Reddin İ-Kincisi
Kıbrıs’taki uyuşmazlığa çözüm müzakerelerinin başladığı 1968 yılından bu yana tam 46 yıl geçti. Aradan geçen bu sürece karşın uyuşmazlık halen çözümsüzlüğünü korumaya devam ediyor. Çözümsüzlüğün temelinde yatan olgunun güvensizlik olduğunu söylersek kimseyi yanıltmış duruma düşmeyiz. Sıklıkla yinelememize karşın Kıbrıs Türkleri sürekli olarak barış ve çözüm için elini uzatmıştır. Geldiğimiz noktada bile uzatmaya devam etmektedir. Müzakerelerin sonsuza dek sürdürülemeyeceği, bizzat Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu tarafından da ısrarla yinelenmektedir. Bu öneri ve istek karşısında karar vericiler başta olmak üzere mendil büyüklüğündeki ülkenin önde gidenleri çözümü başka kulvarlarda arıyorlar. Çözüm süreci BM treninde sürdürülürken birden bire AB trenine bindirildi. Böyle bir yaklaşımla konu içinden çıkılamaz duruma düşürüldü. Bu uygulama sonrasında taraflardan birisi devlet diğeri ise toplum düzeyine indirgenmiş oldu. Şimdilerde müzakerecilerle komiteler çalışmalarına devam ederken adı geçen ülkenin en önde gideni Bay Nikos Anastasiyadis, “kesin çözümün AB ilkeleri ve normlarına uyumlu olmasını güvence altına almak için bizzat AB’nin etkin katılımda bulunması” çağrısını yapıyordu. Buna karşın Avrupa Konseyi Başkanı Bay Herman Van Rompuy ise AB’nin tarafların istemesi ve BM’nde onay vermesi durumunda sürece yönelik desteğini daha da güçlendirmeye hazır olduğunu vurguluyordu. Kıbrıs Türklerinin bu güne değin yaşadıkları bütün olumsuzluklara karşın her zaman çözümden yana umutlu oldukları her kes tarafından çok iyi bilinmektedir. AB’nin önde gidenlerinin yüksek perdeden yaptığı vaatlerinin gerçekleşmeyeceğini bilmelerine karşın umutlarını yitirmeden beklediler ve beklemeye de devam ediyorlar. Beklemenin sonsuza dek olmayacağının da bilinmesi gerekiyor. Bu güne değin yapılan bütün müzakere süreçlerinde görüşmecilerin evrensel düzeydeki siyasi eğilimlerinin pek işe yaramadığı biliniyor. Örneğin sol eğilimden gelen kişilerle çözüme kısa sürede ulaşılacağı beklentisinin hüsranla sonuçlandığı belleklerdeki tazeliğini koruyor. Şimdilerde ise sağ eğilimli kişilerle çözüme ulaşılacağı beklentisi yaygın bir kanıdır. Siyasi eğilimler bir işe yaramış olsa idi sıkıntının çoktan aşılması gerekiyordu. Yukarıda da değindiğimiz gibi çözüm konusunda taraflar bir birlerine gü-ven-mi-yor-lar.
GÜVENİN SAĞLANMASI
Önemli olan bu güvenin nasıl sağlanacağının anahtarını yapacak olan ustayı bulmaktan geçtiğini kaydetmek istiyoruz. Bu nedenle bütün müzakere süreçlerinde Güven Arttırıcı Önlemler sürekli olarak görüşme masasının mezesi olarak görüldü ve algılandı. Türkiye ve Kıbrıs Türklerinin bazı jestlerde bulunmaları sonrasında güvenin oluşacağı pompalandı. Bu jestler beklenirken Rum tarafı kılını kıpırtmadan ellerini ovuşturmayı yeğliyordu. Onların kafasındaki temel olgu ise Kıbrıs Türklerinin ambargolar altında daha fazla direnmeden Rumların isteklerine ‘EVET’ diyecekleri beklentisidir. Şu sıralarda oynanmakta olan çözüm oyununu bu şekli ile okumak gerektiğine inanıyoruz.
Şimdilerde bütün isteklerini egemenlikten tutun kimliğe kadar, temsiliyetin hepsini teke indirdiler. Kıbrıs Türklerini bu tekli çözüme zorluyorlar. Onların istediği bu tekli çözüm kabul görmeyecektir. Bu nedenle de çözümsüzlük yine devam edecektir. Bunun aksini düşünmek doğanın eşyasına aykırıdır. Bu nedenle yaşanmış bütün olumsuzluklara karşın çözümsüzlük travma yaratmayacaktır. Yalnızca tekli çözümden yana olanlar biraz daha fazla üzüleceklerdir... O kadar... Müzakere sürecinin olumlu olması sonrasında ortalık yere çıkacak yapının federasyon olacağı biliniyor. Bu gerçek bu güne değin sürekli olarak hep gizlenmiştir. 1960 yılında denenmiş olan benzer bir yapının nasıl ve kimler tarafından yıkıldığı iyi biliniyor. Şimdilerde ise aynı yapının yeni bir modelinin kurulması düşünülüyor. Böyle bir modele karşın Bay Nikos Anastasiyadis, “Kıbrıslı Rumlara, beklentilerini karşılamayan bir çözüm sunarsak, ikinci bir ret, Kıbrıs’ın kalıcı bölünmesi olacaktır” diyor. Anlaşmanın olmaması halinde adadaki varolan yapının kalıcı olacağını söyleyenlerin en kısa sürede Kıbrıs Türklerinin isteklerini ırkçı yaklaşımlardan uzak olarak haklarını teslim etmeleri gerekiyor mu ne...