Vah Rodos Vah -5

Geçen yazımda kaldığım yerden devamla; Rodos Adası’nın tarihte ve günümüz de de devam eden stratejik önemi ile adada yaşananların temel sebebi olan antlaşmaların üzerinde durmuştum.  Yaşanan sorunlara esas olarak vaaz edilen Lozan Barış Antlaşması ve İtalya – Yunanistan arasında 1947’de yapılan Paris Antlaşması’ndan bahsetmiştim. Adı geçen antlaşmalar sebep gösterilerek adadaki Türk ve Müslüman azınlık, azınlık statüsünde olmalarına rağmen, azınlık muamelesi görmemeleri konusunu işlemiştim. Bu yazımda konuyu toparlayıp, şimdiye kadar AB ve Avrupa Konseyi çerçevesinde yapılanları özetleyerek bir sonuca varmak istiyorum.

AVRUPA KONSEYİNDE GELİNEN DURUM

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin, Azınlık Hakları Alt Komitesi'ne ait Yunanistan’ın sebep olduğu Rodos ve İstanköy (Kos) adalarındaki Türklerin sorunlarına ilişkin önerisi, AB ülkeleri nezdinde büyük yankı uyandırdı. Bilindiği gibi azınlıklar ve insan hakları konularında Avrupa Birliği’nin yetkisi maalesef yok. Yunanistan'ın AB üyesi olması, Rodos Adası ve İstanköy Adası’ndaki soruna hemen çözüm getirmemektedir. Son zamanlarda azınlık hakları konusunda Avrupa Parlamentosu'nda ciddi tartışmalar yaşanıyor. Bu tartışmalar sonucu atılan adımlar, azınlıklara yönelik bir dizi ayrımcı hukukî düzenlemelerin değişmesi sağlanmış gibi görünüyor. Örneğin; Yunanistan’ın Rodos Adası’ndaki azınlık statüsünde bulunan Türk’lerin adadan ayrılmaları durumunda uygulamaya konulan vatandaşlıktan çıkarılmayı düzenleyen 19.Maddesi ile Bulgaristan sınırındaki kontrol bölgesinin kaldırılması sayılabilir. Lozan Barış Antlaşması aslında sorunun çözümünde ciddi bir engel olarak karşımızda durmaktadır. Konunun ilgili birimlerce ele alınıp sorunun Lozan temelinde çözülmesi gerekiyor. Bu amaçla Ulusal Azınlıklar Hakkında Avrupa Sözleşmesi'ni imzalamak ve onaylamak, Yunanistan'da ve Türkiye'de azınlıkların korunması konusunda Lozan’ın önemini azaltıcı bir değişiklik olacaktır. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) Daimi Komitesi, AKPM Hukuk İşleri ve İnsan Hakları Komitesi üyesi Andreas Gross (İsviçre, Sosyalist Grup) tarafından yapılan ikili görüşmelerle bir rapor hazırlanmıştır. Hazırlanan raporun iyi etüt edilmesi gerekiyor. Çünkü raporda iddia edilen hususlar tek taraflı, Yunanistan lehine ele alınmış görüntüsü veriyor. Yunan tarafının iddiaları kale alınıp adada yerleşik Türk Azınlıkların düşünceleri ve istekleri tam olarak yansıtılmamış bir rapor görüntüsünde. Bundan da anlaşılacaktır ki beklenen çözüm gerçekleşemeyecektir.  “Rodos ve İstanköy’ ün Türk kültürel kökenine sahip yerleşiklerinin durumu” (Doc. 12526) başlıklı raporun da Gross ‘un açıkça taraflı davrandığı, sorunun çözümün yönelik bir takım tekliflerinin de olduğu dikkatlice değerlendirilmelidir.

AZINLIKLARIN ANADİLDE EĞİTİM HAKKI

Batı Trakya'da yaşayan Türk-Müslüman nüfusu yaklaşık olarak 85 bin civarında. Bu sayının 15 bini Atina'da, 5 bin kadarı da Selanik'te yaşıyor. Bu insanlar için özel önlemler alınamıyor; zira burada yaşayan unsurlar Lozan Antlaşması çerçevesi kapsamında değerlendirilmiyorlar. Bugün Yunanistan'da farklı kültürlerden gelen öğrenciler için, okullar da özel kültürel ve dil dersleri bulunmuyor. Aynı durum yukarda izah edildiği gibi Rodos ve İstanköy (kos) adaları içinde geçerlidir.”Neden böyle oluyor?” Derseniz; Bu iki adada yaşayanlarda Lozan Antlaşması hükümlerinin uygulanmasına tabi adalar olarak görülmediklerinden. Kayıp nesil olarak isimlendirdiğimiz,  Yunanca ve Türkçe konuşan Türk ve Müslüman azınlıklar Lozan Antlaşması çerçevesinde korunmaya sahip değiller. Bu durumda da Yunan Hükümeti tarafından bu nesiller düşünülmemekte ve bu nedenle de ana dillerini öğrenme hakkından mahrum bırakılmaktadırlar. 1972 senesinde olmadık sebepler bahane edilerek–Türk Halkı’nın okullara yeterli ilgiyi göstermesi gibi- Türkçe eğitim veren özel sınıflar okullarda kapatılmıştır. Türkçe öğretebilme adına yeniden özel sınıflar açılması bugün için yetkililerin gündeminde değildir. Gross ‘un raporunda bu konu, 1972 yılında Yunan cuntasının Türkiye’nin 1964 yılında Gökçeada ve Bozcaada ile Heybeliada Ruhban Okulu’nu kapatmasına bir tepki olarak Süleymaniye Medresesi’nin kapatıldığı ifade ediliyor. Ayrıca raporunda Gross, Eğitim Bakanlığı’nın verdiği bilgiye göre öğrenci sayısının azlığı nedeni ile Türk dilinde eğitim veren son okulun da 1991 yılında kapatıldığını not ediyor. Yine Gross, Eğitim Bakanlığı’ndan alınan bilgiye göre Rodos ve İstanköy’ de öğleden sonra derslerinde Türkçe dil dersi verilmesine ilgi gösterebilecek çocuk olmasına karşın ailelerin ilgisiz olduğunu not ediyor. İlgili notta kendi içinde bir çarpıklık hemen göze batmakta. Bu durum asla burada yaşanan insanlarla birebir konuşularak ulaşılmış bir sonuç değildir. Sadece adada hakim resmi nufuz kim ise onlarla konuşulmuş rapor ona göre hazırlanmış. Yapılanların tek taraflı olduğunu görmemek aymazlık olur. Ayrıca Sn. Gross, adalara gerçekleştirdiği ziyarette, resmi makamlarca ifade edilen Türkçe dilinde eğitim veren “topluluk okulları” nın en azından ilkokul düzeyinde açılması talebinin, öğrenci sayısının azlığı olduğu ileri sürülerek tereddütle bakıldığını söylüyor. Bununla birlikte Yunan makamlarının Lozan stili azınlık haklarını Rodos ve İstanköy’ de yaşayan Türkler için genişletme konusunu da tereddütle değerlendirdiğini ifade ediyor. Uzun lafın kısası Yunan tarafının, hem okul hem de azınlık hakları konusundaki sorunların çözümüne yönelik bir anlayışla yaklaşmadığı gün gibi aşikâr. Burada Türkiye Cumhuriyeti Dış İşleri yetkililerinin devreye girmeleri gerekir. Soruna çift taraflı ve kalıcı bir çözüm bulmaları gerekmektedir. Dış politikada güzel sonuçlar elde eden devletimizin bürokratlarının bu sorunu da çözeceklerine inancım tamdır.

Devamı gelecek yazımda….

 

Benzer Videolar