Yünlerin Çoğalmayanı
“Rum’un teklif ettiği barış, Kıbrıs’ı Yunan yapacak esnekliğe sahiptir. Gözümüzü açalım. Dünya bizi yanlış anlamasın diye ikide birde yeni teklifler oluşturup durumumuzu erozyona tabi tutmayalım”.03 Ağustos 1979
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Kıbrıs uyuşmazlığına çözüm bulma çabalarına yeniden ivme kazandırılmak isteniyor. Bay Nikos Anastasiadis’in seçimi kazanması sonrasında dış görünüm olarak bakıldığında uyumlu bir görüntü veriyor. Çözüm konusundaki söylemlerini yumuşatarak ilkelerinin özünden ayrılmadan konuşuyor. DİSİ olarak 2004 yılında yapılan Annan’ın Belgesinin oylanması sırasında ‘Evet’ oyu vermişlerdi. “Başkan seçilirsem ‘Hayır’ diyen yüzde 75 çoğunluğun bu kararına sadık kalacağım” diyerek hedeflerinin değişmediğini söylüyor. Bu nedenle yumuşak söylemlere karnımızın tok olduğunun bilinmesini istiyoruz. Yeni döneme ilişkin olarak BM’in de Kıbrıs uyuşmazlığının çözümü sürecinde fazladan umutlu olmadığı görülüyor. Ülkenin ekonomik sorunları aşılmadan müzakerelerin hemen başlamayacağı gerçeği kabul ediliyor. Bu nedenle Kıbrıs Türkleri olarak hemen çözüm olsun beklentisi içinde olmamalıyız. Hiç kimsenin elinde sihirli bir sopanın bulunmadığı noktadayız. Görüşme sürecinin gelmişine geçmişine baktığımızda yukarıdaki yargımızın doğruluğu kendiliğinden ortalık yerlere çıkıyor. Kıbrıs uyuşmazlığına çözüm bulma görüşmelerinin hangi tarihte ve nerede başladığını sıklıkla soruyoruz. Bilenlerin sayısının çok az olduğu gerçeği ile yüzleşiyoruz. 1968 yılında Beyrut’ta başlatılan görüşmelerden sonra ve aradan geçen yıllarda sunulan çözüm planlarının hiçbir işe yaramadığı da görülmüştür. Planların ötesinde yapılan görüşmeler şu tanımlarla anılıyordu. Dolaylı dolaysız, yüz yüze, sırt sırta, el ele, kol kola, alt alta, üst üste, aracılı aracısız, kravatlı kravatsız tanımları şu anda anımsayabildiklerimiz. Bunların ötesinde de denenmedik yöntemin kalmadığını düşünüyoruz.
UZLAŞAMADIĞIMIZ GERÇEĞİ
Aradan geçen bu uzun süreçte yapılan bütün görüşmelerden olumlu bir sonuca ulaşılamamıştır. Gelinen bu noktanın taraflarca kayıt altına alınması gerekiyor. “Bizler Kıbrıs Türkleri ve Rumları olarak 45 yılı aşan bu süreçte geldiğimiz noktada uzlaşamadığımız gerçeği ile yüzleşmiş bulunuyoruz. Önümüzdeki dönemde neyi nasıl yapacağız, ne tür bir yöntemi uygulayacağız bir süre daha düşünelim ve ona göre hareket edelim. Kimseyi özellikle dünya kamuoyunu da daha fazla uğraştırmayalım. AB ve BM’de bu düşünme sürecinden sonra gerçeklerin ışığında yeni yol haritasını belirlesin”… Böyle bir yaklaşım görüşmelerden kaçmak olarak da algılanmamalıdır. Bunun ötesinde belirli bir takvim hazırlanarak adil, sürdürülebilir ve adanın gerçeklerine dayalı bir anlaşma noktasına gelindiğinde görüşmelere yeniden başlanır. Aksini düşünmek yeniden başa dönmek olacaktır. Kıbrıs Türkleri olarak biz neye mal olacaksa olsun görüşmelerin sürdürülmesinden yanayız açıklamalarını da ödün olarak değerlendiriyoruz. Bay Nikos Anastasiyadis’in son dönemdeki konuşmalarını güven vermekten uzak değerlendirmeler olarak alıyoruz. Kabinesinin ilk eylemi olarak Yunan askeri mezarlığı ile hapishanede gömülü EOKA’cı mezarlığını ziyaret etmesi kendi doğalarına uygundur. Alithia ve diğer gazetelerde yer alan açıklamasında, “Kendilerinin özgür yaşaması için yaşamlarını kaybedenlerin önünde saygı ile eğildiklerini” söylüyordu. Görünen veya artık görülmesi gereken bir gerçekle yüzleşiyoruz. Mendil büyüklüğündeki ülkenin en önde gideni kim olursa olsun kim seçilirse seçilsin uzlaşmadan yana olmadıklarıdır. Geldiğimiz noktada bundan böyle Kıbrıs Türkünün yıllarca çözüm için oyalanmaması avutulmaması gerekiyor. İç sorunlarımızla boğuşarak veya çene yarıştırarak yol alınmadığını ve alınamayacağının da artık görülmesi kaçınılmaz bir olgu olarak karşımızda duruyor. Siyasetçilerin eteklerinde taş bırakmadan kendi konumumuz ve nelerin yapılması gerektiği konusunda uzlaşması gerekiyor. Adadaki görüşme ve çözüm sürecinde Hoca Nasreddin’in borcunu ödeyebilmek için koyunların geçeceği yola çaltı koyup tüyleri toplaması sonrasında borcunu ödemeyi alacaklılarına söylemesi gibi bir durumla da karşı karşıyayız. Aradan geçen 45 yılda koyunların yünleri birikip çoğalmadığına göre en az bir 45 yıl daha beklememiz gerekiyor mu ne…