Trakya dayanışması diye bir şey yoktur.
Trakya insanı arasında dayanışma yoktur. Ne kadar kolay söyledim değil mi ? Ama kızsanız da darılsanız da söylüyorum ve arkasında da duruyorum bu sözümün. Üstelik birlik olalım mesajları da vermeyeceğim. Ben, toplulukların karakterlerinin bu tip çabalar ve mesajlarla değiştirilebilineceğine inanmam ve ona göre şekil almaya çalışırım. Şimdi beni boş verin de Trakya Dayanışması denilen içi boş isim tamlamamıza bakalım. Tekrarlıyorum baştan. Trakya insanı arasında dayanışma yoktur. Karadenizli dernek kurar; o dernekte masaya oturulur; önce iş ortaklıkları konuşulur. İnşaatı sever Karadeniz insanı. Birisi betonu atar, diğeri temeli, en fakiri ameledir ama evinde ekmeği, domatesi, biberi derneğinde garantidir. Karadenizli olması ekmeğini bulmasını garanti eder. Oyun oynayan, bu hayatta boşa zaman kaybeden insan görmek zordur Karadenizlinin derneğinde. Doğulu dernek kurar. Masalar kalabalıktır. Masanın etrafında daha çok insan görülür. Hele İstanbul’da doğulu, işini hep ortak kahvesinde ya da derneğinde bulur. Orada birbirine yaslanarak ayakta durur. Memleketlisi, akrabası, aşireti oradadır. Hiyerarşi yok mudur? Tabii ki vardır. En altta başlarsın yola. Ama başlayacağın yer ve insanlar seninle ortak kaderi paylaşırlar. Sırtını en zor zamanında bile onlara dayayabileceğini bilirsin. Akıl dinlemez, çözüm dinlersin.
NEDENSİZ YARIŞ
Trakyalı dernek kurar. Herkes oyun oynar. İçki içebilmek için sığınma yeridir orası. İş konuşulmaz çünkü Trakyalı yalnızdır. Sadece başının çaresine bakar. Destek veya çözüm aramazsın orada. Sadece çaresizliğini anlatabilirsin; vah vah diyerek dinlerler. Anında da unuturlar. Allah’tan kendileri o durumda değildirler. Hatta ki kendileri daha iyi durumda olduklarından gurur duyarlar kendileriyle. Nedensiz bir yarış içindedir Trakya insanı. Kendisi memleketlisinden zengin olmalıdır, daha iyi giyinmelidir, daha iyi bir arabası olmalıdır. Eşi daha güzel olmalı, oğlu daha iyi bir işte çalışmalıdır. Kızı, daha zengin biriyle evlenmelidir. Düğünde daha çok takı da takıldıysa umurunda olmaz toprağı olan insanının durumu. Trakyalı’nın derneği genellikle ya kahvehane olur ya meyhane. Çok düşkündür Trakyalı, içip unutmaya, boş mevzular konuşmaya. Ciddi konuları sevmez, yaklaşmaz, çekinir. Bana dokunmayan yılan bin yaşasıncıdır.
AH BENİM TRAKYA İNSANIM VAH BENİM TRAKYA İNSANIM
Şimdi yavaş yavaş her şey tersine gidiyor. Ama uyanmaz benim insanım uykusundan. Kaldıramaz kafasını. Bilinenin aksine cahildir köyleri. Oysa dışarıdan Trakyalı, Avrupalı bilinir. Girersen içine hiç de öyle değildir. Safkan Anadolulu’dur. Eviyle, ailesiyle, geleneği ve göreneğiyle. Kızın, sinirlenin bana bu yazıyı yazıyorum diye. Ama bakın birazcık çevrenize. Yoksa Trakyamın güzel insanının barışseverliğini, iyiniyetliliğini, artniyetsizliğini, bilinçsiz bile olsa aydınlıkçılığını anlatmıyorum diye mi kızıyorsunuz ? Onları her çıkarcı tayfa anlatıyor. Merak etmeyin ben de anlatırım yeri geldiğinde. Güzel Trakyamın göbeği sanayiyle tamamen yok edildikçe, tarlalar ürün vermez hale getirildikçe, Trakyalı Trakya’dan ekonomik sebeplerle göç ettirildikçe, Trakya’nın rengi, neşesi, gelenekleri, umutları, aşkları, sevdaları yani hayatları değiştikçe ve kalemim düşmedikçe, gazetem yayınladıkça yazacağım ben ve kızacaksınız sizler. Vallahi billahi demiyorum ki ben, kendinizi değiştirin, şunu yapın, bunu yapın diye. Siyasi bir adam da değilim. Sadece rahatsızım, mutsuzum ve umutsuzum kendim için ve kendimi ait hissettiğim insanlarım ve topraklarım için. Aman bre Trakyalı, gözünüzün çapağını yiyeyim; siz birbirinizi yemeyin.