Ramiz Alia Döneminde Arnavutluk (1985–1992)
1980’lerin başlarında sağlık durumu kötüye giden Enver Hoca aktif politikadan çekilmeden önce veliahtı olarak Ramiz Alia’yı benimsemiştir. 1985’te Hoca’nın ölümü üzerine partinin yönetimine geçen Alia her ne kadar göreve geldiği gün Arnavutluk’un genel siyasetinde sapmalar olmayacağını vurgulasa da ülkenin bulunduğu ekonomik krizden ve de değişen konjonktürün etkisiyle dış politik çizgisini pasif durumdan aktif hale getirmek zorunda kalmıştır.
Alia 1987 yılından itibaren komşu ülkelerle ilişkilerini normalleştirmeye başlamıştır. SSCB’deki değişim rüzgârları ve beraberindeki “glasnost-açıklık” ve “perestroyka-siyasi sistemin, devlet örgütünün ve hükümet organlarının yeniden yapılanması” politikaları Arnavutluk’u da etkilemiştir. Balkan ülkelerinde ve Doğu Avrupa’daki sosyalist ülkelerde birer birer rejim çöküşlerinin yaşanması, Çavuşesku ve Jivkov gibi diktatörlerin devrilmesi Arnavutluk’u reformlara ve demokrasi sürecine itmiştir. Balkanlar’da cereyan eden bir krizin bu coğrafyadaki diğer ülkelere sıçraması domino taşlarının hareketlerine benzediğinden, Ramiz Alia için değişen şartlar demokratik bir süreci kaçınılmaz kılmıştır.
Böylelikle, Arnavutluk demokratikleşmeye doğru dönüşü olmayan bir yola girmiştir. Öyle ki uzun zamandır yalnız kalan Arnavutluk artık insan hakları ile ilgili bütün yükümlülüklerini yerine getireceği vaadiyle 15 Eylül 1990’da Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (AGİK)’e katılmak için istekte bulunmuş ve bu yeni süreçle birlikte Ramiz Alia ilk defa olarak BM toplantısına katılmıştır.
Ülkedeki öğrenci eylemleri bu arada hız kazanmış, Alia’yı ülkenin bundan sonraki politik hayatına damgasını vuracak isimlerden biri olan ılımlı sosyalist Fatos Nano’yu başbakan atamaya zorlamıştır. Bu sırada pek çok Arnavut derme çatma teknelerle İtalya’nın Brindisi limanına doğru harekete geçmiştir. Böylelikle Arnavutluk’taki demokratikleşme sancısı Avrupa’yı önemli derecede etkilemiştir.
Arnavutlukta ilk çok partili seçimler bazı sıkıntılarla Mart 1991’de yapılmıştır. Uluslararası gözetim altında gerçekleştirilen bu seçimlerde 250 sandalyenin 169’unu Nano liderliğindeki sosyalistler (İşçi Partisi-PPSH) kazanırken demokrat reformcu Demokrat Parti (DP) ancak 75 sandalye kazanabilmiştir
1991’de yapılan bu seçimlerde, Yunanistan’ın desteğiyle kurulan “Omonia Derneği”nin de Yunan Azınlığı temsilen bu seçimlerde 5 sandalye de Partisi kazanmıştır. Bununla birlikte, Nano gerekli siyasal reformlar yapılmadan ülkeyi demokratik bir biçimde yönetmenin imkansızlığından yakınarak bir süre sonra istifa etmiştir. 1991’deki seçimlerde sosyalistler liderliğini korusa da Prof. Dr. Sali Berişa yönetimindeki DP en büyük muhalefet partisi olarak ortaya çıkmıştır. 1992 yılında yapılan seçimlerde ise DP iktidarı devralmıştır.
Yarım yüzyıl boyunca dikta rejimi altında yaşayan Arnavutluk’ta demokratik kurumları kurmak ve işletmek kaçınılmaz olarak zor olmuştur. Geniş patronaj ağı ülkede yolsuzlukların ve kayırmacılığın kronikleşmesine yol açmış olduğundan iktidarlara manevra alanı hemen hemen hiç kalmamıştır. Fakat bu durum sadece Arnavutluk’a özgü bir durum değildir. İlginçtir ki, Arnavutluk’un durumu aynı blokta yer almış Doğu Avrupa ülkelerinden çok Soğuk Savaş’ın bitimiyle birlikte demokratikleşme çabaları gösteren eski SSCB topraklarındaki Türk Cumhuriyetlerine benzemektedir. Bu durum AB’nin Arnavutluk’un demokratikleşme sürecinde yapacağı katkıları da Doğu Avrupa’dan farklı bir biçimde etkileyecektir.
Sokol BRAHAJ