Türkiye Sırbistan ilişkileri
Osmanlı dönemi’nin barış ve istikrarı bugünkü Balkanların hayallerini
süsler. Bünyesinde onlarca milliyeti barındıran ve dünya’nın en önemli
sirkülasyon güzergahı olan Balkan yarımadası için barış olgusu kuşkusuz
büyük bir nimettir. Keskin bir milliyetçilik, karışık dini inançlar ve
bölgeyi
ilgilendiren çok yönlü çıkarlar çatışması, gerginliği beraberinde getiriyor.Oysa bölgenin barışı, bölge ülkeleri için önemli menfaat unsurudur. Mevcut zenginliğin paylaşılması ve huzurun gelmesinin bölgeye müspet etki yapacağı bilinen bir gerçektir. Bu barışın yolu ise bölge gerçeklerinin bilinmesi, kabulü ve uygulanmasından geçiyor. Peki ama nedir bu gerçekler? Kuşkusuz Balkanlarda çok değişik noktalar bulunuyor. Her noktaya ayrı bir tedavi ile gitmeniz gerek. Bölgedeki sorunlar arasında azınlık hakları,Arnavutluk’un tarihi etnik yapısı, Yunanistan-Makedonya ilişkileri, Türk-
Yunan ilişkileri ve yazımızın başlığı olan Türkiye-Kosova-Sırbistan üçgeni yer almaktadır. Burada şu önemli noktaya özellikle değinmek gerekir ki; Balkanlardaki hemen hemen her sorunun içinde Türkleri ilgilendiren bir yan vardır. Dolayısıyla Türkiye, her çözümde mutlaka taraf ve tabiî ki ilaç olabilir. Türkiye, tarihi temellerinden dolayı Balkanların anahtar sözcüğüdür. Tıpkı bu yazımızda inceleyeceğimiz gibi. Yukarıda söylediğimiz gibi barış faktörünün Balkanlara getireceği istikrar ve zenginlik tüm aklı selimin malumudur. Bunun için düşünülen iki çözüm vardır. Birincisi, bölge ülkelerinin gölgesi olan ve ilelebet bir şekilde karşılarına çıkacak tarihi sorunları artık kabullenip, yüzleşmeleri. Daha sonrada muhattap ülkelerle masaya oturup kesin anlaşma yoluna gitmeleri. İkincisi iseAvrupa Birliği oluşumu. Bütün Balkan ülkelerinin Avrupa Birliği çatısı altında, parası aynı, sınırları olmayan bir birlik oluşturması, sorunlara çözüm olabilir. Ancak Avrupa Birliği aslında kendi içinde yaşamaya başladığı buna benzer sorunlar varken, nasıl bir çözümolabilir diye sorulabilir? Aslında belki de Avrupa Birliği de Osmanlı yapısını örnek alarak buna çözüm getirebilir. Bu olaya ön yargı ile bakmayan, akılcı ve tarafsız fikir önderleri buna olur verecektir. Dilerseniz bölgenin AB stratejisini inceleyelim. Bölgede Yunanistan zaten AB ülkesidir. Diğer yandan Romanya ve Bulgaristan’ın Birliğe katılımıyla AB tarafından çepeçevre kuşatılmış olan Batı Balkanlar’ın AB’ye tümüyle katılımı sadece zamanlama meselesidir. Bu çerçevedeAvrupa’nın Batı Balkanlar’a ilişkin geliştirmeye çalıştığı çeşitli stratejiler var. Bunlardan en dikkat çekeni ise Kanguru modeli: Kangurunun yavrusunu cebinde taşıdığı gibi, AB de Batı Balkanlar’daki devletleri tam üyelik şartlarını tamolarak yerine getirene dek bölgenin istikrarı için kendi cebinde taşımalı. Söz konusu ülkeler kriterleri yerine getirme yolunda gösterdikleri ilerlemeye göre hiçbir kısıtlama olmadan tam üyelik imkanlarından yararlanabilecek. Bu stratejinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini bekleyip göreceğiz. Büyük ihtimalle en geç Birinci Dünya Savaşı’nın 100. yıldönümünde yani 2014’te, Saraybosna’da yapılması planlanan Avrupa Zirvesi’nde Balkanlar, AB’nin bir parçası olacak; tabii eğer plan kusursuz işlerse.
ilgilendiren çok yönlü çıkarlar çatışması, gerginliği beraberinde getiriyor.Oysa bölgenin barışı, bölge ülkeleri için önemli menfaat unsurudur. Mevcut zenginliğin paylaşılması ve huzurun gelmesinin bölgeye müspet etki yapacağı bilinen bir gerçektir. Bu barışın yolu ise bölge gerçeklerinin bilinmesi, kabulü ve uygulanmasından geçiyor. Peki ama nedir bu gerçekler? Kuşkusuz Balkanlarda çok değişik noktalar bulunuyor. Her noktaya ayrı bir tedavi ile gitmeniz gerek. Bölgedeki sorunlar arasında azınlık hakları,Arnavutluk’un tarihi etnik yapısı, Yunanistan-Makedonya ilişkileri, Türk-
Yunan ilişkileri ve yazımızın başlığı olan Türkiye-Kosova-Sırbistan üçgeni yer almaktadır. Burada şu önemli noktaya özellikle değinmek gerekir ki; Balkanlardaki hemen hemen her sorunun içinde Türkleri ilgilendiren bir yan vardır. Dolayısıyla Türkiye, her çözümde mutlaka taraf ve tabiî ki ilaç olabilir. Türkiye, tarihi temellerinden dolayı Balkanların anahtar sözcüğüdür. Tıpkı bu yazımızda inceleyeceğimiz gibi. Yukarıda söylediğimiz gibi barış faktörünün Balkanlara getireceği istikrar ve zenginlik tüm aklı selimin malumudur. Bunun için düşünülen iki çözüm vardır. Birincisi, bölge ülkelerinin gölgesi olan ve ilelebet bir şekilde karşılarına çıkacak tarihi sorunları artık kabullenip, yüzleşmeleri. Daha sonrada muhattap ülkelerle masaya oturup kesin anlaşma yoluna gitmeleri. İkincisi iseAvrupa Birliği oluşumu. Bütün Balkan ülkelerinin Avrupa Birliği çatısı altında, parası aynı, sınırları olmayan bir birlik oluşturması, sorunlara çözüm olabilir. Ancak Avrupa Birliği aslında kendi içinde yaşamaya başladığı buna benzer sorunlar varken, nasıl bir çözümolabilir diye sorulabilir? Aslında belki de Avrupa Birliği de Osmanlı yapısını örnek alarak buna çözüm getirebilir. Bu olaya ön yargı ile bakmayan, akılcı ve tarafsız fikir önderleri buna olur verecektir. Dilerseniz bölgenin AB stratejisini inceleyelim. Bölgede Yunanistan zaten AB ülkesidir. Diğer yandan Romanya ve Bulgaristan’ın Birliğe katılımıyla AB tarafından çepeçevre kuşatılmış olan Batı Balkanlar’ın AB’ye tümüyle katılımı sadece zamanlama meselesidir. Bu çerçevedeAvrupa’nın Batı Balkanlar’a ilişkin geliştirmeye çalıştığı çeşitli stratejiler var. Bunlardan en dikkat çekeni ise Kanguru modeli: Kangurunun yavrusunu cebinde taşıdığı gibi, AB de Batı Balkanlar’daki devletleri tam üyelik şartlarını tamolarak yerine getirene dek bölgenin istikrarı için kendi cebinde taşımalı. Söz konusu ülkeler kriterleri yerine getirme yolunda gösterdikleri ilerlemeye göre hiçbir kısıtlama olmadan tam üyelik imkanlarından yararlanabilecek. Bu stratejinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini bekleyip göreceğiz. Büyük ihtimalle en geç Birinci Dünya Savaşı’nın 100. yıldönümünde yani 2014’te, Saraybosna’da yapılması planlanan Avrupa Zirvesi’nde Balkanlar, AB’nin bir parçası olacak; tabii eğer plan kusursuz işlerse.