Sonun Pişmanlığı
“Şimdi artık kesinlikle anlaşılmıştır ki, adada Türkler ve Rumlar bir arada yaşayamazlar. Türkiye, bir federasyon kurulması için mümkün olan bir çabayı gösterecektir. Yanlış yolda olanlar, daha bu gün bile, şiddete başvurarak haklarımızı zorla almak istemektedirler. Fakat istedikleri asla gerçekleşmeyecektir.” 08 Şubat 1964
İsmet İNÖNÜ
Kıbrıs Türkleri’ne uygulanan ambargoların tarihi 1950’li yıllardan bu yana acımasızca uygulanmaktadır. Rumların saldırıları ile başlayan süreçte Rum tüccarların izni ve insafı doğrultusunda Türklere mal satılabiliyordu. Kıbrıs Cumhuriyetinin kurulması sonrasında bile benzer uygulamalarını sürdürdüler. Geldiğimiz noktada bile Kıbrıs Türkleri’nin isteklerinin aksine ambargoların kaldırılması için herhangi bir çabanın harcanmadığının bilinmesini istiyoruz. Bu gerçeğin belleklere iyice yerleştirilmesi gerekiyor. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yönetim şeklini uluslararası hukuk kurallarına göre gevşek bir federasyon olarak tanımlamak olasıdır. Bu yapıyı içlerine sindiremeyenlerin başlattıkları saldırılarda temelden yıkıldı. Yapının yıkılması sonrasında ambargolar daha acımasız şekilde uygulanır oldu. Çağdaşlıkları kendilerinden menkul olan devletler Kıbrıs Türkünün bu konudaki haklı çığlığına kulaklarını tıkamayı yeğlediler.
İKİ TOPLUMLU FEDERAL YAPI
Bu uygulamaya koşut yürütülmek istenen çözüm görüşmelerinde de ortak noktada buluşulamıyor. BM belgelerinde de yer alan beylik ‘iki bölgeli iki toplumlu federal yapı’dan şimdilerde pek söz edene rastlanmıyor. ‘Tek egemenlik tek devlet ve tek uluslararası temsiliyet’in ne anlama geldiğinin çok iyi irdelenmesine pek gerek yoktur. Rumlara tabi olduktan sonra ise onların verecekleri kadar özgürlüklerimizi yine onların denetim ve gözetimi altında kullanabileceğiz. Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği’nin –FIFA – destursuz bir yerlerden çıkar gibi mektupları geldi. Türk ve Rum ayak topu federasyonları toplantıya çağrılıyordu. Kıbrıs Türkünün bütün sorunları sanki çözülmüş esenliğe çıkılmış bir yapı oluşmuş gibi koşar adım Zürih’e gidildi. Yapılan çağrıda “Kıbrıs’ta futbolun geçici olarak düzenlenmesine ilişkin görüşme yapmak ve anlaşmak” dürtüsü öne çıkarılıyordu. Bu çağrının tuzak olduğu ne yazık ki görülemedi. Bunun ötesinde atılan bu imzaların bir son değil başlangıç olduğunun vurgusu yapılıyordu. Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu’nun Rum Futbol Federasyonu üzerinden birleşmenin onaylanmasının kabul edilmesi gerekiyor. Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu UEFA ve FIFA da nasıl bir taraf olacaktır? Bu sorunun yanıtını yine biz verelim. Rumların izin verdikleri kadar taraf olacağını şimdiden kaydetmek istiyoruz. Kıbrıs Türklerinin teslimi demek olan bu anlaşma üzerine başlatılan Rum yaygaralarının bir değerinin olmadığının bilinmesini istiyoruz. Elde ettikleri her kazanımdan sonra benzer yaygaraları kopardıkları biliniyor. AB üyeliklerinin gerçekleştiği 01 Mayıs 2004 tarihinde dönemin Yunanistan Başbakanı Bay Kostas Simitis, “Bu anlaşma ile Enosis’i gerçekleştirdik” söylemi sonrasında bile şimdilerde olduğu gibi çıkardıkları yaygaraları bir kez daha anımsatmak istiyoruz.
AB PROJESİ
Atılan imzaların olası sonuçlarının düşünülmediğini, hesabının kitabının yapılmadığını kaydetmek istiyoruz. Bir AB projesi olduğuna inandığımız bu uygulama ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, güneydeki Rum yönetimi içine alınarak adına salam politikası denen uygulamalarla sonuç alınmaya çalışılacaktır. Kısaca eritilecektir. Burada yine sormak durumundayız. Rum takımlarından hangisi bir Türk ayaktopu oyuncusunu takımına alarak sahaya sürerek oynatacaktır? İçi boş vaatleri Annan’ın belgesinin oylandığı günlerde yaşayıp bu günlere geldiğimizi hemen herkes biliyordur. İsteklerini karşılamamıza karşın kıllarını bile kıpırdatmadan bu günlere geldiğimizin de unutulmaması gerekiyor. Konuya ilişkin olarak siyasetçiler akıllarına geldiği zaman verilen sözlerin tutulmadığının türküsünü çığırıyorlar. Sadece sempati kazandık söylemleri unutulmamıştır. Atılan bu imzalarla Rum takımları bünyesinde ayaktopu oynamak için hesap yapanların yanılacaklarını bilmeleri gerekiyor mu ne...