İstanbul ve Avrupa

Cumartesi günü İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkentinin resmi açılışı yapıldı. Cumhurbaşkanı, Başbakan, Meclis Başkanı, Kültür Bakanı, Devlet Bakanları, kabinenin neredeyse tamamı oradaydı. Bizim protokolden ziyade Avrupa’dan çok ciddi, üst düzey bir katılım vardı. Almanya Meclis Başkanının dışında, dışişleri ve kültür bakanlarından oluşan 31 kişilik bir Avrupalı bakan topluluğu törene katıldı. Bunun dışında, Avrupalı diplomatik misyonların hemen hemen tamamı yerlerini aldı. Katılanların kim olduğunu özellikle yazıyorum ki, törende verilen mesajların nerelere gitmesi gerektiğini anlatabilmek için.
Başbakanın konuşmasını pür dikkat dinlerken, ilk kez Avrupalı bakanların ve diplomatik misyonların önünde bu kadar güçlü mesajlar verdiğine şahit oldum. İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti payesini almasının sadece sembolik bir anlam ifade ettiğinin ve İstanbul’un Avrupa’nın da ötesinde bir kent olduğunun altını çizdi Başbakan. Haklıydı da. “Türkiye AB’ye girmese de, İstanbul doğal olarak Avrupalıdır, Avrupa’nın da ötesindedir” şeklinde verdiği mesajlar biraz gövde gösterisi şeklinde algılandı. Ama, biraz gövde gösterisi görmeye de ihtiyacı var Avrupalıların, en azından Hanyayı Konyayı anlamaları için.
Başbakanın konuşmasındaki birkaç cümleye dikkat çekmek isterim. Avrupa ve medeniyetin doğduğu Orta Doğu’daki bir çok şehrin İstanbul’a baktığını, İstanbul’un izinden gittiğini özellikle vurgulaması dikkat çekiciydi. “İstanbul biraz Saraybosna’dır, biraz Kudüs’tür, biraz Viyana’dır, biraz Üsküp’tür, biraz İskenderiye’dir, biraz Paris’tir, biraz Bakü’dür” derken, nasıl bir kültürel zenginliğin bir şehirde toplandığını ve bu zenginliğin hiçbir Avrupa şehrinde olmadığını belirtmesi, “İstanbul üzülürse Kudüs üzülür, Paris üzülür, İstanbul sevinirse Viyana sevinir, Bağdat sevinir” derken diğer şehirlerin gözlerinin İstanbul’a çevrili olduğunu anlattı Avrupalılara Bunu anladıklarını, Türkiye’nin küresel bir güç haline gelme yönünde önemli adımlar attığını gördüklerini de gözlemlediğimi söyleyebilirim.
Gecenin sonunda konuştuğum diplomatik misyon temsilcilerinin ortak görüşü, Türkiye’nin Avrupa’dan bağımsız bir güç olmaya başladığı yönündeydi. Bunu elbette zaman gösterecek ama en azından Avrupalıların İstanbul vesilesiyle Türkiye’nin Avrupa’nın dışında tek başına bir güç olarak ortaya çıktığını düşünmeleri önemsenmesi gereken bir konu.
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkentinin açılış törenine katılan Avrupalı bakanlar ve diplomatik misyon temsilcilerinin bu gövde gösterisinden hayranlık ve biraz da şaşırmışlık duyguları içinde, kendileri için gerekli notları alarak ayrıldıklarını söyleyebilirim. Bize de çok iş düşüyor. Kendimize olan özgüvenimizi mantık çerçevesinde kullanmamız ve Türkiye’yi küresel bir güç olarak ortaya çıkarmamız için, hayalperest olmadan ama nasıl bir geçmişten ve siyasi gelenekten geldiğimizi de aklımızdan çıkarmayarak, bütün bireyler Türkiye’yi en üst noktalara taşıyabilir miyiz? Bu sorunun cevabını bulmamız lazım.

 

 

 

 

 

 

 

Benzer Videolar