Pamuk eller cebe
İster zenginler vergisi, ister dayanışma vergisi denilsin Avrupa ülkeleri krize karşı bir çıkar yol bulma telaşına düşmüş durumda ve Fransa ve İtalya da değişik adlar altında çıkarılan kanunlarla krize karşı merkez bankalarının çabalarının dışında siyasi kesim adına da adımlar atılmaya başlandı. Çözüm adına bulunan ilk yol da zengin kesimden alınacak yeni vergiler oldu.
Atılan bu adımlar her ne kadar yapısal reform adı altında olsa da benim asıl irdelemek istediğim nokta ülkeleri böyle uygulamalara sevk eden gelişmeler ve çözüm adına taşın altına elini koyan aktörlerin kimler olacağıdır. Şöyle ki; Adına kriz dediğimiz ekonomik hareketliliğin aktörleri olarak şimdiye dek hep merkez bankalarını cephe önünde gördük. Kriz sanki sadece finans sektörünün krizi idi ve bu işin toplumsal boyutlarının da olabileceği çok öngörülmüyordu. Bu durum en azından gelişmiş ülkelerde böyle değerlendiriliyordu.
PARA
Para piyasaları ise özellikle borsalar( hisse senedi emtia vb.) çözümün ekonominin tüm aktörlerinin ortak hareketi ile geleceği beklentisi içerisindeydi. Bu kesim özellikle siyasi otoriteler ve kanun koyucuların bu sürece katkı sağlayacağı ümidi ile iyimser beklenti içinde olmaya devam ettiler. Oysaki kriz sadece finans sektörünün krizi değildi ve merkez bankalarının faiz ve para politikaları ve faiz oranlarıyla oynayarak almaya çalıştığı önlemler zaman kaybından başka bir işe yaramadı. Önlemler gecikince de korkulan oldu ve para piyasalarında kırılmalar yaşandı borsalar sert satış yerken altın fiyatları rekor üstüne rekor artışlar gösterdi. Özellikle altındaki hareket güvensizliğin göstergesi olarak algılanmalıdır. İşte para piyasalarında bunlar olurken Avrupa Ekonomik Birliği’nin en zayıf halkası Yunanistan’da yaşanan halk hareketleri, krizde zamanında gerekli tedbirler yetkili tüm kurumlar tarafından alınmazsa sıkıntının nerelere varacağının işaretlerini tüm dünyaya gösterdi. Yunanistan küçük bir model olarak düşünüp sıkıntıyı bu modele bakarak incelersek özellikle Yunanistan’ın ekonomik ortakları olan AB’nin yapısal reformları hayata geçirecek adımlar atmalarının ne kadar önemli olduğunu görebiliriz.
Bu yazıyı hazırladığım saatlerde yukarıda belirttiğim para piyasalarındaki bozulmanın toplumsal etkilerinin somut örnekleri ekranlara düşmeye başladı. Örneğin İtalya’da genel grev olduğu haberi geçti. Öncesinde de Yunanistan’da öğretmenler, taksiciler ve temizlik işçilerinin yeni greve hazırlandığı haberleri vardı. Ayrıca İspanya’da bir kasaba da temizlik işçilerinin mayıs ayından bu yana ücretlerini alamadıkları, yine bazı yerlerde elektrik su fatura tahsilâtlarının yapılamamasından dolayı yerel idarelerin iflasın eşiğine geldiği haberlerini izlemiştim.
EMNİYET ARAÇLARINA KISITLAMA
Hatta İspanya emniyeti polis araçlarında yakıt tasarrufu amacıyla zorunlu olmadıkça araçların kullanılmaması talimatının verildiği haberi de içlerinde en ilginç olanı idi. Örnekleri artırmak mümkün. Yazının başında belirttiğim vergi uygulamaları, işte bu münferit gibi görünen olayların aslında Yunanistan’dan Almanya’ya, İngiltere’den Portekiz’e ve İtalya’ya kadar tüm ülkelerde ekonomik durgunluk ve onun getireceği kronik işsizlik gibi toplumsal travmaları engellemeye dönük yapısal reformların ilk adımlarıdır. Avrupa bu adımları atmakta gösterdiğ kararsızlık gibi uygulamada da ağır hareket ederse Yani başka bir ifadeyle AB üyelerinde “Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için” anlayışı oluşmazsa Avrupa Merkez Bankası Başkanı Triched’in dediği gibi "Bir gün Avrupa halklarının federal bir hükümeti olacak" sözündeki gibi kısıtlanmış karar mekanizmalarını getirmek zorunda kalmadan her devlet üzerine düşeni yapmalı ve acı reçeteyi içmeli. Görünüşe göre de ilk iş varlıklı Avrupalılara düşüyor. Öyleyse " Pamuk eller cebe!...