Yeni yıl ve Eskimiş İzmir

Vücudumuz her nefes alıp vermede yenilendiği gibi, her an gerçekleşen yenilenmeyle saniyeler, dakikalar, saatler, günler, haftalar ve nihayet yıllar dahi yenileniyor.
Çok soyut bir kavram olan zamanın yenilendiğini, bedenlerimizin, her nefeste yeni bir yaratılış üzere olduğunu, hatta yaşlılığın bile yenilenme neticesinde oluştuğunu görüyoruz. Yıllar bu kadar yeni gelirken, acaba bizler düşüncelerimizi, inançlarımızı ve işlerimizi yenileyemediğimiz için midir ki yenilenen her bir yılı, üç yüz altmış beş gün altı saat gibi kısa bir zaman da çabucak eskitiyoruz.
Muhasebe, murakabe, muayene ve müşahede… Nefes alan her insanın, her nefes alıp vermesinde, yapması gereken dört temel vicdani harekettir. Ancak muhasebe yapabilen bir kimse, kar veya zarar ettiğini anlayabilir, yine murakabe yani gözlem yapabilen kimse ancak değişim talebini karşılayabilir, yine muayene kabiliyeti olan biri, hastalık ve noksanlıkları tedavi ederek ölümün karanlığından kendisini kurtarabilir ve müşahedesi gerçeklere dayanan bir kimse ancak hislerinde yanılma riskini ortadan kaldırabilir.
Her yeni yıl, içinde olduğumuz şehirde ancak insanda olması gereken dört küfeli vicdan terazisinin pekte doğru çalışmadığını hissettiriyor bana. Körfez vapurlarından birine binip de, İzmir’in genel görünüşüne baktığımda, gördüğüm panoramanın, en az otuz yıldan beri hiç değişmediğini, İzmir’den, balkan diyarının kokusunu koklayan bir Eşrefpaşalı olarak görüyorum. Üst üste binmiş evlerin güneş batarkenki görüntüsünün, bana hissettirdiği yalnızca büyük bir “kargaşa” duygusu… Yıllardan beri, koskoca bir körfezin etrafına kurulmuş olan İzmir, şehir planlayıcılarımızın, kordon boyuna tek elin üç parmağını bile geçemeyen sayıda alternatifler üretememesi, sayısı dört milyona yaklaşan İzmirliyi “dar alanda kısa paslaşmalara” mahkûm etmesi, hiçte kabul edilebilir gelmiyor vicdanıma…
Kordonda yarım kalmış ve niçin hala orada durduğunu anlamadığım viyadüklerin, yıllar öncesinin Basmane çukuru deyişini, artık gözle görülür hale getiren yarım kalmış temel çukurunun, güzelim Hatay’ı köstebek yuvasına çeviren yarım kalmış metro inşaat deliklerini kabul etmek, hangi izana sığabilir ki…
2010… yeni bir yıl ama İzmir o kadar eskimiş görünüyor ki altmış, yetmiş yıl öncesinin İzmir fotoğrafları da olmasa, bugün İzmir’in çokta anlamı kalmayacak sanki. İzmir’i yönetenlere, atanmışlara, seçilmişlere, yerelde iktidar olanlara, muhalefette bulunanlara, İzmirlilerin hayallerine hizmet etmek isteyenlere ve Ankara’da İzmir’i temsil edenlere seslenmek istiyorum, gelecek zamanı gösteren takvimlerin üzerinde, geçmişte kalan İzmir resimleri güzel görünüyor ama bugün İzmir neden resimlerde böyle karanlık çıkıyor?
Sekiz bin yıllık delikanlı İzmir’in, yarım ve aksak bir halde olmasını, köhneleşmesini içime sindiremiyorum. “Eski köye yeni adet” misali “yeni yıla eskimiş İzmir” biraz yüreğimi burkuyor doğrusu…
Sözlerimin yersiz alınganlıklar yaratmamasını diliyorum. Şehrimiz hakkında herkesin ve tüm kesimlerin, içten içe gördüğü ve de gördüğünden çok da razı olmadığı şeyleri dile getirerek, şehrin kaderinde söz sahibi olanlara ve olabileceklere yardımcı olmaya çalışıyorum.  Yazıyorum çünkü ben bu şehirde yaşıyorum. Amacım, Bugüne kadar İzmir’e emek veren ve bugün de kendinden öncekiler gibi emek vermeye çalışan hiç kimsenin yaptıklarına nankörlük etmek değil, bir tarafı imar ederken diğer bir yanı yıkmak, İzmirli vicdanımın izin vereceği bir tarz değil. Amacım “göçmen şehri” olan İzmir’in gözlerimizin önünde “göçmesine” rıza göstermeyen vicdanları harekete geçirerek, varlığımı sürdüğüm Ak denizinin en nadide “incisinin” kararmasını önlemek…
Amacım, yeni yıla girerken, yeni İzmir umudunun kokusunu, bir nebze dahi olsa taze nefeslere solutmak.
Yeni İzmir, mutlu yıllar dileğiyle…

 

 

 

Benzer Videolar