Yalnızlık ne yana düşer be usta?
Her kime sorsanız gerçek bir dostu seveni olmadığı için yalnızlık hissettiğini söylerler. Belki de bu nedenden dolayı yapılan araştırmalarda gençlerin bir çoğunun 12 saat uyuduğunu, TV İnternet bağımlısı olduğunu, sigara, alkol, uyuşturucu kullandığını söylüyorlar. Hatta “yalnızlık” için modern çağın hastalığı deniliyor. Orhan Veli bir mısrasında yalnızlığı şöyle tarif eder;
“Bilmezler yalnız yaşamayanlar
Nasıl korku verir sessizlik insana
İnsan nasıl konuşur kendisiyle
Nasıl koşar aynalara
Bir cana hasret bilmezler.”
“Yalnızım dostlarım yalnızım yalnız!” türünde birçok şarkılarımız da var.
Bugünün insanı anlayış diğer gamlık, fedakârlık, kanaat, hoşgörü ve sabırdan giderek uzaklaşıyor. Doğal olarak bu da onu yalnızlığa itiyor. Yine buna bağlı olarak yaşama amacı da değişiyor. Psikolog Mehmet Dinç’in ilginç bir araştırması da bu tespiti doğrular nitelikte. Önceden insanlar iyi bir evlat, iyi bir yurttaş, iyi bir baba, iyi bir eş olmak için uğraş veriyordu. Bu değerler aynı zamanda hayatlarının anlamıydı. Bugün ise ağırlıklı olarak bireysel mutluluk amaçlanıyor. Bir önceki nesil başkalarını mutlu ederek mutlu olma yoluna giderken, bugünün insanları kendi mutluluklarına giden yola kilitlenmiş durumda. Görünen o ki insanlık bir uçtan bir uca savrulmuş.”Bireyselliğimi ve özgürlüğümü kazanayım” derken aşırıya gitmiş ve yalnızlaşmış…
Yine günümüz nesline hakim olan “herkesten farklı, başarılı ve ileride olma isteği” ile “hep daha fazlası”nı isteme düşüncesi, yalnızlaşmanın en önemli sebebi olarak gösteriliyor. Evvelden insanların güvenle dayanabilecekleri, enerji alabilecekleri insanlar etraflarında olurdu. Şimdi anne ve babalarını bile istemiyorlar. Çocuklarımız ise şimdi koca koca apartmanların arasında, bahçesiz bahçelievler de nefes alınmaz havada, beton yığınlarında, daracık sokaklarda, otopark gibi yollarda, sanal bir dünyada, güya emniyet içinde yalnız yaşıyorlar.
Velhasıl mallarımız arttı, keyfimiz azaldı bugünlerde. Daha büyük evlerde kalıyoruz, daha küçük ailelerde yaşıyoruz. Konforumuz arttı, zamanımız daraldı. Uzmanlıklar arttı, sıkıntılar çoğaldı. İlaçlar peynir ekmek gibi, hastalıklar arttı. Sorumsuzca para harcıyoruz, az gülüyoruz. Akşam geç yatıyor sabah yorgun kalkıyoruz. Az kitap okuyor çok TV seyrediyoruz. Varlığımızı artırdık, değerlerimizi yitirdik. Çok konuşuyor, az gönül veriyoruz ve bol yalan söylüyoruz. Para kazanmayı öğrendik, yuva kurmayı beceremedik. Hayata yıllar ekledik, yıllara hayat katamadık.
DÜNYA BARIŞI
Aya kadar gidip dönmeyi biliyoruz, komşumuza geçmek için karşıya geçmiyoruz. Uzaya ulaştık, ruhun derinliklerine ulaşamıyoruz. Havayı temizledik, ruhları kirlettik. Atomu parçaladık, önyargılarımızı yıkamadık. Acele etmeyi öğrendik, sabırlı olmayı asla… Gelirimiz arttı, karakterimiz zayıfladı. Bilgisayar ağları kuruyoruz, bilgi otoyolları inşa ediyoruz, kendi aramızda iletişimde zorlanıyoruz. “Dünya Barışı” der, silahlanırız! Daha mutlu olmak için somurtarak çalışırız bugünlerde…
Eve çift maaşın girdiği, çiftlerin boşandığı… Güzel evlerin yuva olamadığı… Kısa seyahatlerin, kâğıt mendil gibi ilişkilerin… Yıka çık gönüllerin… Kilo dertlerinin ve her derde deva vitaminlerin… Vitrinlerin dolu gönüllerin boş olduğu günlerde yaşıyoruz.
Dışarıya bakın ne görüyorsunuz?
Oyun oynamayı unutmuş kavga eden çocuklar… Birbirine yabancı sözde komşular…
Siyasetin gölgesinde kurban edilen ülkeler…
Ümidinizi kaybetmeyin yine de…
Gözlerinizi kapatın ne görüyorsunuz?!...
Savaşsız bir dünya… Gülümseyen selamlaşan insanlar… Üstünlük kavgasından sıyrılmış milletler…
Komşusu açken kendisi tok uyuyamayanlar… Çocukların taşlarla oynamadığı bir dünya görüyorsunuz…
Kulağınızı kabartın tüm seslere ne duyuyorsunuz?!
Yalan yeminler. Yüksek perdeden yapılan vaatler! Alaycı kahkahalar! Yalandan ağlamalar! Yetim sessizliği. Yüreğine kor düşmüş bir annenin matemi!
Ama yine de ümidinizi kaybetmeyin.
Ha sahi yalnızlık ne yana düşer be usta?