4125895
Aleyna Sait *
“İntihar” kelimesi, Latince sui (kendi) ve caedere (öldürmek) kelimelerinden türemiştir. Bu kavram, bir insanın kendi yaşamını sonlandırma eylemini ifade eder. Ancak intihar, çoğu zaman bir seçim değil, derin bir çaresizliğin ve sessiz bir yardım çağrısının sonucudur. Son yıllarda Türkiye’de artan intihar vakaları, toplumun her kesimini derinden etkileyen bir sorun haline gelmiştir. İntihar, yalnızca bir hayatın sona ermesi değil, uzun süredir devam eden bir acının son noktasıdır. Bu yazıda, intiharın nedenleri ve önleme yolları, psikoloji biliminin ışığında, yargılamadan ve samimi bir dille ele alınacaktır.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, dünya genelinde her 40 saniyede bir kişi intihar nedeniyle hayatını kaybediyor. Yılda 700 binden fazla insan yaşamına son veriyor ve bu ölümlerin %77’si düşük ve orta gelirli ülkelerde gerçekleşiyor. İntihar, özellikle 15-19 yaş grubunda dördüncü en yaygın ölüm nedenidir. Erkeklerde intihar oranı kadınlara kıyasla yaklaşık iki kat daha yüksek olmasına karşın, intihar düşüncesinin kadınlarda daha yaygın olduğu bilinmektedir.
Türkiye’deki durum ise dikkat çekicidir. Yapılan araştırmalar, bazı şehirlerdeki oranların endişe verici boyutlarda olduğunu göstermektedir. Örneğin Manisa’da yapılan bir araştırmada (Deveci vd., 2005), 15-65 yaş arası bireylerde hayat boyu intihar düşüncesi oranı %6.6, intihar girişimi oranı ise %2.3 olarak bulunmuştur. Bu veriler, Türkiye’deki intihar vakalarının ardında çok boyutlu nedenler yattığını göstermektedir.
Psikiyatrik hastalıklar, intiharın en güçlü belirleyicileri arasında yer almaktadır. Yapılan çalışmalar, intihar eden bireylerin %80’inde bir psikiyatrik rahatsızlık bulunduğunu ortaya koymaktadır (Özdemir & Aybek, 2018). Daha önce intihar girişiminde bulunmuş kişilerde tekrar deneme riski oldukça yüksektir. Umutsuzluk, yalnızlık, aile içi iletişim sorunları, sosyal destek eksikliği ve şiddete maruz kalma gibi faktörler, Türkiye’de öne çıkan diğer risklerdir (Eskin, 2014). Ayrıca alkol ve madde kullanımı, ani ve plansız intihar girişimlerini tetiklemekte; özellikle genç erkeklerde madde kullanımı ile intihar riski arasında anlamlı bir ilişki bulunmaktadır.
Ekonomik zorluklar, işsizlik, borçlanma ve eğitimdeki yoğun rekabet de Türkiye’deki intihar vakalarında önemli sosyal etkenlerdir. Gençler üzerindeki sınav ve kariyer baskısı, bazen umutsuzluğa dönüşebilen ciddi bir psikolojik yük oluşturmaktadır. Thomas Joiner’ın “İntiharın Kapsamlı Kuramı”na göre intihar davranışı; kişinin kendisini topluma ve çevresine yük olarak görmesi, sosyal bağlarının zayıflaması ve kazanılmış ölüm korkusuzluğu gibi etkenlerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkar. Ekonomik ve akademik baskılar, gençlerde bu risk faktörlerini daha da güçlendirmektedir.
Ne yazık ki toplumumuzda intihar hâlâ bir tabu olarak görülmektedir. Oysa araştırmalar, bu konuyu açık ve empatik bir dille konuşmanın riski azaltabileceğini göstermektedir. Birçok insan, yargılanma korkusuyla yardım aramaktan çekinmektedir. Onlara ulaşmak, yargılamadan dinlemek ve yanlarında olduğumuzu hissettirmek, bir hayat kurtarabilir.
Çözüm için atılması gereken adımlar bellidir: Psikolojik destek herkes için ulaşılabilir olmalı, okullarda ve işyerlerinde ruh sağlığı hizmetleri yaygınlaştırılmalıdır. Medya, intihar haberlerini sunarken sansasyonel bir dilden kaçınmalı, haberin yanında yardım alınabilecek kaynakları da paylaşmalıdır. Aile içi destek sistemleri güçlendirilmeli ve özellikle gençler üzerindeki yoğun sınav baskısı yeniden gözden geçirilmelidir. Türkiye’de intihar sorununu çözebilmek için yalnızca bireye değil, bireyin içinde yaşadığı sosyal ve ekonomik koşullara da odaklanmak zorundayız.
Unutmayalım ki intihar, önlenebilir bir halk sağlığı sorunudur ve bu sessiz çığlığa kulak vermek hepimizin ortak sorumluluğudur.
Aleyna Sait
Balkanlar olarak biz ne kadarız?
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.