Türkiye Yunanistan ilişkilerine bir bakış
Türkiye ve Yunanistan,ulusal bağımsızlıklarını kazanmalarına kadar uzun bir tarihsel birlikteliği paylaşmışlardır.İstanbul’un Türkler tarafından fethinden 19.yüzyılın sonlarına kadar Yunan ulusu,Türklerin egemenliği altında Osmanlı Devleti’nin sosyo-ekonomik yaşantısında olduğu kadar,askeri ve siyasi yaşamında da etkin roller üstlenerek aynı kadere ortak olmuşlardır.Böylesine uzun bir süre birlikte yaşamış olmasına rağmen,Osmanlı Devleti içerisinde Yunanlıların ulusal kimliklerini koruyabilmiş olmalarının belki de en önemli nedeni,Osmanlı toplumsal sistemindeki yapılaşma olsa gerek.
Yunan kökenli halklar içerisinde ulus bilincinin yerleşmeye başlamasıyla birlikte,Osmanlı Devleti’ne karşı yoğun bir bağımsızlık mücadelesi başlamıştır.Yunan ‘başkaldırısı’ Osmanlı Devleti’nin Avrupa ve Balkanlardan atılmasında çıkarlarının gerçekleştirilmesi açısından yarar gören İngiltere ve Rusya gibi diğer devletler tarafından da desteklenmiştir.Yunan başkaldırısı,ancak 1830’larda ulusal bağımsızlığın kazanılmasıyla başarıya ulaşabilmiştir.
1830’lardan başlayarak,Osmanlı Devleti’nin Balkanlarda toprak kaybetmeye başlamasıyla birlikte,Yunanistan’la Osmanlı Devleti arasında büyük oranlarda insan değişimleri,göçler yaşanmış ve giderek karşılıklı bir azınlıklar sorunu ortaya çıkmıştır.1830 yılında hazırlanan Londra protokolü ile Yunanistan sınırları içinde kalan Müslüman toplumunun azınlık hakları garanti altına alınmaya çalışılmıştır.
1912-1913 Balkan Savaşları ile birlikte,Osmanlı Devleti’nin toprak kayıplarından Yunanistan sürekli olarak genişleyen taraf olarak kazançlı çıkmıştır.Bu çerçevede yeni kitlesel göçler yaşanırken,azınlıklar sorunu giderek daha derinleşmiştir.Bu bağlamda,Yunanistan’ın dış politikasında uzun dönemli etkileri gözlemlenen ‘Megali İdea’ politikasının bu dönemde hızlı bir gelişme gösterdiği söylenebilir.
(Megali İdea;Büyük Düşünce yani Büyük Yunanistan terimine karşılık gelmektedir.)
Tarih boyunca Yunanistanla bizi karşı karşıya getiren bir çok sorun olmuştur.Bunlar tarihsel süreçleri sırasıyla;azınlık sorunu,Kıbrıs sorunu,Ege Denizi’ne ilşkin sorunlardır.En önemlisi ise Türkiye’nin sessiz kalarak ve en acısı mücadele etmeden verdiği 12 adalarımızdır….
Türkiye belki de hiçbir ülkeyle bu kadar antlaşma yapmamış ve sorun yaşamamıştır.Yunanistanla Türkiye’nin sırasıyla tarihte yaptığı antlaşmalar;
1913 Tarihli Atina Barış Antlaşması
Balkan savaşlarından sonra ,1-14 Kasım 1913 tarihlerinde Atina’da Osmanlı Devleti ile Yunanistan arasında görüşmeler başladı ve 1913 Atina Barış Antlaşması,Türkiye ile Yunanistan arasındaki savaş halini ortadan kaldıran antlaşma olarak imzalandı.1913 Atina Barış Antlaşması’nda,Yunanistan’a terk edilen topraklarda kalan,Yunan uyruklu Müslüman Türklerin korunmasına ve özellikle başmüftülük,müftülükler ile vakıflara ilişkin hükümler dikkat çekicidir.
1920 Tarihli Yunanistan’daki Azınlıkların korunması Hakkındaki Sevr Antlaşması
1920 tarihli Yunanistan’daki Azınlıkların Korunmasına Dair Sevr Antlaşması’nın 14.maddesine göre,Yunanistan,Müslümanların aile ve kişisel hukuk ile ilgili sorunlarının Müslüman örf ve adetlerine uygun olarak çözülmesi için gerekli bütün tedbirlerin alınmasını kabul eder.Ayrıca Yunanistan camilerin,mezarlıkların ve Müslümanlara ait diğer dini kurumların korunmasını karşılamayı üstlenir.Şu anda var olan vakıflar ve Müslümanlara ait dini kurumlarına tam olarak tam tanıma ve bütün kolaylıklar sağlanacak ve Yunanistan bu çeşit özel kurumlara garanti edilen gerekli kolaylıkların yeni dini ve hayır kurumlarının sağlanmasına karşı çıkmayacaktır.
1923 Tarihli Lozan Barış Antlaşması
Lozan Barış Antlaşması’nın 42.maddesine göre,Yunanistan hükümeti,Yunanistan’daki ‘Müslümanların’ aile durumlarıyla statüleri ile ve aile hukuku ile kişisel durumların statüleri,kişi halleri konusunda,bu sorunların,söz konusu ‘Müslümanların’ Batı Trakya Türk azınlığının gelenek ve görenekleri uyarınca çözümlenmesine elverecek bütün tedbirleri kabul eder.Bu tedbirler,Yunan hükümeti ile ilgili azınlığın temsilcilerinden kurulu özel komisyon tarafından düzenlenecektir.Anlaşmazlık çıkarsa,Yunan hükümeti ile milletler Cemiyeti Meclisi,Avrupalı Hukukçular Batı Trakya arasından birlikte seçecekleri bir üst hakem atayacaklardır.Yunan Hükümeti söz konusu Batı Trakya Müslüman Türk azınlığına ait camilere,mezarlıklara ve diğer diin kurumlarına tam bir koruma sağlamayı yükümlenir.Batı Trakya’daki Müslüman Türk azınlığın Batı Trakya’daki vakıflarına dini kurumlarına her türlü kolaylıklar ve izinler sağlanacak ve Yunan hükümeti,yeniden dini kurumlar kurulması için gerekli hiçbir çabayı engellemeye çalışmayacaktır.
Dikkat edileceği gibi,Lozan Barış Antlaşması’nın 42.maddesi ile Sevr antlaşmasının 14.maddesi benzerlik göstermekte olduğu gibi,Yunanistan daki azınlıkların korunmasına yöneliktir.Ancak tarihe bakıldığında maalesef Yunan hükümeti Lozan Antlaşmasından hemen sonra bu maddeleri ihlal ettiği gibi.Kamulaştırma bahanesiyle Yunanistan daki bir çok cami,mezarlık ve vakıf mallarına yıkmıştır….
Lozan Barış Antlaşmasının diğer birkaç maddesine bakarak ta bazı olayları daha net algılayabiliriz…
Türk ve Yunan nüfus mübadedelesi ile ilgili sözleşmeler
Lozan-İsviçre'de 30 OCAK 1923 TARİHİNDE İMZALANMIŞTIR
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ HÜKÜMETİ İLE YUNAN HÜKÜMETİ, aşağıdaki hükümler üzerinde anlaşmaya varmışlardır:
MADDE: 1 Türk topraklarında yerleşmiş Rum Ortodoks dininden Türk uyruklarıyla, Yunan topraklarında yerleşmiş Müslüman dininden Yunan uyruklarının, 1 Mayıs 1923 tarihinden başlayarak, zorunlu mübadelesine (exchange obligatoire) girişilecektir.
Bu kimselerden hiç biri, Türk Hükümetinin izni olmadıkça Türkiye’ye, ya da Yunan Hükümetinin izni olmadıkça Yunanistan’a dönerek orada yerleşemeyecektir.
MADDE: 3 Karşılıklı olarak, Rum ve Türk nüfusu mübadele edilecek olan toprakları 18 Ekim 1912 tarihinden sonra bırakıp gitmiş olan Rumlar ve Müslümanlar, 1 nci Maddede öngörülen mübadelenin kapsamına girer sayılacaklardır.
İşbu Sözleşmede kullanılan “göçmenler” (emigrants) terimi, 18 Ekim 1912 tarihinden sonra göç etmesi gereken ya da göç etmiş bulunan bütün gerçek ya da tüzel kişileri kapsamaktadır.
MADDE: 4 Aileleri Türk ülkesini daha önce bırakıp gitmiş olup da kendileri Türkiye’de alıkonulmuş bulunan Rum halkından vücutça sağlam erkekler, işbu Sözleşme uyarınca, Yunanistan’a gönderilecek ilk kafileyi meydana getireceklerdir.
MADDE: 7 Göçmenler, bırakıp gidecekleri ülkenin uyrukluğunu yitirecekler ve varış ülkesinin topraklarına ayak bastıkları anda, bu ülkenin uyrukluğunu edinmiş sayılacaklardır.
İki ülkeden birini ya da ötekini daha önce bırakıp gitmiş olan ve henüz yeni bir uyrukluk edinmemiş bulunan göçmenler, bu yeni uyrukluğu, işbu Sözleşmenin imzası tarihinde edinmiş olacaklardır.
MADDE: 8 Göçmenler, her çeşit taşınır mallarını yanlarında götürmekte ya da bunları taşıttırmakta serbest olacaklar ve bu yüzden kendilerinden çıkış ya da giriş vergisi ya da başka herhangi bir vergi alınmayacaktır.
Bunun gibi, işbu Sözleşme uyarınca, bağıtlı Devletlerden birinin ülkesini bırakıp gidecek her topluluk (cemaat, communaute) üyesinin (camiler, tekkeler, medreseler, kiliseler, manastırlar, okullar, hastahaneler, ortaklıklar, dernekler, tüzel kişiler ya da ne çeşit olursa olsun başka tesisler personelini de kapsamak üzere) kendi topluluklarına ait taşınır malları yanlarında serbestçe götürmek ya da taşıttırmak hakkı olacaktır.
11 nci Maddede öngörülen Karma Komisyonların tavsiyesi üzerine, her iki ülke makamlarınca, taşıma işlerinde en geniş kolaylıklar sağlanacaktır.
Taşınır mallarının tümünü ya da bir kısmını yanlarında götüremeyecek olan göçmenler, bunları, oldukları yerde bırakabileceklerdir. Bu durumda, yerel makamlar, bırakılan taşınır malların dökümünü (envanterini) ve değerini, ilgili göçmenin gözleri önünde saptamakla görevli olacaklardır. Göçmenin bırakacağı taşınır malların çizelgesini ve değerini gösteren tutanaklar dört nüsha olarak düzenlenecek ve bunlardan biri yerel makamlarca saklanacak, ikincisi, 9 ncu Maddede öngörülen tasfiye işlemine esas alınmak üzere 11 nci Maddede öngörülen Karma Komisyona sunulacak, üçüncüsü göç edilecek ülkenin Hükümetine, dördüncüsü de göçmene verilecetir.
MADDE: 15 Göçü kolaylaştırmak amacıyla, ilgili Devletlerce, Karma Komisyonun saptayacağı şartlarla, Komisyona öndelik (avans) olarak ödemede bulunacaktır.
MADDE: 16 Türkiye ve Yunanistan Hükümetleri, işbu Sözleşme uyarınca, ülkelerini bırakıp gidecek olan kimselere yapılacak bildirilerle, bu kimselerin varış ülkesine taşınmak üzere yönelecekleri limanlara ilişkin bütün sorunlar üzerinde, 11 nci Maddede öngörülen Karma Komisyonla anlaşmaya varacaklardır.
Bağıtlı Taraflar, mübadele edilecek halklara, gidişleri için konmuş tarihten önce yurtlarını bırakıp gitmelerine yol açacak, ya da mallarını ellerinden çıkartmak üzere doğrudan ya da dolaylı hiç bir baskıda bulunmamayı karşılıklı olarak yükümlenirler. Bağıtlı Taraflar, ülkeyi bırakıp giden ya da gidecek olan göçmenleri hiç bir vergiye ya da olağanüstü bir resme bağlamamayı yükümlenirler. 2 nci Madde uyarınca mübadele dışı bırakılacak bölgelerde oturanların, bu bölgelerde kalmak ya da oralara yeniden dönmek haklarıyla, Türkiye ve Yunanistan’da özgürlüklerinden ve mülkiyet haklarından serbestçe yararlanmalarına hiç bir engel çıkartılmayacaktır. Bu hüküm, mübadele dışı bırakılacak söz konusu bölgelerde oturanların mallarını başkalarına geçirmelerine ve bu kimselerden Türkiye’yi ya da Yunanistan’ı kendi istekleriyle bırakıp gitmek isteyeceklerin gidişine engel olma vesilesi olarak öne sürülmeyecektir.
MADDE: 19 İşbu Sözleşme, Bağıtlı Yüksek Taraflar bakımından, Türkiye ile yapılacak Barış Andlaşmasının bir paçasıymış gibi, aynı güç ve aynı değerde sayılacaktır. İşbu Sözleşme, söz konusu Andlaşmanın Bağıtlı Yüksek Taraflardan her ikisince onaylanmasından hemen sonra yürürlüğe girecektir.
BU HÜKÜMLERE OLAN İNANÇLA, yetki belgelerinin, karşılıklı olarak, usulüne uygun olduğu görülmüş ve aşağıda imzaları bulunan Tam yetkili Temsilciler, işbu Sözleşmeyi imzalamışlardır. LAUSANNE’da, otuz Ocak bin dokuz yüz yirmi üç tarihinde, üç nüsha olarak düzenlenmiştir. Bu nüshalardan biri Yunanistan Hükümetine, biri Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetine verilecek, üçüncüsü de doğruluğu onaylanmış birer örneğini, Türkiye ile yapılmış Barış Andlaşmasını imzalayan Devletlere yollayacak olan, Fransa Cumhuriyeti Hükümetine, bu Devletin arşivlerine konulmak üzere, teslim edilecektir.
(L.S.)E.K. VENİSELOS.
(L.S.)M. İSMET
(L.S.)D. CACLAMANOS.
(L.S.)Dr. RIZA NUR.
(L.S.)HASAN.
Burada bahsettiğim antlaşmanın birkaç maddesi ve özellikle Yunanistan tarafından ihlal edilmeye çalışılan maddeleridir…Yukarıda ki maddelerde görüldüğü gibi göçmenler için olan sorunlara da değinilmiştir.
Konuyu biraz daha açmamız gerekirse,Türkiye ve Yunanistan arasında 1974 yılından itibaren iki temel sorun yaşanmaktadır. Bunlar Kıbrıs ve Ege olarak sıralanabilir. Ege sorununun nedeni Yunanistan’ın yayılmacı bir politika izlemesi ve kıyı ülkelerinden biri olan Türkiye'nin hak ve çıkarlarını dikkate almayarak, Ege Denizi'nin tamamını bir Yunan denizi olarak görmesidir. Yunanistan, 1923 yılında Lozan Antlaşması ile kurulmuş olan haklar ve sorumluluklar dengesini değiştirme girişiminde bulunmuş ve BM Deniz Hukuku Sözleşmesi çerçevesinde, halen 6 mil olan karasuları genişliğini hem anakarası hem de Ege’deki adalar için 12 deniz miline çıkarmaya hakkı olduğunu iddia etmektedir. Bu Türkiye tarafından kabul edilebilir bir tutum olmadığından Türk hükümetleri Yunanistan’ın Ege’de karasularını tek taraflı olarak 12 mile çıkarmasının Türkiye tarafından casus belli (savaş nedeni) sayılacağını açıklamıştır.
Yunanistan’a bırakılan Doğu Ege adalarını imzalamış olduğu uluslararası anlaşmalarda belirlenmiş olan “silahsızlanma” hükmüne rağmen, bu adalar 1974 Kıbrıs olaylarından sonra silahlandırılmıştır. Karasuları sorunuyla ilgili olarak 6 millik karasularının üzerinde 10 millik "ulusal hava sahası" olduğu iddia edilmektedir. Yunanistan, Türk devlet uçaklarından uçuş planlarını istemekte ve Atina FIR (Flight Information Region) hattının ihlal edildiğini öne sürmektedir. Türkiye ise, Yunanistan’ın FIR sorumluluğunu “kötüye kullanmasından ve bu sorumluluğu egemen hakları içeriyormuş gibi kullanmaya çalışmasından” şikayet etmektedir.
Türkiye ile Yunanistan arasında diğer bir anlaşmazlık konusu ise sistemli bir şekilde temel insani hak ve özgürlüklerden yoksun bırakılan Batı Trakya'daki Müslüman Türk azınlığın durumudur. Bugün Batı Trakya’da 120-130 bin Türk yaşamaktadır. Türk azınlığın hakları; 1923 yılında imzalanan Lozan Antlaşması, muhtelif uluslararası sözleşme ve belgeler, hatta Yunanistan'ın kendi anayasası tarafından güvence altına alınmıştır. Ancak uluslararası sorumluluklarının aksine Yunanistan, Türk azınlığa karşı, hayatlarının her alanında ayırımcı politikalar yürütmektedir. Türkler güvenliklerinden emin değildirler. Kültürel varlıkları yok edilmektedir. Eğitim ve din alanlarında gördükleri baskılar azınlık üyelerinin hayatlarını büyük ölçüde etkilemektedir. Azınlık üyeleri çocuklarını istedikleri gibi eğitme fırsatından mahrumdurlar ve tam bir din özgürlüğüne sahip değildirler. Yunan mahkemeleri "Türk" kelimesinin kullanılmasını yasaklamışlardır.
Türkiye, Yunanistan ile ortak bir anlayışa varabilmek için her türlü gayreti göstermektedir. Nitekim AB öncülüğünde oluşturulan ve her iki ülkenin sivil uzmanları tarafından tüm sorunlara eğilinmesini öngören "Akil Adamlar" heyetine verdiği destek, Temmuz 1997 tarihli Madrid Deklarasyonu'nun hayata geçirilmesi için sarf ettiği çabalar, iki ülke arasındaki Ege sorunlarının barışçıl yollarla çözümünü öngören 12 Şubat ve 11 Mart 1998 tarihli öneriler ve son olarak Ege'de güven artırıcı önlemler ile ilgili "Mutabakat Muhtırası"nı uygulama kararı, Türkiye'nin iyi niyetli ve yapıcı gayretlerinin örnekleridir.
Bölücü terör örgütü PKK’nın lideri Abdullah Öcalan’ın, Şubat 1999’da Kenya’nın başkenti Nayrobi’de ki Yunan Büyükelçiliği’nden ayrıldıktan sonra, hava alanında Türk yetkililer tarafından yakalanarak Türkiye’ye getirilmesi, Ankara-Atina ilişkilerinde yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. İki ülke ilişkilerinde son zamanlarda başlayan yumuşama süreci çerçevesinde, Türk Dışişleri Bakanı Yunan meslektaşına 24 Mayıs 1999 tarihinde, mevcut sorunların birlikte çözümü amacıyla bir çağrıda bulunmuş, 30 Haziran 1999'da New York'ta bir araya gelen iki ülke dışişleri bakanları, turizm, çevre, kültür, ticaret, organize suçlar, uyuşturucu kaçakçılığı, yasadışı göç ve terörizm gibi konularda ikili anlaşmalar yapılması hususunda görüş birliğine varmışlardır. Her iki ülke Dışişleri Bakanlıkları arasında, sözü edilen konulardaki görüşmelerin ilk turu Temmuz ayı içerisinde tamamlanmış, ikinci tur görüşmeler ise 9-10 Eylül 1999'da Atina'da ve 15-16 Eylül 1999'da Ankara'da gerçekleştirilmiştir. Aynı yıl meydana gelen Marmara ve Atina depremleri sonrasındaki işbirliği ve dayanışma, iki ülke arasındaki ilişkilerin daha da yumuşamasına neden olmuş ve bu sıcak atmosfer ikinci tur görüşmelerine de yansımıştır. Üçüncü tur görüşmeler, uzman kuruluş temsilcilerinin de katılımlarıyla, turizm, çevre ve ticaret konularında 21-22 Ekim 1999 tarihlerinde Ankara'da; kültür, bölgesel işbirliği, organize suç, yasadışı göç, uyuşturucu kaçakçılığı ve terörizm konularında 25-26 Ekim 1999 tarihlerinde Atina'da yapılmıştır. 8 Aralık 1999 günü Atina'da toplanan Steering Komitesi'nde ise üzerinde görüş birliğine varılan anlaşma taslaklarının müzakeresi tamamlanarak, nihai anlaşma metinleri oluşturulmuştur. Yunanistan Dışişleri Bakanı'nın 19-22 Ocak 2000'de Türkiye'ye yaptığı resmi ziyaret ile Türk Dışişleri Bakanı'nın 3-5 Şubat 2000'de Yunanistan’a yaptığı resmi ziyaretler sırasında, sözü edilen konularda 9 işbirliği antlaşması imzalanmış; ayrıca ikili ilişkiler ile bazı bölgesel ve uluslararası konular ele alınmıştır. Yunan ve Türk askerî birliklerinin Haziran 2000’de Yunanistan’da birlikte gerçekleştirdikleri NATO tatbikatı ise, askerî alanda da işbirliği gerçekleştirildiğini göstermesi açısından önem taşımaktadır.
2001 sonundan itibaren Türk-Yunan ilişkilerinin yumuşaması yeni bir döneme girmiştir. 25-28 Ocak 2001 tarihlerinde Davos'ta yapılan Dünya Ekonomik Forumu Yıllık Toplantısı’na katılan Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz, 28 Ocak'ta Yunanistan Dışişleri Bakanı Jorgos Papandreu ile görüşmüştür. Görüşmede, Türkiye-Yunanistan ve Türkiye-AB ilişkileri ele alınmış, bu çerçevede, Başbakan Yardımcısı Yılmaz, Papandreu'ya, hazırlanmakta olan Ulusal Program hakkında bilgi vermiştir.
2002 yılı başından itibaren Türk ve Yunan tarafları “düşük politika” konularından “yüksek politika” konularını düzenli olarak tartışmaya geçmiş, böylece yumuşama yeni bir boyut kazanmıştır. New York’ta yapılan Dünya Ekonomik Forumu’nda bir araya gelen Türk ve Yunan dışişleri bakanları, iki ülke arasındaki en önemli anlaşmazlık konularından birini oluşturan Ege sorunları konusunda geniş bir diyalog başlatma kararı almıştır. Yunanistan’ın 2003 Ocak ayında AB Dönem Başkanı olması ile Ege konusu yeniden gündeme taşınmış ve bu sorun AB platformunda daha yoğun bir tartışmaya açılmıştır. Ege sorunu sadece Türkiye-Yunanistan ilişkilerini değil, Türkiye-AB ilişkilerini de etkileyecek bir unsur olarak değerlendirilmektedir.
Geçen yıl çıkan bir haberde Yunanistan ülkede yaşayan 550 bin göçmene vatandaşlık vermeyi planladığı haberleri çıkmıştı.Çünkü, Başbakan Yorgo Papandreu ülkedeki göçmenlerin Yunan halkı kadar sorunla mücadele ettiğini ekonomik sorun çekip, çocukları için endişelendiklerini söylemişti….
Türkiye ve Yunanistan arasında kalıcı bir dostluk,barış ve işbirliğinin kurulabilmesi çerçevesinde her iki ülke insanına büyük görevler düşmekte.Ancak tarih boyunca çeşitli nedenlerle karşı karşıya gelmiş ve ağır yaralar almış bu iki milletin bunu nasıl başaracağı henüz bilemiyor.
Ancak kesin olan şu ki,daha önceleri bir çok kez birbirine muhtaç olmuş ve yardım etmiş;bundan sonrada mutlaka uzlaşmaları gerekecek iki toplumdan bahsediyoruz.Nitekim 17 Ağustos Marmara depreminde Yunanistandan gelen yardımlar ve bizimde daha sonrasında siyasi konularda verdiğimiz destekler bunu başarmanın zor olmadığını hem bu iki milletin insanlarına hem de dış ülkelere çok açık bir şekilde göstermiştir….
KAYNAKLAR: Dr.Fuat Aksu (ANKARA 2001) Türk-Yunan ilişkilerini etkileyen faktörler üzerine bir inceleme
Ege Balkanlılar Kültür ve Dayanışma Derneği(PANEL BİLDİRİLERİ-10 HAZİRAN 2007)