Perşembenin Gelişi

Birkaç gündür medyada yer alan haberlerden sonra Perşembe’nin gelişi  Çarşamba’dan belli olurmuş sözünü hatırladım. Olayın bu noktaya geleceği daha teröristbaşının  15 Şubat 1999’da yakalanıp Türkiye’ye getirildiği  günlerde belliydi. Bazı yazarlarımız zaman zaman bu konuya değinerek küresel güçler tarafından kurulan tezgâha dikkat çekmişlerdi. Türk aklı boşvermişliğe, kaderciliğe ve unutmaya endeksli olduğu için olaylara televizyon dizisi niyetine bakıp, kendi günlük dertleriyle meşgul olduğundan pekte umursamamıştı. Hatta “Sevr Paranoyası” gibi bir suçlamada bulunup “bir şey olmaz abi”  moduna geçmişlerdi. Çünkü biz  Osmanlı’dan beri  “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” düşüncesini pek sevdiğimizden  hep seyirci olmayı tercih ederiz.

Hâlbuki önümüzde tüm dünyanın gıpta ettiği olağanüstü bir önderimiz vardı. Eğer Atatürkçülüğü, onun dış politikasını gerçek manada öğrenebilseydik memleket meselelerini daha farklı algılamamız mümkün olurdu. Çünkü Atatürkçülük en başta Tam Bağımsızlık’tan yanadır. Rozet Atatürkçülüğü yapmayıp O’nu doğru anlayabilseydik  küresel çetelerin, uluslararası komploların, emperyal  tuzakların ve onların işbirlikçilerinin tezgâhına düşmezdik. Bölücü ve ırkçı Kürt teröristleri kullanan şer güçler her devirde kendileri için uygun maşaları bulmuşlardır. Mustafa Yıldırım’ın “Sivil Örümceğin Ağında” adlı kitabında bahsettiği Reagan- Bush’ların örgütü IRI, Nixon-Clinton-Obama’ların örgütü NDI;  Amerikan kartellerinin örgütü CIPE,  CIA emektarlarının örgütleri CIPE – CFR ve  arkalarında ABD kasası NED (Başkanı Yunan asıllı ambargocuydu) gibi  uluslararası lobi kuruluşları ve güçlü sermayeleriyle  insan satın almakta çok ustaydılar.

 

BATIYA KAPILARINI AÇAN TÜRKİYE

 

Biz 1947 ABD -Türkiye anlaşmasıyla  Batıya kapılarımızı açmış, adında Milli kelimesi olan Milli Eğitim ve Milli Savunma Bakanlığı dâhil tüm devlet çarkının içine ABD’li uzmanları yerleştirmiştik. Fulbright ve benzer burslarla Batı tandanslı ‘öncü güçler’ eğitilmiş, kendi ülkelerine batının avukatı olarak dönmüşler, ‘batılı’ olarak ülke yönetimine geçmişlerdi. 1947'de IMF ve Dünya Bankası’nın ilmeğine boynumuzu uzatmıştık. 1991’de Avrupa Yerel yönetimler Özerklik Şartını kabul ederek bugün BDP’nin dile getirdiği  “Özerk Kürt Bölgesi’ne”  kapıyı kendimiz açtık. Bağımsızlığını ve Cumhuriyetini savaşarak kazanmış Türk halkı bugünden sonra  terör örgütüyle pazarlıkların yapıldığı , muhtemelen teröristbaşının ev hapsine çıkarıldığı , anayasada Türklüğün olmıyacağı köklü değişikliklerin yapıldığı , yerel yönetimlerde eyelet  sistemi veya benzeri özerk yapıların  oluşturulacağı yeni bir döneme tanıklık edecek.  Once hepimiz sevineceğiz; silahlar sustu, akan kan durdu, terör bitti, analar ağlamayacak diye. Bu sevincin nereye kadar süreceği  bizim için meçhul olsa da oyun kurucular tarafından biliniyordur. Herhalde halkın iradesini temsil eden siyasi partilerimiz Kürdün isteklerini inşa ederken Türk’ün hak ve hukukunu gözardı etmeyeceklerdir. Vatan uğruna canlarını veren şehitlerimizin ruhları taciz edilmemeli, geride kalan aileleri, anaları, dul eşleri, yetimlerinin vicdanları kanatılmamalıdır. Özetle sayın vatandaşım Türkiye’nin dönüştürülmesinde yeni bir perde açılıyor, hayırlı olur inşallah. Siz de her zaman olduğu gibi açın televizyonu, doldurun demli çayınızı afiyetle için, nasıl olsa size dokunmayan yılan bin yaşayacak.

 

 

Benzer Videolar