Türkler suya arkası dönük yaşıyor

Ülkemiz 8 bin 333 kilometre bir sahil şeridiyle çevrelenmesine rağmen, deniz yaşamından uzak bir kültüre sahip yaşıyoruz.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İzmir’de turizm denilince akla gelen marka isimlerden bir tanesi Di-Ar Travel Şirketi. Ülkeden ülkeye koşturan ve İzmir’i tanıtan, Yönetim Kurulu Başkanı Dilek Araç ile İzmir’in turizmini ve marka olması için neler yapılması gerektiğini konuştuk. “Ülkemizin 8 bin 333 kilometrelik bir sahil şeridi ile çerçevelenmesine rağmen deniz yaşamından uzak bir kültüre sahip olarak yaşaması oldukça düşündürücüdür. Türk insanının denize olan ilgisini artırmalıyız “ şeklinde konuşan Araç,”Dünya çapında uluslar arası ticaretin gelişmesinde büyük rol oynayan deniz ve denizcilik, dünyada uzun yıllardan beri çok popüler bir hobi niteliğine dönüşmüştür”.

Dilek Araç turizmci bir aileden geliyor. Ailesi İzmir’in ilk şehir otellerinden birine sahipmiş. 46 yıl önce turizmin adının geçmediği İzmir’de ilk misafirlerini ağırlamışlar. Eşi aile mesleği olan otelciliğe halen MNG Holding bünyesinde WOW Hoteller Grubu’nda devam ediyor. Ancak Dilek Araç’ın girişimcilik hikayesi çok ilginç. Bundan 18 yıl önce eşinin bir trafik kazası geçirmesiyle zor geçen iki yıllık bir dönem sonrasında, bir arkadaşı kendisini kahve içmeye davet eder. Orada bakılan kahve falı sonrası “sana bir iş teklifi var” diyorlar. Ertesi sabah, gerçekten çalan telefonda bir turizm acentesinden halkla ilişkiler müdürü olarak işe başlaması teklifi gelir. İşi kabul eden Dilek Araç, daha sonra genel müdür yardımcılığı, sonrasında bir catering firmasının müdürlüğünü yapıyor. Derken Musevi patronu ona ”bak kızım ben sadece yemek yapmak istiyorum, çiçekle böcekle detaylarla uğraşmak istemiyorum” diyor.”Sen firmanı kur birlikte çalışalım” teklifi ile girişimcilik öyküsü 18 yıl önce başlamış oluyor. Ancak eşi, soyadını şirkette kullanmasını istemeyince o da ismini bir iddia üzerine Dİ-AR koyuyor.

 

BİR İSİM İKİ MARKA

 

İnsanın hayatında bazı şeyler vardır; Açıklanması imkansız olmasa bile oldukça zordur. Bunlardan birisi de “girişimcilik”. Girişimcilik kelimesi entreprendere kelimesinden geliyor. İlk kez ortaçağda kullanılan bu kelimenin karşılığı iş yapan anlamına geliyor. Günümüz yüzyılına gelinceye kadar çok uzun bir süreç kaydeden “girişimci” genelde kazanmak için risk alabilen, fırsatları iyi değerlendiren, yenilikleri yakalayabilen işadamı veya işkadını kelimeleri günümüzde oldukça karışan iki kavram. İş dünyası uzmanları girişimciliğin sadece kişinin işini kurması olmadığını söylüyorlar. Uzmanlara göre girişimci mevcut işini geliştirebilen ve yeniliklere açık kişi demek. Bu işadamı veya işkadını olabilir. Örneğin yıllarca sektörde kullanılan bir malın üretimine geçilmesi bir girişimcilik değil, fakat sektördeki bir malı farklılaştırarak müşteriye sunmak bir girişimcilik. İşte Dilek Araç’ın başarı öyküsü de bu gerçekten, işkadınlığı ile girişimciliğin ayrıldığı bu kavşaktan başlıyor. Yıllardır Turizm, kongre ve toplantı sektörünün lider markası Dİ-AR Turizm A.Ş / CBC Travel ve Dilek Araç. Aynı zamanda İzmir’in lider kadınları projesi ve İzmir’in Girişimci Kadınlar Projesi kapsamında seçilen, iş dünyasının başarılı iş kadını içinde de tek turizmci olarak yer almaktadır.

 

MARKA OLMANIN YOLU YAT TURİZMİNDEN GEÇİYOR

 

Ülkemizde de son yıllarda marinacılık, gittikçe ön plana çıkmaktadır. Dünyada  ilk yelkenli teknelere baktığımızda Nil nehrinde M.Ö 40000’li yıllarda Firavunlar tarafından zevk amaçlı gezintilerde kullanıldığına rastlıyoruz. Bu gün ülkelere baktığımız da bazı ülkeler, mevcut koşullara göre yat yapımında ve denizcilik sektöründe farklı gelişmeler göstermişlerdir. Birçok ülke yat turizminin bir ülkeye katkısını çoktan anlamış ve bu anlayışı da çoktan yeşil dolarlara, Euro’lara çevirmeyi bilmiştir. Geçenlerde bir dostum bir turizm toplantısında “Türkler ve denizcilik” ile ilgili çok güzel bir hikaye anlattı. Hikaye bu ya; Türk’ler Orta Asya’dan at üzerinde çıkmışlar, dört nala batıya doğru ilerliyorlar. Yolun sonuna gelince kocaman bir su kitlesi görüyorlar. Tabi bu su kitlesi kocaman denizlerimiz oluyor. Masmavi uçsuz bucaksız denizleri görünce Türkler,”durrrrr diye, bağırıp, haydi geri dön geri”…İşte o günden beri Türklerin arkası dönüktür suya.  Sanırım biraz düşününce, deniz turizmimiz özellikle yat turizmimiz ile ilgili verilere bakınca çok doğru bir hikaye olduğunu anlayabiliriz.

 

DÜNYADA DENİZ VE DENİZCİLİK ÖZELLİKLE YAT TURİZMİ ÖNEMLİ

 

Akdeniz çanağında 600 binden fazla yatın Mavisularda dolaştığı düşünülecek olursa,  komşumuz Yunanistan’ı ziyaret eden tekne sayısı yıllık 400 bin iken, ülkemizi ziyaret eden tekne sayısı ise,5 bine dahi ulaşamıyor. Yat turizmi ile gelen turist, normal yolla gelen turistin bıraktığı döviz miktarının 10 katını bıraktığını göre artık denizciliği ve denizleri sevmemiz. Aradaki finans ve  turistin bırakacağı bütçeyi hesap etmemizin zamanı çoktan gelip geçiyor bile.

 

SEKTÖR 2.5 MİLYAR DOLARA ULAŞTI

 

İrili ufaklı 38 marinanın hizmet verdiği Türkiye’de yatçılık ve marinacılık sektörünün toplam büyüklüğünün 2.5 milyar dolara ulaştığı tahmin edilmektedir. Sonuç olarak ülkemizin yatırım cazibesine kavuşabilmesi için uluslar arası çapta marinalar gerekmektedir. Türkiye’nin sahip olduğu doğal çekiciliğin yeni ve yüksek standartlara sahip tesislerle birlikte sunulması, Türk marinalarının uluslar arası pazarlarda cazibe noktası haline gelmesini sağlayacaktır.

 

TURİZİM DE MARKA OLMANIN YOLU

 

Turizmde marka olabilmemiz için Türk insanına denizciliği ve denizi sevdirmemiz gerekiyor. Bir Barcelona’dan örnek vermek gerekirse, orada şehrin kıyısına indiğiniz zaman yatlardan dolayı denizi göremiyorsunuz. Avrupa’da birçok kıyı şehri de aynı şekilde. Bir İzmir’de bir Mersin ve ya Samsun’da sahilin bir yat limanı ile donatılmış olduğunu ve dünyanın pek çok ülkesinden gelen teknelerle dolu olduğunu düşünmek bile turizme yaratacağı olumlu etkiyi görmeye yeter. Örneğin İzmir’e, Antalya’ya ya da İstanbul’a İtalya’nın Cenova’daki gibi bir deniz müzesi yapılması ne kadar güzel olur diye düşünüyorum.

 

 

 

Benzer Videolar