Serenad ve Struma Faciası
Serenad, Zülfü Livaneli’nin 2011 yılının mart ayında çıkan kitabıdır. Eser çok sürükleyici, çok dramatik, çok etkileyici yani bugüne kadar insana dair yazılmış en eleştirel hikâye ve olaylarla dolu bir eser olmuş. Hikâye için, bir yıl sonra, makale yazmamın sebebi hala kitabın en çok okunanlar arasında olmasıdır. Okuyucuların kitabın tılsımından kurtulamadıklarını kitabı baştan sona heyecanla anlatmalarından anlayabilirsiniz. Kitapta pek çok konuya hikâyeleştirilerek yer verilmiş. Ama romanın ana hatlarında Struma faciası yer alıyor. Struma faciası; 2. Dünya Savaşı sırasında Romanya’nın Köstence limanından aldığı 669 Yahudi yolcusunu Filistin’e götürmek üzere Karadeniz’e açılan Struma adlı gemi motorları arızalandığı için, bir süre İstanbul’da Sarayburnu’nda bekletiliyor. Kimsenin inmesine izin verilmiyor. Arızalı gemi römorkörle çekilerek Karadeniz’e sürükleniyor, Şile açıklarında da kaderine bırakılıyor. Struma orada batırılıyor. Son zamanlarda Şile de meydana gelen olayları haber bültenlerinden takip eden pek çok Serenad okuyucuları kitapta yer alan Struma faciasını zihinlerinde canlandıracaklardır. Birbirine benzemeyen bu iki Şile faciası ardında aynı acı sonu bırakmıştır. Romanda yaşanılan acıların bugünde yaşanması elim bir durumdur. Gerçek hayatta yaşanılan olayların romanlarda yer alması normal olduğu kadar romanlarda yaşanılan acıların bir benzerlerini gerçek hayatta görmek ise bir o kadar üzücüdür.
MAVİ ALAY DRAMI
Kitapta yer alan bir diğer olayda Mavi Alay dramıdır. Roman Maya Duran isimli kahramanın yaşadığı olaylar ve ailesine ait sırları tek tek öğrenmesi sonucu daha da akıcı hale gelmiş. Mavi Alay da bunlardan biri... 2. Dünya Savaşı sırasında Kırım Türkleri’nin oluşturduğu Mavi Alay, Türkiye Hükümeti’nin yönlendirmesiyle işgalci Almanların saflarına katılarak Sovyet Kızıl Ordusu’na karşı savaşıyorlar. Hitler’e küçük bir dayanışma gösterisiyle Kırım Türkleri’nin sonunu hazırlayan bir operasyona girişiyorlar. Kızıl Ordu, Almanları yenince Mavi Alay da onlarla birlikte Avrupa içlerine doğru kaçıyor. Avusturya’da bir süre barınabiliyor. Sonra İngiliz ordusunun esiri olup Londra’ya götürülüyorlar. 1945 yılında İngilizler Mavi Alay’ı (ki, içlerinde sadece askerler yok, onların eşleri, çocukları da bulunuyor) Sovyetlere teslim etmeye karar veriyorlar. Hepsini bir trene koyup, vagonlarını da tahtalarla çakarak yola çıkartıyorlar. Mavi Alay’ı ölüme götüren tren Türkiye’den geçip Türk Sovyet sınarındaki Kızılçakçak Baraj Gölü’nün kıyısına geliyor. Burada trenden atlayan 2000 Kırım Türkü intihar ediyor. Trenden kendilerini atamayanları da sınırın öte yanındaki Sovyet Ordusu kurşuna diziyor. Romanın kahramanı Maya Duran’ın ananesinin Mavi Alay dramından sağ kurtulan bir Kırım Türkü olması da hikâyeye ayrı bir heyecan katmış. Romanda gerçeklerle hayaller bir arada okuyucuya sunulmuş. Hala vaktiniz varsa Zülfü Livaneli’nin kitabını okumanızı tavsiye ederim. Yazara dair ideolojik kaygılarınızdan uzak durarak bu kitabı okuduğunuzda ne demek istediğimi anlayacaksınız.