Tepkilerimizi sınırlandırıp dinleyebilsek…
Bulgaristan'da gündemi yoğun şekilde meşgul eden ve Bulgaristan Türkü olan bizler için de son derece önem arz eden Avrupa ile yerel Parlamento seçimlerini değerlendirmeye çalışırken, önem verdiğim bir başka konuya daha değinme gereği duydum. Bulgaristan Türkleri olarak, zaman zaman hatta sıklıkla diyebileceğim miktarda alınan kararlara düşünmeden itiraz etmeyi çok seviyoruz. Kararların özünü anlamadan, gelişmeleri kamuoyu önünde “paranoya” haline getirerek itirazlara başlayan bir millet olduk. Hele Bulgaristan göçmenleri, Bulgaristan ile ilgili her haberi kuşkuyla karşılıyorlar. Aslında, Bulgaristan göçmenin tarihine bakıldığında bu durum gayet normal görünmektedir. Çok acı çekmiş olan bizlerin ve o sözkonusu dönemleri ve yaşadıklarımızı unutmamız mümkün değildir.
Savaşlar oluyor, devamında kaçınılmaz barış geliyor ve her iki tarafta savaşan toplum tekrar bir arada yaşamaya mahkûm oluyor. Bunun çok açık bir örneğini teşkil eden bizler, Bulgaristan Türkü olarak nerede olursa olsun geçmişimizi unutmadan geleceğe umutla bakarak yaşamalıyız. Bulgar hükümetinden Türk hükümetine, Balkan savaşında Türkiye Trakya’sında ölen Bulgar askerlerin anısına Edirne’ye anıt dikilmesi teklifinde bulunuldu. Tabii ki Türk hükümeti bu anıt olayına sıcak baktı. İşte burada bizim sabırsız arkadşlarımız “Nasıl olurda Bulgarlara, Türk topraklarında dedelerimizin katillerine anıt dikmeleri için müsaade edilir” sesleri yükselmeye başladı. İnternet sitelerinde sabırsız ve akıllı olduklarını zanneden, ne yazık ki mevki sahibi arkadaşlarımız işin aslını öğrenmeden bu kararı acımasızca eleştirdiler.
Sözkonusu eleştiriler yapılırken, Türkiye'nin uluslararası hukukun tanıdığı imkanlar ile mütekabiliyet esasları çerçevesinde, Bulgar hükümetinin Türkiye sınırları içinde ölen askerlerinin anısına anıt dikme talebi karşılığında, Türkler de Bulgaristan’da şehit düşen Türk askerine anıt dikme arzusunda bulundu. Neticesinde, Bulgar hükümeti ülke sınırları içinde şehit düşen Türk askerlerin anısına anıt dikmeye razı olmadı. Trakya’da ölen Bulgar askerlerin anısına dikilmek istenen anıt ise bu gün Svilengrad kasabası içinde dikili duruyor.
Kırcaali’de her yıl "üç mart" tarihinde anma etkinikleri gerçekleştiriliyor. Kırcaali belediyesinin Türkler tarafından idare edilmesine karşın her yıl geleneksel olarak "üç mart"ta Kırcaali Belediye Başkanı Hasan AZİS, Balkan savaşında Kırcaali de ölen Bulgar askerlerin anıtına çelenk koymak zorunda kalıyor. Bilindiği gibi Kırcaali belediye başkanı bir Türk. Peki bu bakış açısıyla “Dedesinin katiline” çelenk koyuyor diye değerli belediye başkanımızı red etmeli miyiz? Verilecek cevap tabi ki HAYIR olacaktır.
Son olarak, Sofya Belediye Başkanı olan ve yazılı görsel basında seçimler sonrası Bulgaristan'ın Başbakanı olarak gösterilen Boyko Borisov’la büyük bir başarı göstermek suretiyle “Balkan günlüğü” gazetesi röportaj yapma şansını yakaladı. Ne yazık ki yukarıda bahsettiğim düşünceli arkadaşlarımız ise bu röportajı da acımadan eleştirdiler. Gazetedeki röportajın manasını anlamakta zorluk çektikleri belli. Bu da onların “siyasi özürlü” olduklarının bir göstergesidir.
Her şeyden önce biz biz olmayı öğrenmeliyiz, yıkıcı eleştirilerden uzak durmalı, Balkan Türkleri ile Balkan Müslümanları tarihin çizdiği sınırlar içinde BİRLİK ve BERABERLİKTE başka dine mensup olanlarla ırkçılık yapmadan yaşamayı öğrenmeliyiz.