Verişin Alışı

“Kıbrıs Türk halkı, Türklük gurur ve şerefini daima muhafaza etmesini bilmiş, onu incitmek isteyenlere karşı içinde bulunduğu güçlükleri ve imkânsızlıkları aşarak çetin savaşlar vermiş, alnının akıyla her müşkülü yenmiştir. Kıbrıs Türk’ü, sermayedar, azgın Rum idaresinde elindeki toprağı muhafaza edebilmişse bunu çalışkanlığına borçludur.”1976

 

Dr. Fazıl KÜÇÜK

 

Fransa Senatosu’nun aldığı son inkâr yasası kararı konusunda bir bardak suda fırtına yaratılan bir havaya büründü. Hedef tahtasına Bay Sarkozy’nin konmuş olmasını eksiklik olarak görüyoruz. Olayın perde gerisindeki Sosyalist Parti ve diğer türev partilerin çabalarını görmezden geliyoruz. Fransa’da adeta yarışa dönüşen Ermeni sevdasının mimarı Sosyalist Parti’dir. Bu yöndeki çabalarını 1998 yılındaki girişimi ile başladığını kaydetmek istiyoruz. O dönemde gösterilen haklı tepkilerle tasarı Senatonun gündeminden geri çekilmişti. İzleyen yıllarda yine aynı partinin benzer tasarıları gündeme taşıdığının da unutulmaması gerekiyor. Fransızların Ermeni aşkı biraz daha eskilere dayanıyor. 1970’li yılların başlarında Marsilya kentinde Türklerin barbar olduğunu simgeleyen anıtım dikilmesine kadar gidiyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin o dönemdeki işgüderinin, anıtın dikilmemesi için gösterdiği olağanüstü çabalarından sonuç alamadığı için görevinden ayrılarak Ankara’ya dönmüştü. Bütün ısrarlara karşın onurlu bir duruş gösteren her zaman sevgi ve saygı ile andığımız Hasan Esat Işık, “Benim ulusum barbar değildir. Anıt kaldırılmadan Paris’e dönmeyeceğim” diyerek görevinden ayrıldığını da anımsatma gereği duyuyoruz. Şimdilerde bazı sivri akıllılar, “canım sizde soykırım yaptınız kabul edin” diyerek türkü çığırıyorlar.

 

AYMAZ TAKIMI

 

Yapılmayan bir olayın kabul edilmesinin tanımını istemenin ne olduğunu sizler de biliyorsunuz. İ….t.“Efendim Almanya Yahudilere soykırım yaptığını kabul etti. Siz de kabul edin ne olacak?”diyen aymaz takımına da “Almanya’nın Yahudileri fırınlarda kebap yaptığı” yargı kararı ile belirlenmiş ve kanıtlanmıştır. Türkiye hakkında böyle içerikte bir yargı kararı yoktur. Olması da düşünülemez. Türkiye’ye karşı yapılan saldırıların temelinde İngilizlerin yazdırdığı ve adını “Mavi Kitap” diye tanımladıkları saçmalıklar dizisine dayandırılmaktadır. Bu kitapta yazılanların yalan olduğu belgelerle ortalık yere çıkarılmıştır. Aynı kitabın yeni baskısının 10 yıl önce yeniden yapıldığını kaydetmek durumundayız. Yahudi soykırımının uluslararası hukuka dayanan temelleri olduğu yadsınamaz. Ermeni soykırımı konusunda yukarıda kaydettiğimiz gibi herhangi bir uluslararası karar yoktur. Aynı şekilde yerel hukuk veya iç hukuk açısından bakıldığında da yargı kararını bulan varsa beri gelsin. Uluslararası hukukta yerel ve iç hukukta yer almayan savların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince çözüleceğini düşünüyoruz. Sağlam verilerle başvuruların yapılması halinde Türkiye’nin haklılığının kabul edileceğinin de bilinmesini istiyoruz. Büyük bir ısrarla sürdürülen çabaların perde gerisinde değil önünde Türkiye’den toprak isteklerinin olduğu biliniyor. Benzer istek ve çabaların mendil büyüklüğündeki ülkede ki yöneticilerde de görüyoruz.

 

KKTC’DEN TOPRAK İSTEKLERİ

 

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden toprak istekleri ayyuka çıkmıştır. Masaya şekil olarak oturduklarını sıklıkla yineliyoruz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Rumların bu isteklerine çanakçılık yapıyor. Veya bizler yeterince savunma yapamıyoruz. Adı geçen mahkemede 1990 yılında açılan dava geçtiğimiz günlerde sonuçlandı ve Türkiye 35 milyon 830 bin Euro tazminat ödemeye mahkûm edildi. Lordos ve diğerleri olarak tanımlanan 13 Rumun açtığı bu dava Maraş bölgesindeki taşınmazlarını içeriyordu. Türk Vakıflarına ait olan bu taşınmazlar için yeterli savunmanın yapılmadığını düşünüyor ve üzülüyoruz. Üzüntümüz haklı iken haksız duruma düşürülmüş olmamızdandır. Adada Birleşmiş Milletler gözetiminde yapılan görüşmelerden bir sonuç alınamadığını bir kez daha yinelemek istiyoruz.  Doğrudan yapılan görüşmelerde ilerleme kaydedilmemişken Nev York’a gitmenin anlamsızlığı kendiliğinden ortalık yere çıkmıştır. Bay Hristofyas’ın bu görüşmelere katılmayacağı katılacaksa bile zorla veya baskı ile katılacağı Rum basınında uzun süreden beridir yer alıyordu. Varılacak olası bir anlaşmayı Türklere bırakılacak olan toprak olarak değerlendiriyorlar. Bu değerlendirmeyi de Hellenizm ilkelerine aykırı gördüklerini gizlemiyorlar. Son olarak New York’ta  yapılan görüşmeleri veriş alışta olan dostların yaptıkları çalışmalar olarak görmemiz gerekiyor mu ne…

 

Sevgi ile kalınız…

 

 

 

Benzer Videolar