Özgürlük uğruna destan yazdı
Naim Süleymanoğlu'yla ilgili bir film çekilmediği için kaç zamandır milletçe hayıflanıyorduk... Ki haksız da sayılmayız, birkaç kuşağın canlı kanlı tanık olduğu büyük bir azim, başarı ve özgürlük öyküsü onunkisi... Naim öyküsüyle spor tarihinin en özel destanlarından birini yazmıştı ve bu destan unutulsun gitsin istemiyorduk. Ve işte o destanın filmi nihayet çekildi...
Reklam kökenli Özer Feyzioğlu'nun yönettiği ve Barış Pirhasan ile birlikte senaryosunu yazdığı film, Naim'in doğduğu Bulgaristan'ın Mestanlı ilçesinde açılıyor. 10 yaşındaki Naim ile tanışıyoruz. İki erkek kardeşi ve çok sevdiği annesi ve babası ile mutlu bir çocuk olarak çıkıyor karşımıza. Sonrasında halter giriyor hayatına ve bir daha da çıkmıyor.
Bulgaristan'daki Türk azınlık içerisinde sosyalist bir rejim altında büyüyen Naim, kısa zamanda ülkesinin milli takımına girip altın madalyaları aldıkça önce Bulgaristan Halk Cumhuriyeti'nde bir kahramana dönüşüyor. Ama onun kahramanlaştığı dönemde Türklere yönelik asimilasyon politikaları uygulanması, hayatının en önemli kırılma noktalarından biri oluyor... O da bu asimilasyon politikaları sonucu hem kendisinin hem ailesinin hem de toplumunun yaşadığı zulmü tüm dünyaya duyurmak istiyor.
ZULMÜ DÜNYAYA ANLATMAK İSTİYOR
Cep Herkülü: Nam Süleymanoğlu filminin temel izleği bu. Naim'in spor tarihine geçen başarısının temel motivasyonunun Bulgaristan'da yaşanan bu zulmü dünyaya duyurmak olduğunu anlatıyor bize. Bütün hikaye de bunun üzerine kurulu... Zorla ismi değiştirilirken, Bulgar istihbaratı onu gölgesi gibi takip ederken, aklında hep bu var. Ve bu süreç sonucunda Türkiye'ye iltica ediyor ve Seul'de olimpiyat şampiyonu olduktan sonra tüm dünyaya bu zulmü anlatıyor.
Filmin temel izlediğinin genel olarak tarihsel gerçeklere uygun olduğu rahatlıkla söylenebilir. Hatırlanırsa Naim Türkiye'ye iltica ettikten sonra, uluslararası alanda yıldızı parladıkça Bulgaristan'daki Türklere uygulanan asimilasyon dünya gündemine taşınmış, Türk azınlık için Bulgaristan sınır kapılarını açmak zorunda kalmıştı.
ELDE OLAY ODAKLI BİR SENARYO VAR
Lakin bu izlek, karakter yerine olay odaklı bir biyografi filmi getiriyor önümüze. Filmin, Dijital Sanatlar Yapımevi'nin önceki yapımlarından Müslüm gibi karaktere odaklanmak yerine Ayla gibi olaylara odaklanması bu yüzden. Bu tercih filmin ilk yarısında tıkır tıkır çalışıyor ve Avustralya'da Naim'in Türkiye'ye iltica ettiği bölümde zirveye ulaşıyor. Fakat filmin ritmi Naim'in Türkiye gelmesiyle aynı şekilde işleyemiyor...
Ama bu çok da mühim değil. Neticede kısacık hayatına üç olimpiyat şampiyonluğu sığdıran, yedi defa dünya şampiyonu olan ve 46 kez dünya rekoru kıran bir efsanenin hikayesi derli toplu ve duygusal olarak anlatılıyor. Naim yaşarken bile onun yazdığı destanın ne kadar esaslı olduğunu çok da anlayamadığımızı düşündüğüm için bu da bir şey diyebiliyorum. Bu filmin de, Naim'in efsaneleşen hikayesini tekrar hatırlamamızı ve biraz da üzerine düşünmemizi sağlayacağını umuyorum.
Kalabalık bir oyuncu kadrosuna sahip filmde Naim'i canlandıran Hayat Van Eck esaslı bir alkışı hak ediyor. Fiziksel benzerliğinin yanı sıra Naim'in verdiği mücadeleyi içselleştiren bir performans ortaya koyarak filmin lokomotifi olmayı başarıyor. Ama sadece o değil, Selen Öztürk, Yetkin Dikinciler ile Gürkan Uygun da performanslarıyla öne çıkıyorlar.
Not: Basın gösteriminde izlediğimiz kopyada, Naim'in ölüm yılı ve Seul'deki olimpiyat şampiyonu olduğu tarih yanlıştı. Yapımcı ekip bu yanlışlığın seyirci kopyasında düzeltileceğini söyledi. Bunun için bu hatayı eleştiri konusu yapmıyorum.
Sabah