Yaklaşan Kıyametin Ortasındaki Türkiye
Rifat SAİT
24.Dönem İzmir Milletvekili
Balkan Stratejik Araştırmalar Merkezi (BASAM) Başkanı
rifatsait@gmail.com Twitter : @saitrifat
Türkiye her zaman stratejik derinliğini korumuş, jeopolitik ve Jeostratejik öneminin yanında sahip olduğu manevi potansiyeli ile dünyada bilinen, ya sevilen ya korkulan ama mutlaka sayılan güçlü bir devlet olmuştur. Türkiye’yi dünyada köklü bir devlet yapan asırları aşan tarihi kökleridir. Dünyada Uluslararası ortamda tanınan 193 ülke vardır (Birleşmiş Milletlere üye olan 192 ülke ve Vatikan). Birleşmiş Milletlere üye olmayan veya uluslararası ortamda tanınmayanlarla birlikte bu ülkelerin sayısı 206'yı bulmaktadır. Ancak bunların içinde devlet geleneği olan, devlet olmayı bilen daha doğru bir ifadeyle Kökleri ile devlet gibi devlet ülkeler vardır. İran, İngiltere, Fransa, Rusya, Almanya, Çin, Türkiye gibi… Türkiye bu ülkeler içinde İslam’ın bayraktarlığını 600 yıl yapmış ve son dönemde tekrar şaha kalkarak yerini hatırlatmış bir ülkedir. Türkiye için kıyamet senaryoları yapılmasının nedeni işte bu yüzdendir.
Siyonizm tehdidi ve Arz-ı Mev'ud
Bugün dünyadaki mücadele size demokrasi mücadelesi yahut da kaynakların paylaşımı mücadelesi veya çıkar çatışmaları gibi gelebilir, ama temeldeki mücadele çok farklıdır. Örneğin Ortadoğu’daki mücadelenin petrol ve doğalgazın paylaşım mücadelesi olmanın yanında inanç mücadelesi olduğu söylenebilir. Bugün Suriye krizinin, Libya, Irak ve Afganistan’daki olanların kökeninde aynı gerçek vardır. Buralardaki mücadelelerin temelinde inanç faktörü vardır. İsviçre'nin Basel kentinde 1897 yılında toplanan Birinci Siyonist Kongresi'nde alınan kararların başında 50 yıl içerisinde Filistin toprakları üzerinde İsrail devletinin kurulması, 100 yıl içerisinde de Türkiye'nin Güneydoğu'sunu da içine alan Nil'den Fırat'a kadar 'Büyük İsrail' devletinin kurulması kararları vardı. Birinci kısım oldu. Yani başta İngiltere olmak üzere Batılıların desteği ile ilk 50 yıl içerisinde İsrail Devleti kuruldu fakat Arz-ı Mev'ud 100 yıl geçmesine rağmen gerçekleşmedi. Nedir bu Arz-ı Mev'ud? Yahudi inancına göre Tanrı tarafında İsrail oğullarına vaat edilen topraklar. Bu topraklar içinde Türkiye’nin bir bölümü de var. Ancak bu Yahudi efsanesi bayağı gecikti. Neden, çünkü bazı siyasi analistler tarafından Lübnan'da Hizbullah'ın güçlenmesi, 1996'da Türkiye'de Refah Partisi'nin iktidara gelmesi, ardından Türkiye’de son 15 yılda güçlü bir AK Parti iktidarı ve Filistin'de Hamas'ın başlattığı İntifadanın bu 100 yıllık süreci engellediği iddia ediliyor. Bu beklenmedik başarısızlık Siyonist lobileri de telaşa düşürmüş durumda. Çünkü Arz-ı Mev'ud için bastıran ABD ve İsrail, bunu gerçekleştiremezse, Batı'nın temelini oluşturan Hıristiyan-Yahudi medeniyetinin üstünlüğünü kaybedeceği ve üstünlüğün yeniden İslam'a geçeceğinden endişe ediyorlar. Buradaki önemli ayrıntı ise İslam ülkelerinin hamisi olarak ta Türkiye’yi görmesi.
İsrail ve bağımsız Kürdistan hayali
Son günlerde gündeme getirilen ve Kuzey Irak’ta referandum konusu olan Kürdistan talebinin Büyük İsrail için bir ön hazırlık olduğunu, Kürdistan’ın kurulmasıyla Yahudilere vaat edilen Arzı Mev’ud un yolu açılacağı düşünülüyor. İsrail’in şu anda Güney Kıbrıs’ta 3 bin pkk’lı teröriste silah eğitimi verdiği söyleniyor. ''Kürt devletinin kuruluş süreci içinde en önemli işlevi yerine getiren üç grup, Barzani, Talabani, pkk ve farklı isim olsa da ABD’nin İsrail’in isteği ile silah desteği verdiği benzeri terörist grup ypg’dir. Bölgedeki Yahudi Kürtlerle ilgili ilginç bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum. 1950'li yıllarda yaklaşık 100 bin Kuzey Iraklı Kürt Yahudisi Mossad'ın düzenlediği Ezra ve Nehemya adı verilen operasyonla İsrail'e götürülmüştü. Irak'ta köylerde ve kasabalarda yaşayan Yahudiler önce Bağdat'ta toplanmış, ardından da uçaklarla İsrail'e taşınmıştı. Bunlar zamanı gelince yani maazallah Kürdistan kurulursa bölgeye tekrar gönderilmesi planlanıyor. Amerikan Ulusal İstihbarat Konseyi, "Küresel Trendler 2030 Raporunda , "Kürdistan, Türkiye'nin toprak bütünlüğüne tehdit haline gelir" ifadesi dikkat çekiyor. Bakınız daha ilginç bir şey söylüyorum. Kürt- İsrail Dostluk Birliği'nin Başkanı ve Kürt- Yahudi Kültür Merkezi'nin kurucusu Dr. Mote Zaken ise aslen Zaholu bir Kürt. Zaken, İsrail ile Barzani ailesi arasında tarihi ve kültürel bir ilişki olduğunu anlatıyor. Zaken, bu ilişkinin baba Mustafa Barzani tarafından kurulduğunun altını çiziyor. İsrail için Türkiye de çok önemli. Çünkü Arz-ı Mev'ud'un sınırları Türkiye'nin güney ve güneydoğu kısmından bir bölgeyi de içine alıyor. Theodor Herzl'in 1897 yılında İsviçre'nin Basel şehrinde yapılan I. Dünya Siyonist Kongresi'nde yaptığı konuşmada sarf ettiği; "Kuzey sınırlarımız Kapadokya'daki (Nevşehir çevresi) dağlara kadar dayanır. Güneyde de Süveyş Kanalı'na dayanır. Sloganımız David ve Salamon'un (Davud ve Süleyman) Filistin'i olacaktır” şeklindeki cümleler Türkiye üzerindeki hedeflerini de ortaya koymaktaydı. Yine İsrail'in Başbakanlarından Ben Gurion'un 1948'de İsrail devletini ilan ederken yaptığı konuşmada söylediği; "Filistin'in bugünkü haritası İngiliz manda yönetimi tarafından çizilmiştir. Yahudi halkının, gençlerimiz ve yetişkinlerimizin yeniden çizmesi gereken bir başka harita vardır ki, o da Nil'den Fırat'a kadar olan bölgeyi kapsamaktadır” sözleri ve 1974 yılında zamanın İsrail Savunma Bakanı Ariel Sharon'un; "Türkiye de alaka alanımız içindedir” cümleleri de gerçek niyetlerini bir defa daha gün yüzüne çıkartmaktaydı. İsrail kendi çıkarları için Arap ve Kürt kardeşlerimizi kullanıyor. Bunun farkında olmak ve bir an önce uyanmak gerekiyor. Dün Araplar üzerinden oynanan oyun, bugün Kürtler üzerinden oynanmak isteniyor, Siyonizmden, sırf devlet sahibi olmak için medet dilenenler yarın hem devletlerini hem inançlarını hem geleceklerini kaybettiklerinde yanlarında hiçbir dost bulamayacaklar. Kürt kardeşlerimiz aynı şekilde dinsiz Marksist pkk ve benzer bir terörist grup olan ypg’nin bir ABD taşeronu olduğunu unutmamalılardır. Boşuna Çanakkale ruhu demiyoruz. Alnı secdeye giden Türk, Kürt, Laz, Arnavut, Boşnak… Çanakkale’de bu taşeron patronlarına karşı niye birlikte savaştı ve yan yana şehit düştü? Anadolu, dolu doludur, içinde Türk vardır, Kürt vardır, Arnavut vardır, Çerkez, Boşnak, Laz, Dadaş, hatta Ermeni ve Süryani de vardır. Ama Anadolu’da inşallah asla İsrail ve Siyonist çetelerinin uydurma efsaneleri olmayacaktır. Onlar sözüm ona vadeliden topraklarla hayal kurmaya devam etsinler, biz ise Allah’ın (CC) şu vaadine inanıyoruz: “Ne yaparlarsa yapsınlar, Allah (CC) nurunu tamamlayacaktır” İşte bu yüzden göklerden gelen bir emir vardır diyoruz ya.
Çin, ABD, İsrail üçgeninde Arakan Müslümanlarının durumu
Bizleri derin üzüntüye sokan hatta bayramı zehir eden Myanmar’daki Arakanlı Müslüman kardeşlerimize yapılan insanlık dışı zulümler yazımızdaki bir diğer konu. Türkiye nere Myanmar nere? Öyle değil işte. Türkiye genele baktığınızda bu işin Ortadoğu coğrafyası açısından tam ortasında, dünyayı düşündüğümüz de ise yukarıda da bahsettiğimiz gibi İslam’ın tek hamisi olması hasebiyle yanı başındadır. Türkiye'nin bugüne kadar ortaya çıkmayan gücü Özal dönemi ile baş gösterip AK Parti Hükümetleri ile başkaldırır bir konuma gelmesi bir dönem dünyayı parselleyip yönetenleri telaşlandırmıştır. İşin ilginç tarafı Myanmar’da Müslümanlara yapılan zulmün arka tarafında Çin, ABD ve tabiki İsrail vardır. Haaretz gazetesi yazarlarından John Brown, İsrail'in tüm şiddet ve hak ihlallerine rağmen Myanmar hükümetine silah satmaya devam ettiğini yazmıştı. İsrail Savunma Bakanlığı, Arakanlı Müslümanlara yönelik ihlallerini sürdürmeye devam eden Myanmar yönetimine silah satışını durdurmayı reddediyor.
Diğer yandan Çin, Arakan bölgesini enerji koridoru yapmak istiyor. 2016 yılında Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Myanmar Dışişleri Bakanı ve Devlet Başkanlığından Sorumlu Devlet Bakanı Aung San Suu Çii ile bir araya geldi. Başkent Pekin'deki Diaoyütai Devlet Konukevi'nde yapılan görüşmede iki ülke arasındaki dostluk ve dayanışmanın pekiştirilmesi vurgusu yapıldı. Devlet Başkanı Şi, Çin ve Myanmar'ın çok kapsamlı stratejik ortaklık ilişkisinin her geçen gün yeni neticelerle pekişeceğine inancını dile getirerek, "Myanmar halkının, kendileri için sonsuza dek iyi bir komşu, iyi dost, iyi kardeş ve iyi ortak olduğu" vurgusunu yaptı. Çin’in ülke üzerinde jeopolitik ve ekonomik anlamda çok büyük bir etkisi olsa da Myanmar’da 2011’den bu yana işleyen siyasi süreç Myanmar’ı aslen ABD’ye yakınlaştırmıştır.
Bütün bunlar olurken Zavallı Arakanlı Müslümanlarsa canlarını kurtarmak için Bangladeş’e kaçıyorlar. Biz de sadece aysbergin küçük bir kısmını görüp üzülüyoruz, kahroluyoruz. Türkiye, Myanmar’da alçak Budist katillerinin insanlık dışı saldırıları karşısında doğal olarak ayağa kalktı ve tüm Türkiye bu konuda kenetlendi. TİKA’nın, Kızılay’ın İHH’nın yardımları Arakanlı malum insanlara ilaç oldu. Cumhurbaşkanımızın eşi Sayın Emine Erdoğan’ın dışişleri bakanımız Sayın Mevlut Çavuşoğlu ile birlikte bizzat bölgeye gitmesi Türkiye’nin bu konudaki hassasiyetini gösterdi. Ancak burada dikkat edilmesi gereken önemli bir konu var. Myanmar’daki olayları basit bir Budist sapıklığı gibi görmemek lazım. Arkasında Çin, ABD ve İsrail’in olduğu çok enteresan bir tuzak olabilir. Dikkatli olmak zorundayız. Allah Arakanlı Müslümanların yardımcısı olsun.
ABD, Türkiye’den ne istiyor?
Türkiye'nin değişim ve dönüşümünün ve başkaldırışının sembolü olan AK Parti üzerine oynanan oyunların yoğunlaşması ilginç değil mi? Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’ın “Dünya Beşten büyüktür” demesi çok ciddi bir başkaldırmadır. Almanya’nın alenen saldırması ve düşmanca tavırları acaba neden? Darbe yapmanın Batılı demokratik ülkelerde açıkça suç sayılmasına rağmen Almanya’nın darbecilere kol kanat germesi neden? ABD’nin darbeci teröristlerin en baştaki lideri Feto’yu saklaması neden? Yine aynı ABD’nin pkk’nın diğer kolu olan terörist ypg’ye açıkça silah yardımı yapması neden? Yahu eskiden bunlar gizli yapılırdı be, şimdi neden alenen yapılıyor? ABD, ülkesini resmi ziyareti sırasında Cumhurbaşkanımıza sözlü saldırıda bulunan pkk yandaşlarına müdahale etmemiş hatta daha da ileri giderek bu sözlü saldırılara müdahale eden Cumhurbaşkanımızın korumalarına tutuklama kararı çıkartmıştır. Aynı ABD, Halk Bankası Genel müdürü ve ardından eski bakan Zafer Çağlayan için tutuklama kararı çıkartmıştır. Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’ın buradan pis kokular geliyor demesi çok daha vahim bir durumun habercisidir. ABD daha da ileri giderek kafayı yese ve önümüzdeki dönemde Allah korusun Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a tutuklama kararı çıkartsa ne olur? Son günlerde dışarıdan Türkiye’ye alenen yapılan saldırılar ve açıklamalar, 2019 seçimleri, AK Parti metal yorgunluğu teşhisi, Feto yapılanması ve darbe girişimi sanki hepsi birbiriyle alakalı şeyler. Bir yazar diyor ki; “15 Temmuz'da, bu ülkeyi imha etmeye, parçalara ayırmaya dönük, o ağır saldırının üstesinden gelen, ülkeyi ve milleti bir arada tutmayı başaran ve bir gecede Kurtuluş Savaşı veren irade, o iradeye milletin verdiği destek ve coşku, bir kez daha Türkiye'ye yön vermiştir. Haçlı Savaşları sonrasında başladığı gibi, Moğol İstilası sonrasında başladığı gibi, Birinci Dünya Savaşı sonrasının yükseliş dönemi de şimdi başlamıştır. Üçüncü şoktan sonra üçüncü yükseliş dönemidir bu.” Pek tabi Dünya Türkiye’nin bu yükselişini görüyor ve rahatsız oluyor. Amerikan Ulusal İstihbarat Konseyi, "Küresel Trendler 2030 Raporun” da, Türkiye’nin Ortadoğu'da güçleneceğine işaret ediyor ve dikkat çekiyor: raporda açık olarak “Türkiye, uluslararası arenada artan bir rol oynayacak ve uluslararası sistemde daha geniş bir etkisi olacak” deniyor. Kendini dünyanın jandarması ilan eden ABD, böyle bir durumdan doğal olarak oldukça rahatsız.
Türkiye Rusya ilişkileri
ABD, geçenlerde Karadeniz’de Türkiye’nin olmadığı bir askeri tatbikat yaptı. Bulgaristan, Romanya, Macaristan gibi eski Doğu bloku ülkelerle birlikte yapılan bu tatbikat kime karşı, sözüm ona Rusya’ya karşı. Oysa aynı Türkiye son günlerde Rusya’ya yakınlaşıyor. Üstelik Rusya’dan füze de almaya karar verdik. Diğer yandan Rus siyasi uzman Aleksey Muhin, dış güçlerin Rusya ve Türkiye’nin arasını bozmaya çalıştığına dikkat çekerek, “Erdoğan kendi çevresinde “temizlik” yapması öyle boşuna değil. Ülkede nüfuz casusları faaliyet gösteriyor” demişti.
İlginçtir, kurtuluş savaşında Mustafa Kemal Atatürk'te akılcı askeri strateji ile Sovyet Rusya’yı yanına alarak İngiltere, Fransa ve ABD’ye karşı Türkiye’yi güçlendirmişti. Rahmetli Menderes’in de son döneminde Ruslarla ticari işbirliği yaptığı ancak belki de bu yüzden ABD’nin hıncına uğradığı düşünülür. Ruslar, tabiki bizim ne kardeşimiz ne de dostumuzdur. Ancak komşu ülke Rusya ile çıkarlarımız doğrultusunda hareket etmek Türkiye’nin en doğal hakkıdır ve akılcı bir stratejidir.
Almanya ve diğer kıyamet alametleri
Türkiye’yi bekleyen küçük büyük birçok kıyamet senaryosu var. Meyve veren ağaç taşlanırmış. İslam’ın hamisi ve Osmanlının mirası olmak kolay değil. Dediğimiz gibi Türkiye’yi bekleyen çok sorun var. En başta Almanya ile gerilen durum. Bu durumun ancak şöyle bir açıklaması olabilir. Almanya’nın yaklaşan seçimleri öncesi siyasi rant uğruna devlet olmanın şuurunu kaybederek akılsızca hareket etmesi. Sorunlar bu kadar mı? Batıdaki komşumuz Yunanistan ile yaşadığımız EGE sorunu, ülkemizdeki 3 milyonu aşan Suriyeliler, Akdeniz’deki kronikleşen KIBRIS sorunu, Türkiye’yi direkt olarak hedef aldığını ilan eden IŞİD terör örgütü gibi çok sorun var. Kimilerine göre bir şarlatan kimilerine göre dünya için büyük tehlike olan Kuzey Kore’nin kıtalararası balistik füze denemesi ve yapmayı hedeflediği Hwasong 14 veya KN-08’i kullanmaya karar verirse Türkiye’yi de hedefe alması. Tüm bunlar satranç tahtasında görünen tehditler.
Maalesef , hepsi gerçek. Ancak tüm bu riskli bir hamleleri ancak üstat bir satranç oyuncusu yapabilir. Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’ın uzman bir satranç dehası olduğunu ima ediyorum. Allah onun ve güzel Türkiye’mizin yar ve yardımcısı olsun.
ALİ İMRAN-süresinin 173. Ayetinde yüce Allah (CC) şöyle buyuruyor:
“Onlar ki: Bir takım kimseler kendilerine; düşmanlarınız sizin için kuvvetlerini topladılar onlardan korkun dedikleri zaman, bu haber onların imanını artırır da, Allah bize kafidir. O ne güzel vekildir, derler.”