Siyasetin damak zevki

Türkiye gerçekleri çoğu zaman aynıdır. Yani temelde farlılıklar göstermez. Bu sebeple yaklaşık 300 yıldan beri Türkiye, güzelliklerini birlikte yaşadığı gibi temel sorun ve huzursuzlukları da birlikte yaşamaktadır. Bu sebeple Türkiye de siyaset yapmak önemlidir. Gerçi yakın geçmişe kadar siyaset elit tabaka ve ailelerin veya dost, ahbap ilişkilerine dâhil olanların eylem alanı olmaktan kendisini kurtaramamıştı. Bugün durum çok farklı olmasa da, yavaş yavaş demokrasinin getirdiği kazanımlar bu zemini değiştirmektedir. Hele A.B perspektifinin katkıları düşünüldüğün de sivil toplum kuruluşları, siyasette yeni zemin veya sahaların oluşmasında günden güne daha etkin katkılar vermeye başlamaktadır. Bundan dolayıdır ki yeni anayasa yapmaya aday olan Haziran 2011 meclisinde, tarafların tamamı bu hazırlığın içinde olmayı arzu etmektedir. Sivil toplum, sendikalar ve hatta bürokrat kesim yeni anayasanın hazırlanmasında sadece danışılan değil, anayasanın tüm hazırlanış safhasında ve T.B.M.M de açıkça katkı veren ve belirleyici olmak isteyen bir tutum sergilemektedir. Sivil örgütlenmelerin bu yaklaşımı gerçekçidir. Türkiye’nin gelişim ve bütünlüğünün devamında ivmenin yükseltilmesi açısından bu yaklaşımın cevap bulması elzemdir.

RUMELİ PLATFORMU

İzmir’de yakın zamanda kurulan ve gün geçtikçe vizyon ve misyonunun daha belirgin ve anlamlı olacağına inandığım Rumeli Platformu da bu örgütlenmelerden biridir. Kendimin de üyesi olmaktan çok mutlu olduğum Rumeli Platformu’nun, sadece seçimlerden önce adayların belirlenmesi ve desteklenmesinde aktif rol alan bir hareket olarak kalmayacağı kanaatindeyim. Ancak şu durum yanlış anlaşılmamalıdır. Rumelilerin, yönetimin ister merkezi veya isterse yerel olsun her alanında yeteri kadar temsil edilmediği fikri, bölgesel bir milliyetçiliğe dayanan bir oluşum değildir. Asla da böyle olmayacaktır. Rumeli insanı Türkiye’nin yakın tarihin her aşamasında çok aktif rol almıştır. Ülkemizin kuruluşunun düşünce ve eylem alanındaki büyük mimarlarının ve bu kurtuluş ve kuruluşu gönülden taşan sözlere döken istiklal marşı yazarımızın Rumelili olduğu düşünüldüğünde ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır. Rumeli insanı oluşumunda pay sahibi olduğu Türkiye devleti ve milleti ile her zaman ilgili olmuştur. Ülkesine ve milletine katkı vermek istemesi, tarihin Rumeli insanına yüklediği bir görev gibidir. Değişimlere açık, geniş bir görüş ve güçlü Rumeli kültürünün, ülkemizin değişim ve gelişiminde daha fazla rol olacak şekilde kendisini aktive etmek istemesi, bu kültürün temsilcilerinin samimiyetine ve inancına bağlanmalıdır. Ülkesini seven herkes gibi, ülkesine siyaset yolu ile katkı sağlamak istemeyi “Rumeli milliyetçiliği yapıyorsun” gibi saçma bir tez engel olunmamalıdır. Türkiye’nin tamamının ülkemizin kuruluşuna verdiği katkı düşünüldüğünde böyle bir söylem hiçbir kesim tarafından kabul görmeyecektir. Önümüzdeki dönem zaten mevcut olan milli birlik ve kardeşliğin, yeni anayasanın hazırlanması ile cumhuriyet ve demokrasinin ruhuna uygun, insanın ve insani değerlerin ön plana çıkarak daha çok güçleneceği dönem olacaktır. Bu dönemin inşasının başarısı, sivil toplumların ve ülkenin kutsal diyebileceğim mozaiğinin tamamının temsili ve katkısı ile olacağı açıktır. İşte Rumeli Platformu’nu kurarak Rumeli kültürünün varisi olan insanımızın istediği, ülkenin gelişimine, birlik, beraberlik ve kardeşlik değerlerinin tesisine ve güçlendirilmesine, bölgesel farklılıkların ortadan kaldırılmasına kendi kültürünün ideası ve inancı ile katkı sağlamaktır. Bu bir ayrımcılık değil tersine, zaten mevcut olan ülkedeki birlik ve kardeşliğe verilebilecek olan güçlü ve büyük bir katkıdır. İster lahmacun olsun isterse Boşnak böreği aralarında damak zevkinden başka hiçbir fark yoktur.        Yoğurt aynı yoğurttur, aralarında fark sadece onu yeme tarzındadır. Cevabı beklenen soru şudur;  “Siz yoğurdu nasıl yersiniz” ?

 

 

Benzer Videolar