Türkiye’nin Jeopolitik Jeostratejik ve Jeoekonomik durumlarına bir bakış *
İnsan toplulukları belirli bir coğrafi yer üzerinde yaşarlar. Bu yerin konumunun, yeryüzü şekilleri, iklim koşulları, suları, boğazları, yeraltı zenginlikleri, nüfus ve nüfus yapası o toplulukları iktisadi yaşamı için birinci derece önemlidir. Türkiye Anadolu yarımadası ile Doğu Anadolu yaylasının bir kısmından ve balkan yarımadasının güneydoğudaki küçük bir parçasından meydana gelmektedir. Avrasya denilen Avrupa-Asya kara parçasına dahil bir ülkedir. Yani hem bir Avrupa ülkesi hem de bir Asya ülkesidir. Ayrıca okyanuslarla ilişkisi boğazlarımız, İstanbul ve Çanakkale, Cebelitarık ve Süveyş kanalı vasıtasıyla sağlanmaktadır. Türkiye “Karalar Yarı küresi” olarak tanımlanan kuzey yarı küresinde yer almakta. Ayrıca en geniş Alp sistemine dahil olan yüksek dağ silsileleri, Balkanlar üzerinden doğuya doğru devam ederek, ülkemizi kuzey ve güneyden kuşatmaktadır. İklim kuşakları açısından yarı sıcak bir iklim kuşatmasına sahip olup değişik iklim tipleri ve buna bağlı olarak da değişik doğal bitki örtüsünü görülmektedir.
ÖRNEK TOPLUM
Öte yandan ülkemizin kuzey ve basında yer alan komşularımız arasında Ortadoks, Protestan ve Katolik mezhebine dahil Hristiyan toplumlar, doğu ve güneyinde is Müslüman topluluklar yer almaktadır. Türkiye uzun yıllar bölgede İslamiyet’in önderliğini yapmış bir ülkedir. Bugünde Müslüman ülkeler arasında tüm yönleriyle önde gelen örnek bir toplumdur. Türkiye’nin sınırları ve kıyılarına bakacak olursa, Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı imparatorluğu topraklarının bir kısmı üzerine kurulmuş yeni bir devlettir, hemen bütün sınırları da kendisi gibi yenidir. Bu sınırları 1919–1922 yılları arasında varlığını korumak için savaşan Türk milletinin parlak zaferleri sayesinde 24 Temmuz 1923’te Lausanne (Lozan) barışı ile çizilmiş, bir kısmı kesin şeklini daha sonra almıştır. Türkiye’nin deniz ve kara sınırları vardır. Kara sınırları uzunluğu 2 bin 753 kilometreyi geçer. Deniz sınırlarımızın ki ise 8 bin 333 kilometreye yaklaşır. Bunun 6 bin 480 kilometrekaresi Anadolu, bin 67 kilometrekaresi Adalar ve 786 kilometrekaresi Trakya kısmıdır. Kuzeydoğu’da da Gürcistan ve Ermenistan ile komşu bulunmaktayız. Doğu komşumuz olan İran ile aramızdaki sınır ve Osmanlı İmparatorluğu zamanında XVII. Yüzyıl ortasında çizilmiş olan sınıra hemen hemen eşittir. Güney İran sınırından Dicle ırmağına kadar Irak Cumhuriyeti ile buradan Akdeniz kıyılarına kadar da Suriye Cumhuriyeti ile komşu bulunmaktayız. Irak sınırı hele doğuda Hakkari ilimizin bulunduğu alanda çok dağlık bir bölgeden geçer. Fakat batıya doğru açılır, Dicle vadisi ülkemizin ırak arasında doğal bir yol meydana getirir. Irak ile aramızdaki sınır 1926 yılında Türkiye Cumhuriyeti ve o zaman Irak’ı elinde tutan İngiltere arasında Ankara antlaşması ile çizilmiştir. Suriye ile aramızdaki sınır ise ilkönce 1921 yılında bu ülkeyi içinde tutan Fransa ile yapılan Ankara antlaşması ile çizilmiştir. Sonra bazı düzenlemeler yapılmış ve en sonunun 1939’da Hatay’ın anavatana katılması ile bugünkü şeklini almıştır. Sınır çizilmesi (bütün istasyonlar bizde kalmak şartıyla) demiryolunun 7.5 metre güneyinden geçer. (1921 Ankara antlaşmasına göre, Suriye toprakları içinde Fırat kıyısında, Raka kasabası doğusunda eski Caber Kalesi, Türk Başbuğu Süleyman Şah’ın türbesi olduğu söylenen “Türk Mezarı” ile beraber Türkiye’ye verilmiştir. Burada bayrağımız dalgalanır ve bir jandarma karakolumuz bulunmaktadır.)
KOMŞU ÜLKELER
Kıyıların bir kısmı ve ağzını elimizde tuttuğumuz Karadeniz, topraklarımızı nasıl Gürcistan, Ukrayna, Romanya ve Bulgaristan gibi ülkelerle komşu haline koyuyorsa; topraklarımızın güney kenarı boyunca uzanan Akdeniz de, bizi yalnız bütün Akdeniz ülkeleriyle değil, Cebelitarık boğazı Süveyş kanalı ötesinde ki bütün dünya ülkeleriyle doğrudan doğruya ulaşımda bulunacak hale getirmektedir. Akdeniz’den Ege denizine geçilen yerde bulunan Rodos Adası ile buna yakın 12 ada ve ayrıca, Teke yöresinde karasularımız içinde bulunan Meis Adası, 1911-1912 Osmanlı-İtalya Savaşı’ndan beri İtalya’nın elinde idi; İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra İtalya bu adaları Yunanistan’a bırakmak zorunda kalmıştır. Yunanistan hem denizden hem karadan batı komşumuzdur. Yunanistan 1912–1913 Balkan Harbi sırasında Ege denizinde kıyılarımız boyunca çizilen adalara (Sisam, Sakız, Midilli, Limni…) yerleştiği gibi Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Batı Trakya’yı Bulgaristan’dan alarak komşumuz oldu. Lausanne (Lozan) Antlaşması ile 1923’te çizilen sınır Ege Denizi’nde Çanakkale Boğazı önündeki Gökçeada’yı bize bıraktığı gibi, sağ tarafında kaldığı halde, Türkiye’ye ait bulunmaktadır. Son olarak kuzeybatıda, Bulgaristan’la aramızdaki sınır, Edirne’nin batısında Meriç ırmağı üzerine bir noktadan doğuya doğru uzanarak Rezve deresinin Karadeniz’e döküldüğü yere varmaktadır. Avrupa topraklarımızı komşulardan ayıran sınır üzerine Istranca ve Rodop dağları arasında Meriç vadisini boylayan geniş bir yol, ülkemizin Avrupa içlerine kolayca bağlanmaktadır. Türkiye’nin coğrafi konumunu kısa belirttikten sonra; coğrafya olayları ile ülke ekonomilerini ve devletlerin dış politikaları arasında çok yakın ilişkiler olduğu eskiden beri dikkatle izlenmektedir. Nitekim Napolyon; jeopolitiğin önemini “Devletlerin politikaları coğrafyalarıdır” demek suretiyle belirtmiştir. Atatürk’ün 1932 yılında Mac Arthur’la yapmış olduğu görüşmede dünya politikası ile ilgili olarak açıkladığı hususlar, daha sonra cereyan eden olaylarla tamamen doğrulanmış ve Atatürk’ün jeopolitik dünya görüşünün ne derece isabetli olduğunu ispat etmiştir. Coğrafya ve politika kelimelerinin birleşmesinden meydana gelen jeopolitik; coğrafyanın istek ve gereklerine göre hükümet politikasının sevk ve iradesidir. Jeopolitik genelde kabul gören bir tanımla “ Bir devletin sosyal, politik, stratejik ve coğrafya unsurlarının bu devletin dış politikasının tayin ve yönetilmesinde uygulanması” olarak tarif edilmektedir. Jeopolitik ile siyasi coğrafya arasında benzerlik bulunmakla beraber siyasi ise; coğrafya olay ve özelliklerinden, dış politikalarının tayininde yararlanılmasını hedef almıştır. Jeopolitik yarının siyası haritasının ne şekilde olabileceğine ait en doğru ihtimalleri ortaya koymaktadır. Jeopolitik’in kapsamı, zamanımızda daha çok genişlemiştir. Bugün için değerlendirilmesi ve ulusal hedeflerin elde edilmesi olarak ifade edilebilir. Öte yandan jeopolitik görüşlere baktığımız zaman ise bunların kara, deniz, hava kuvveti hâkimiyetleri ve kenar kuşak teorileri olarak dört bölümde ele alındığını söyleyebiliriz. Nitekim; Mackinder’in kara egemenliği, Spykman’ın kenar kuşak, Mahan’ın deniz hakimiyeti ve hava hakimiyeti teorileri günümüz dünyasının siyasi, askeri, ekonomik yapılarında ki değişime ve bilişim ile iletişim teknolojilerinde ki çok hızlı değişimler küreselleşme sonucu yeni yapılanmaları beraberinde getirmiş belki biraz da bu teorileri ikinci plana atılmıştır. Birkaç örnek vermek gerekirse COMECAN= Doğu Bloku Ülkeleri Ekonomik İş Birliği Teşkilatı, Varşova Paktı, Bağlantısızlar Grubu, SSCB’nin 1991’den sonra dağılması bunun yerine BDTC (Bağımsız Devletler Topluluğu) ‘nun kurulması NATO’ya Varşova Paktı ülkelerinin alınışı, AT (Avrupa Topluluğu) AET (Avrupa Ekonomik Topluluğu)’na geçiş, OP(ortak Pazar)a dönüşüm, AB (Avrupa Birliği) sürecinin yaşanması ve nihayet BOB’ ye doğrudan gidişi hızlandırmıştır.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi Türkiye 1991 yılında dağılan Varşova Paktı ülkelerine komşu bir NATO üyesi ülke olarak jeopolitik açıdan oldukça önemli bir yerde iken Sovyetler Birliği’nde meydana gelen çözümler sonucu Türkiye’nin önemi daha da artmıştır. Özellikle dağılan SSCB arasında bulunan Türk Cumhuriyetleri ile iyi ilişkiler kurması Orta Doğu’daki ülkelerin önderi durumundaki ülkemizin Asya’daki Türk Cumhuriyetleri’nin (Azerbaycan, Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan, Türkmenistan, Tacikistan) de lideri durumuna gelerek çok önemli bir konuma gelmişti ve çok hızlı bir değişim görülmüştür. Öte yandan Türkiye’den geçen karayolları Avrupa ile Asya’yı birbirine bağlamaktadır. Türkiye bu bakımdan transit bir ülkedir. Türkiye’nin Ortadoğu ve Balkanlar arasında yer alması ve özellikle BDT (Bağımsız Devletler Topluluğu) ve Ortadoğu’nun zengin petrol kaynaklarına yakınlığı onun en önemli stratejik özelliğini teşkil ettiği gibi önemini de arttırmaktadır.
Ayrıca ülkelerin tarihi geçit yolları üzerinde oluşan ekonomik, sosyal ve siyasal imkanlar yaratmakta ve bütünlüğümüzün temelini teşkil etmektedir. Türkiye jeopolitik durumunun kendisine sağladığı imkânlara rağmen barış ve savaşta ekonomisini düzeltmek için deniz ulaşımına ve dış desteğe ihtiyaç duymaktadır.
Çanakkale ve İstanbul Boğazları Türkiye’nin jeopolitik durumu içerisinde özel bir durum arzeder. Türkiye, buradan Atlas Okyanusu’na ve Süveyş Kanalı vasıtasıyla Hint Okyanusu’na dolayısıyla Büyük Okyanus’a açılabilmektedir. Boğazlar ülkede ekonomik, sosyal siyasal ve askeri bakımdan büyük bir strateji sağlamaktadır. Yüzyıllardan beri Boğazlar Türkiye’nin ulusal varlığı ve güvenliğinin ayrılmaz bir parçası ve kilit noktası olarak büyük bir önem taşımaktadır. Bir savaş halinde Boğazların kontrolü, yalnız Türkiye’nin değil, bütün dünya ülkelerinin harekâtını etkileyecektir. Diğer taraftan ülkemiz jeopolitik, jeostratejik ve ekonomik olarak Kissinger’in dediği gibi dünyanın merkezindedir. Jeopolitikçilerin de dünya adası adını verdikleri büyük kara kütlesinin merkezinde Türkiye yer almaktadır. Küreselleşen dünyada ortaya çıkan olaylar jeopolitiğin önem ve değerini ortaya koymuştur. Bu bilimi dikkate almadan yönetilecek bir iç ve dış siyaset şüphesiz ulusal yararlarla bağdaşmayacaktır. Ancak, dün ve bugün çeşitli tehditler yani sürekli ve güncel tehditler devam etmektedir. Örneğin ayrılıkçı akımlar, teokratik akımlar, Yunanistan uyuşmazlığı (Megalo İdea; Ege Adaları, Helenizm, Kıbrıs, Enosis, Trabzon Rum imparatorluğu), Rus tehtidleri, Büyük Bulgaristan emeli, Suriye (bölücü örgütler, ermeni terörü), Marksist ve Leninist örgütler ile pkk terör örgütü, Irak ve İran (Kürdistan) gibi uyumsuzluk kaynakları, bölgenin sosyo-ekonomik, din, dil, etnik yapı, demografik yapı (Türkçe, Arapça, Farsça, Rusça, Slavca, Bulgarca, Yunanca) ve ideolojik faktörlerine bağlı olarak bir gerginliğe (detant) sebep olmaktadır.
HAK ETTİĞİMİZ KONUM
Jeoekonomik duruma gelince; günümüzde Türkiye, dünyada ve bölgesinde uluslar arası bütünleşmede hak ettikleri enteprasyonlar içinde yer almaktadır. Ayrıca; ABD’in en önemli stratejik müttefikidir. Nitekim Türkiye OECD, KEİB ECO, AB, İSEDAK, AGİK, UNESCO, UNİCEF, WHO, NATO gibi burada saymakla bitiremeyeceğimiz uluslar arası siyasi, ekonomik, askeri, ticari, mali, tarımsal, teknik, sosyal, ilmi vb. kuruluşların üyesi olup, ortak çalışmalar yapmaktadır. Ayrıca birçoğunun başkanlığını yürütmektedir. İşte Türkiye’nin bu büyük potansiyeli, gücü lokomotif oluşu Türkiye’nin jeopolitik önemindendir. Diğer taraftan “laiklik” ilkesi bu günün ve geleceğin Türkiye’si için büyük şanstır. Ama, Türkiye’nin laik rejimi, yine de tam bir koruma kalkanı değildir. Sınırlarımız ötesindeki sorunlar giderek bol düğümlü bir yumağa dönüşmektedir. Bu sorunlar Kıbrıs, Ege (Kıta sahanlığı, Ege adaları) Batı Trakya, Balkanlar ve Kafkasya, Pan-Slavist Hareketler, Kuzey Irak’ta batı denetiminde varlığını sürdürecek bir Kürt devletinin kurulma çalışmaları, BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) en önde gelenlerdir. Ayrıca; Irak, Afganistan, İran, İsrail, Ermenistan, Kıbrıs Rum Kesimi gibi defterlerle ilişkilerde büyük önem taşımaktadır. Bu bakımdan ülkemizin çok yönlü entegrasyonlar arasında olması gerekmektedir. Çünkü Türkiye’nin çevresindeki senaryolarla baş edebilmesi sağlıklı ortaklıklara bağlıdır. Sonuç olarak; Türkiye bir Balkan ülkesi, bir Ortadoğu ülkesi, bir Akdeniz ülkesi, Atlantik (Nato) ülkesi olması yanında yeni oluşumların da (Ortadoğu, Orta Asya, Kafkasya, Balkanlar) lokomotifidir. Türkiye “Dörtlü Mücadele Yolu Kavşağı” (DMYK) Avrupa, Ortadoğu, BDT (Rusya) ve ABD’nin merkezindedir. Başka bir ifadeyle; ABD’nin 16 ticaret ve 13 enerji koridorunun ve enerji ulaşım (pipline) hatlarının (Mavi Akım, Nabuca, BTC) hemen hepsinde söz sahibi ülkenin Türkiye olduğu unutulmamalıdır.
*İstanbul AREL Üniv. İİBF Uluslararası Bölüm Bşk.
-İzmir Balkan Dernekleri Yön.Krl.Üyesi