dakikalar hiç unutmayacağımız anlardır. 27/Şubat/2010 Cumartesi günü, benim için hiç unutmayacağım ve her zaman hatırlayacağım bir gün oldu. Eğer merak ediyorsanız hemen sizinle paylaşayım; o gün İstanbul’da Sayın Devlet bakanı Faruk Çelik’in “Nerede bir vatandaşımız varsa, biz oradayız” sloganı altında topladığı ve “Türk, Soydaş ve Akraba topluluklarının kurmuş oldukları Sivil Toplum Örgütleriyle Buluşma” yemeğine davetli olarak katıldım. Açıkça söylemek gerekirse, orada olanlardan ve konuşulanlardan etkilenmemek, gurur duymamak, umutlanmamak sadece benim için değil, oradaki herkes için imkânsız görünüyordu.
Kısaca bu toplantıya katılan topluluğun bir resmini çizmem gerekirse, şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki “Türk dünyası” oradaydı. Arnavutluk, Azerbaycan, Türkmenistan, Tacikistan, Kazakistan, Özbekistan, Makedonya, Hırvatistan, Sırbistan, Bosna-Hersek, Kosava, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Almanya, Fransa, Finlandiya, Filistin, Lübnan, Fas, Libya, suriye, Ginebisau ve daha saymakla bitmeyecek nice yerlerden çıkıp gelenleri ve bu saydığım yerlerden yıllar önce Türkiye’ye göçmüş veya Türkiye’den oralara gitmiş insanların bir araya geldiklerini gördüm. Oraya öylesine gelmişlerdi ki içlerinde hep bu çağrıyı beklemiş, özlemiş gibiydiler. Orada bulunanlar, yıllardır “törensel bir slogan” olmaktan öteye geçmemiş olan “ne olursan ol yine gel” ilahi nidasını, gönüllerinde duyarak bir araya gelmiş kutlu ve güzide bir topluluktu.
“TÜRKLÜK FİZİKSEL DEĞERLER SINIRLANAMAYACAK KADAR ULVİ BİR MANADIR”
O gün, Osmanlının neden 600 yıl hüküm sürdüğüne, Atatürk’ün niçin “ne mutlu Türküm diyene” dediğine, neden “tek bir ümmet” olduğumuza, demokrasinin insanların kendi kimlerini tanımlama konusunda getirdiği serbestliğin nasıl bu kadar önemli olduğuna ve Türklüğün fiziksel değerle sınırlanamayacak kadar ulvi bir manayı içerdiğine, gözlerimle şahit oldum. Açıkça söylemek gerekirse; Türklüğü, fiziksel, kesif ve köşeli kriterlere bağlamak, Türklüğün layık olduğu ve binlerce yılda elde ettiği kapsayıcı, bütünleştirici ve birleştirici tüm özelliklerine ihanet etmek olur. Türklük, içerdiği manasına bakılarak anlaşılmalıdır. Türklüğü fiziksel bir kimlik görerek, Türklüğe karşı çıkanlara veya yine aynı görüşten dolayı Türk olmayanlara şüphe ile bakanlara, Türklüğün kapsadığı mana, mutlaka hatırlatılmalıdır. Türkler Asya’nın bozkırlarından yola çıkarken, sadece bedenleriyle yola çıkmadılar, Türklüklerini de yola çıkardılar ve Türklüğü de yolda yürüttüler, sadece yeni yer ve vatanlar kazanmadılar, Türklüğe kazandıkları yeni yerlerinde, yeni değerler ve yeni anlamlar da kazandırdılar ve kazandırmaya devam ediyorlar.
KUTSAL HEDİYELER
Toplantıya katılan Kosava devlet bakanı, konuşmasını bitirirken şu veciz tespiti yaparak kürsüden indi. “kardeşlerim! Sizler Anadolu’da büyük bir kurtuluş mücadelesi vererek Türklüğün büyük zaferini insanlık tarihine yazdırdınız ki bizler bunu biliyoruz. Sizde unutmayın ki bizlerde size Arnavutluktan Mehmet Akif’i, Makedonya’dan Yahya Kemali ve Selanik’ten Mustafa Kemal Atatürk’ü hediye ettik.” İşte bu sözlerdeki yüksek şahsiyetler, Türklüğün gerçekten suretten manaya ulaşmış kaplayıcı bir değer olduğuna somut delillerdir. Türkiye bundan böyle, bu kutsal hediyelerine, onları kendilerine hediye edenlerle birlikte sahip çıkarak, bu ve benzeri bütün değerlerini, tüm insanlık ailesine ulaştırmanın yollarını açarak, “Türk” manasını her gün daha fazla insan tarafından anlaşılabilir kılmalıdır.
“MİSAK-I MİLLİ TÜRKLÜĞÜN KALBİNİN SINIRLARIDIR”
O gün, Sayın Başbakan Erdoğan’ın sözlerinden, “misak-ı millinin” Türklüğün kalbinin sınırlarını belirlediğini, ancak bu kalbin beslediği vücudun dünyaya sığamayacak kadar büyük bir beden olduğunu anladım. İnanıyorum ki Türkiye, kendi içinde yaşadığı korkularını yenebilirse, kendi sınırları dışında onun gücüne inanıp, Türkiye’ye katkı verecek olan en az içindeki kadar büyük bir potansiyel olduğunu da görme fırsatını elde edebilecektir.
Hükümet “Dış Türkler Başkanlığı” kurulması için bir yasa teklifi hazırlamış ve T.B.M.M ye vermek üzeredir. Bu teklif büyük bir potansiyeli değerlendirmek için atılmış küçük gibi görünen dev bir adımdır. Konuyla ilgili olan Sivil Toplum Örgütlerine, bu yapılanmada büyük görevler düşmektedir. Bu konu iyi anlaşılmalı ve bu örgütler konuya destek verebilmek için, yasanın içeriği ve kapsamını çok iyi tetkik ve idrak etmelidir. Yasa meclise geldiğinde Meclisteki tüm siyasi partilerin kapristen uzak durmaları, yasaya sadece oylarıyla değil fikirleriyle de katkı vermeleri elzemdir.
Özlenen şey; aşağılanmaktan, alçalmaktan eğilmekten, ezilmekten kurtulup hür olmak için özlenmiş birlik ve beraberliktir. Özlenen kardeşlik; düşmanlıktan, kandan, nefretten ve kinden kurtulmak için özlenmiştir. Türklüğün bu özlemine tercüman olup, bu özleme hizmet edenler “Türklük hafızasında sonsuza kadar yâd edileceklerdir”.