TUNALI KIZLARIN İLKADIM BELEDİYESİNDEN RİCASIDIR…
Samsun öfkeli günler yaşıyor... İlçe merkezlerine inme cüretini gösteren teröristlerin yarattığı infial daha soğumadan, vatan bekçiliği için gönderdiğimiz evlatlarımızın ardı ardına bayrağa sarılı cenazelerinin gelmesi hepimizi sarstı. Türkiye’nin en huzurlu ve sakin kentlerinden birisi olarak bilinirken, bir anda terörün kanlı yüzüyle yüzleşmek Samsunlular’ı dehşete düşürdü şüphesiz.
Son olarak, Lice’de hainlerin kurşunlarıyla şehit düşen Ahmet ALTUNOĞLU kardeşimiz onbinlerce Samsunlu’yu görkemli bir cenazede bir araya getirdi. Şehit cenazesine katılan muhteşem kalabalığın yarattığı toplumsal duygu seli hepimizi etkiledi.
Doğal olarak Samsun’daki herkes, bu duygusallık içinde birşeyler yapmaya kendini mecbur etti. Samsun’un en büyük merkez ilçesi olan İlkadım Belediye Meclisi, bu atmosferden etkilenerek şehitlerimizin doğup büyüdükleri evlerin bulunduğu sokaklara isimlerini verdi. Şehit kardeşimiz Ahmet ALTUNOĞLU’nun ismi de evinin bulunduğu Tunalılar sokağa verildi.
Başkan Necaattin DEMİRTAŞ’ın niyetinin halis olduğundan şüphemiz yok. Nitekim basına verdiği demeçte, "Bu karar, şehit verdiğimiz evlatlarımızın isimlerini ömür boyu hatırlamak ve hatırlatmak amacıyla değerlerimizin korunması ve yeni nesillere aktarılması adına önemli bir adımdır." demiş. Lakin sokağın önceki adının da “ömür boyu hatırlanması gereken bir değerimiz olduğu ve yeni nesillere aktarılması gerektiği” belli ki unutulmuş.
“Tunalılar” ismi, bizim gibi balık hafızalı bir toplum için birşey ifade etmiyor olabilir. Coğrafyası iyi olanlar için, Tuna nehri Orta Avrupa’da doğup Karadenize dökülen bir akarsuyu anlatır. Bazısı için de iri bir okyanus balığının adıdır Tuna...
Haksızlık yapmayalım, Yahya Kemal’in milli benliğimizi okşayan ünlü şiirini hatırlayanlarımız vardır muhakkak:
Haykırdı ak tolgalı beylerbeyi "ilerle"
Bir yaz günü geçtik Tuna’dan kafilelerle
Ama o işte kadar... Tuna bizim için çoktan unutulmuş, el olmuş, gitmiştir... Oysa kimse bilmez ki 1686’dan bu yana Tuna nehri, Budin’de unuttuğumuz Osmanlı kızlarının gözyaşlarıyla akmaktadır.
Gelin en baştan anlatalım... Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1526’da fethedilen Budin, 160 sene kadar Osmanlı idaresinde kalmıştı. İstanbul’dan ulaşımı Karadeniz üzerinden Tuna yoluyla çok kolay olduğundan kolayca Türkleşmişti. Nitekim 1662’de kente gelen Evliya Çelebi, seyahatnamesinde 25 câmi, 47 mescit, 12 medrese, 16 mektep, 2 hamam, 8 kaplıca, 9 han, 1 saat kulesi ve 1 bedesten olduğunu yazmış. Bunların pek çoğu artık ayakta değil ama, ünlü Gül Baba türbesi hala Osmanlı’dan kalan günleri bize hatırlatıyor.
Osmanlı, Budin’i orta Avrupa’daki fetih politikasının merkezi olarak düşünmüştü. Burasını hızla Türkleştirirken, çok sayıda memurunu, din adamını ve askerini burada iskan ettirmişti. Eğer 1683’teki ikinci Viyana Kuşatması zaferle neticelenseydi, muhtemelen Budin’in kaderi bambaşka olacaktı.
Lakin Viyana’da alınan yenilgi, Osmanlı’nın serhat kentlerini düşman işgallerine açık bir hale getirmeye yetti. Yalnızca üç yıl sonra Budin’e saldıran Nemçeliler (Avusturyalılar) Osmanlı hakimiyetine son verdiler. Birkaç sene önce Osmanlılar’ın kendilerini yok edeceğinden korkan Nemçeliler öylesine düşmanlık beslemişlerdi ki Budin’de tam bir katliam yaptılar. Osmanlı erkeklerinin neredeyse tamamı kılıçtan geçiririldi. Bu arada sayılarının 12.000 kişiyi bulduğu söylenen kadınlarımız ise korkunç zulümlere maruz kaldılar, birçoğu esir pazarlarında satıldı, Avrupalı derebeylerine eğlencelik oldular.
Nazlı Budin türküsü, bu korkunç öyküyü anlatıyor bize:
Karpat dağından doğdu bir yıldız
Deftere yazıldık on iki bin kız
Duyun kardeşlerim gitti ırzımız
Geldi Nemçe aldı nazlı Budini
Üç kız idik bir derede tuttular
Sacımızdan bilekceler yaprılar
Esir deyü şol kâfire sattılar
Geldi Nemçe aldı nazlı Budini
Sabah olur kilisesine götürür
Türlü türlü pularını öptürür
Akşam olur karşısına çıkarır
Geldi Nemçe aldı nazlı Budini
Budinin içinde müftü kızıyım
Anamın babamın iki gözüyüm
Altın kafeslerde besli kuzuyum
Geldi Nemçe aldı nazlı Budini
Üç yüz küsür senedir Budin’in çeşmelerinden abdest alınmıyor. Camilerinde de namaz kılan yok... “Ben de bir beyin kızıyım, Medine şehrinde müftü kızıyım.” diyen Benli Halime’nin ağıtlarını duyan da kalmadı; Budinli Dizdar kızının “Beç kralı sarhoş oturur, bizi birbir karşısına getirir.” diye hayıflanmasını hatırlayan da.
Esir düşen kızlarımızın nasıl yol gözlediğini Budinli Razi Kadın’ın “Tutsak kızlar ağıtından” anlıyoruz:
Âl-Osmân Eller’ünğ dâim gözlerüz;
Dokuz dâne Paşa-zâde Kızlar’uz;
Eller’den şimdi hep haber gözlerüz;
Bir Kâfir’e esîr olduk diyesiz.
İlkadım Belediyesi’nin meclis üyelerinden küçük bir ricam var: Ahmet Şehidimiz’in adını Tunalılar sokağa versinler; ama uygun başka bir sokağın adını da “Nazlı Budin” diye değiştirsinler... “Ak tolgalı beylerbeyi ile Tuna’yı geçerken” Türkçü olup, “Budin’de odalık yapılan kızlarımızın acılarını unuturken” kafir olmayı milliyetçilik sanmıyorlarsa tabii...
Not: Anneler günü kutlu olsun. Siz boş verin türküyü... “Anadan geçilir mi hiç bre Hasan?”