Pabucu dama atılma
Prof. Dr. Erdal Bay
Arslan Baba…
Türkistan’dan Peygamber efendimizin yanına gider.
Arslan Baba’nında aralarında bulunduğu sahabilerin bir gün erzağı tükenir.
Durum Hz. Muhammed (SAV) bildirilir. Peygamber efendimizin duası üzerine Cebrail (A.S.) cennetten bir tabak hurma getirir.
Sahabiler hurmayı yerken tabaktaki hurmalardan biri yere düşer. Cebrail düşen hurmanın “Ahmet” isimli birine ait olduğunu, bu kişinin ümmetin seçkinlerinden olacağını açıklar. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz yere düşen hurmayı alır ve bunu “Ahmet” adlı kişiye kimin götüreceğini sorar.
Sahabiler arasında bulunan Arslan Baba “ben götürürüm” der.
Rivayete göre çok uzun süre yaşayan Arslan baba, hurmayı ağzında saklayarak uzun yıllar Hoca Ahmet’i arar. Sonunda Arslan Baba yedi yaşlarında olan Hoca Ahmet Yesevi hazretlerini bulur ve emaneti teslim eder…
Bir rivayete göre ise hurmayı toprağa eker. Hurma ağacı Hoca Ahmet doğuncaya kadar yeşermez. Arslan Baba’nın kendinden soyunu devam ettiren ve adı yine Arslan Baba olan torunu tarafından ağaçtan alınan hurma sahibine teslim edilir.
Hace Ahmed Yesevi hazretleri Divan-ı Hikmetinde bu olayı şöyle anlatır.
”Yedi yaşta Arslan Baba’ya verdim selam,
Hak Mustafa emanetin kılın in’am;
O vakitte bin bir zikrin kıldım tamam,
Nefsim ölüp lamekana aştım işte ”
Emaneti sahibine teslim eden Arslan Baba Hoca Ahmet Yesevi’yi yetiştirmeye başladıktan yaklaşık bir yıl sonra kendi emanetini teslim eder, vefat eder…
Hoca Ahmet Yesevi, Arslan Baba’dan aldığı emaneti insanlara aktarmaya başlar. “Hikmet” der bunlara. Bu “Hikmet”ler Mansur Ata, Süleyman Ata, Sarı Saltuk gibi Horosan erleri tarafından tüm dünyaya yayılmaya çalışılır. Hacı Bektaş Veli, Ahi Evran, Yunus Emre gibi isimler de bu hikmetlerden beslenirler. Yesevi dergahına mürit olarak girmenin önemli şartlarından biri de gelenlerin mutlaka bir iş veya meslek sahibi olmalarıdır. Günümüzde bazılarında olduğu gibi işsizlerin zaman geçirdiği yerler değildir. Hoca Yesevi’nin bu hikmetleri Horosan erlerinden Ahi Evran tarafından sürdürülür. “Ahilik” teşkilatı kurulur. Siyasi, iktisadi bazen askeri anlamda hizmetler eder Ahiler. Ahi olmak isteyen şerbet içer, şed kuşanır. Önce yiğit, sonra yamak, çırak, kalfa, usta, Ahi, Halife, şeyh ve Şeyhül Mesay olur. Ahi demek; kardeş, eli açık, cömert, vefalı, doğru, tevazu sahibi ve affedici demek… Ahi demek hikmetli demek, Ahi demek her anlamda efdal olmak demek…
O dönemlerde bir esnafın işinde eksiklik, ihmal çok nadir görülen olaylardandır. Halktan birisi bir esnafla sorun yaşarsa Ahi dergahına o esnafı şikayet eder. Esnaf suçlu bulunduğu takdirde, o kişi camideyken ayakkabısı caminin tavanına atılır. Dışarı çıkıp ayakkabısını arayan esnafı gören halk ise bu kişinin hatalı davranışı olduğunu anlar ve o kişiyle alışverişi keser. Başka bir rivayete göre esnaf şikayet üzerine dergaha davet edilir. Gerekli değerlendirmelerden sonra esnaf suçlu bulunursa ayakkabısı dama atılır ve esnaf yalın ayak evine gitmek zorunda kalırdı. PABUCU DAMA ATILMAK aslında bu olaydır.
Acaba; Günümüzde yaptırdığı bir işten memnun olan kaç kişi vardır? Ahi şeyhleri günümüzde çıksa baksa, herhangi bir işte çalışan kaç kişinin pabucu cami tavanında olurdu? Ben siftah yaptım komşum yapmadı alışverişi ondan yapın diyen kaç esnaf vardır? Aziz Nesin’in “Usta paydos” hikayesindeki Murat usta gibi kaç ustamız vardır? Martin Luther King “Eğer sizden sokakları süpürmeniz istenirse Micheangelo’nun resim yaptığı, Beethoven’ın beste yaptığı veya Shakespeare’in şiir yazdığı gibi süpürün. O kadar güzel süpürün ki, gökteki ve yerdeki herkes durup, burada dünyanın en iyi çöpçüsü yaşıyormuş desin.” demiştir. Biz acaba bunu ne kadar başarabiliyoruz. Mehmet Akif’e Avrupa’ya gidip gelince üstat ne var ne yok nasıl Avrupalılar diye sormuşlar. Verdiği harika cevap: Dinleri bizim işimiz gibi çürük, işleri de bizim dinimiz gibi sağlam!” Bizim işimizdeki halimiz dinimiz gibi mi? Yoksa onların dini gibi mi?
Ez cümle; Vatanını en çok seven işini en iyi yapandır şiarıyla, işini iyi yapanlardan ve pabucu dama atılanlardan olmamak ümidiyle…
Hoca Ahmet Yesevi, Arslan Baba’dan aldığı emaneti insanlara aktarmaya başlar. “Hikmet” der bunlara. Bu “Hikmet”ler Mansur Ata, Süleyman Ata, Sarı Saltuk gibi Horosan erleri tarafından tüm dünyaya yayılmaya çalışılır. Hacı Bektaş Veli, Ahi Evran, Yunus Emre gibi isimler de bu hikmetlerden beslenirler. Yesevi dergahına mürit olarak girmenin önemli şartlarından biri de gelenlerin mutlaka bir iş veya meslek sahibi olmalarıdır. Günümüzde bazılarında olduğu gibi işsizlerin zaman geçirdiği yerler değildir. Hoca Yesevi’nin bu hikmetleri Horosan erlerinden Ahi Evran tarafından sürdürülür. “Ahilik” teşkilatı kurulur. Siyasi, iktisadi bazen askeri anlamda hizmetler eder Ahiler. Ahi olmak isteyen şerbet içer, şed kuşanır. Önce yiğit, sonra yamak, çırak, kalfa, usta, Ahi, Halife, şeyh ve Şeyhül Mesay olur. Ahi demek; kardeş, eli açık, cömert, vefalı, doğru, tevazu sahibi ve affedici demek… Ahi demek hikmetli demek, Ahi demek her anlamda efdal olmak demek…
O dönemlerde bir esnafın işinde eksiklik, ihmal çok nadir görülen olaylardandır. Halktan birisi bir esnafla sorun yaşarsa Ahi dergahına o esnafı şikayet eder. Esnaf suçlu bulunduğu takdirde, o kişi camideyken ayakkabısı caminin tavanına atılır. Dışarı çıkıp ayakkabısını arayan esnafı gören halk ise bu kişinin hatalı davranışı olduğunu anlar ve o kişiyle alışverişi keser. Başka bir rivayete göre esnaf şikayet üzerine dergaha davet edilir. Gerekli değerlendirmelerden sonra esnaf suçlu bulunursa ayakkabısı dama atılır ve esnaf yalın ayak evine gitmek zorunda kalırdı. PABUCU DAMA ATILMAK aslında bu olaydır.
Acaba; Günümüzde yaptırdığı bir işten memnun olan kaç kişi vardır? Ahi şeyhleri günümüzde çıksa baksa, herhangi bir işte çalışan kaç kişinin pabucu cami tavanında olurdu? Ben siftah yaptım komşum yapmadı alışverişi ondan yapın diyen kaç esnaf vardır? Aziz Nesin’in “Usta paydos” hikayesindeki Murat usta gibi kaç ustamız vardır? Martin Luther King “Eğer sizden sokakları süpürmeniz istenirse Micheangelo’nun resim yaptığı, Beethoven’ın beste yaptığı veya Shakespeare’in şiir yazdığı gibi süpürün. O kadar güzel süpürün ki, gökteki ve yerdeki herkes durup, burada dünyanın en iyi çöpçüsü yaşıyormuş desin.” demiştir. Biz acaba bunu ne kadar başarabiliyoruz. Mehmet Akif’e Avrupa’ya gidip gelince üstat ne var ne yok nasıl Avrupalılar diye sormuşlar. Verdiği harika cevap: Dinleri bizim işimiz gibi çürük, işleri de bizim dinimiz gibi sağlam!” Bizim işimizdeki halimiz dinimiz gibi mi? Yoksa onların dini gibi mi?
Ez cümle; Vatanını en çok seven işini en iyi yapandır şiarıyla, işini iyi yapanlardan ve pabucu dama atılanlardan olmamak ümidiyle…