Sohbet-i Makedonya
Dost meclislerimiz, sıcak sohbeti cananların çerağıdır. Kimi zaman telve kıvamında, kimi zaman da bol köpüklü kahve nefasetinde. Bir nebze de olsa huzuru soluklarız sayelerinde. Bilenlerin sözü, bir yudum sıcak çay eşliğinde bir başka dinlenir ve değerlenir.
Geçtiğimiz günlerde gazeteci dostum Hüseyin Orman beyinde bulunduğu yeni bir dost meclisindeydim. Konumuz, Balkanlar değildi. Makedonya ise hiç değildi. Her ne hikmettir bilinmez, meclislerimizde söz dönüp dolaşıp eninde sonunda Balkanlar’a gelir. Konumuz, onun sıcak insanları ve Osmanlı oluverir. Bu seferde öyle oldu. Söz, geldi geldi yine Balkanlar’a dayandı. Lafı uzatmadan Hüseyin Orman beyin sıcak sohbetine sizi de ortak edeyim. Gerisini, olanca mütevazılığı ile söze başlayan Hüseyin beyden dinleyelim. “ Dostlar, Makedonya, Makedonya olalı böylesi “hoşgörü” görmemiştir. İlk akınını yaptığı 1324’den, 1. Cihan Harbi’ne dek millet huzuru yaşadı. Huzurlu yaşadı. Osmanlı sayesinde insan gibi, onurlu yaşadı. Birinci Murat Han’ın 1371’ deki Cirmen zaferiyle başlayan Makedonya’nın fütuhatı, 1373’ de tamamlandı. O günlerden, Balkan Savaşı’nın sonuna yani 1913 yılına kadar sürdü bu huzuru sürur. 1878’ te Ruslar bir ara alır gibi oldu Makedonya’yı. Ancak, Berlin Anlaşması buna izin vermedi dostlar. Bu anlaşmayla tekrar geri aldık. Fakat 1913 kapkara bir yıl oldu. Hem Osmanlı ve hem de Makedonya için. Et tırnaktan kopartılmıştı. Canımız yanmıştı. Hem de çok yanmıştı. Canlarımızın canı da yanmıştı. Ateş sinelerimizin tam ortasındaydı. O gün bugündür bu ateş sinelerimizi yakıyor. Bölgedeki Türk ve Müslüman ahalinin Anadolu'ya göçmesine sebep olanda zaten bu yangındı. Ortalık toz dumandı o yıllarda. Eski şaşasında olmasa da, bugün birçok soydaşımız onca göçe rağmen hala bölgededir. Yaşamları ile varlığımıza yaşam katmaktadırlar. Tohumlar fidan, fidanlar ağaç olmaya devam etmekte.
BULGAR VE YUNAN ARASINDA PAY
O yıllar parçalanan Makedonya, Bulgar ve Yunan arasında pay edildi. Osmanlı’nın bölgeden çekilmesi diğer bazı devletlerin başını fena halde ağrıttı. Papalık ve Rusya’ nın yanlı tutumu körük vazifesi görmüştü. Öyle böyle demeyin, 2000 yıllık papalık cuntası çökmek üzere beyler. Buda Hıristiyanlığın, başta 3’lü teslisi gibi bidatlerinin sonu demek. Düzmece Hıristiyanlığın çöktü çökeceği demek. Yıllarca gizlenen İncil’deki başörtüsü emirlerinin gün yüzüne çıkması demek. Bunları bilenler, bölgenin şirazesini ilânihaye bozdular. “Osmanlı artık çok oluyordu” diyorlardı. Bu durumda akla gelen ilk soru “Osmanlı, buralarda 500 yıl kalmayı nasıl başarmıştı?” oluyor. Bunun cevabını Üsküplü Felsefeci Prof. Dr. Ferid Muhiç “Osmanlı önce insanların gönüllerini fethediyor, daha sonra toprakların fethine geçiyordu. Bu medeniyet, insanların huzurunu istiyordu” diyerek veriyor. Özellikle bu isme müracaat ettim ki inandırıcılığımız artsın. Kendimiz söyleyip kendimiz dinlemeyelim.
KABİL-İ KIYMET CİHETİ
Muhteremler; Osmanlı’nın uygulamalarına kabil-i kıymet cihetinden baktığımızda, insanı ve insanlığı merkeze alan bir anlayışı her yerde hâkim kıldığını görürüz. Yöre halkı; dinini, dilini, kültürünü kısacası ruhunu bu sayede muhafaza edebilmiştir. Böylelikle Osmanlı, bu haleti ruhi yenin gelişimine katkı sunmuştur. Kanıtı mı? Kanıt yine Muhiç’in şu ifadelerinde gizli. ”Afrika ve Güney Amerika’nın bazı ülkelerine baktığımız da; sadece 50 yıl İngiliz, İspanyol ve Fransızların müstemlekesinde kalmış olmalarına rağmen, dillerini unuttuklarını, yerine, ya Fransız’ca, ya İngiliz’ce ya da İspanyol’ca konuştuklarını göreceksiniz. Avrupalılar; hoşgörü anlayışları, Osmanlı anlayışına benzemediği için bahsettiğim topraklarda yüzyıllarca etkili olan dilleri yok ederek kendi dillerini ve kültürlerini empoze etmişlerdir.” diyor. Bu arada Osmanlıya ait eserlerin çoğu da; Haçlı, Slav ve Komünist zihniyetin etkisiyle yok edilmiş. Yok edilemeyenlerin ise gözü bizdedir. Hasret dolu gözlerle yolumuza bakmaktalar. Hasretle gözlenen bu yolda bu gün, TİKA (Başbakanlık Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı) adım adım ilerliyor. Ecdad’a ait taşınır ve taşınamaz tüm değerleri kayıt altına alıyorlar. Elden çıkmak üzere olan birçok eser, TİKA vesilesiyle birer birer yeniden hayat bulmakta. Çok şükür ki aklıselim insanlar ecdada ve eserlerine sahip çıkmaya başladı. Gücünü önce haktan, sonra ecdad ve mirasından almaya başladı…. “
Değerli okurlarım işte böyle. Katıldığım meclisteki sohbeti canan, Hüseyin Beyin yüreğinden diline, oradan da meşverete dek uzandı. Makedonya esintileri bu seferde melteme dönüşüp ruhi manevimizi okşadı. Teşekkürler Hüseyin Bey.. Kalın sağlıcakla.