Yurdumdan insan Manzaraları-1
Değerli okurlar, bu köşede Türkiye tarımı konularında yazılar yazıyorum. Ancak, eğitim konusu tarımsal üretimi olduğu kadar çiftçilerimizi ve kentlilerimizi de çok yakından ilgilendiriyor. Gerek orta eğitime ve gerekse üniversiteye giriş sınavlarının alındığı bu günlerde, eğitimle ilgili üç yazıyı görüşlerinize sunmayı uygun gördüm.
* * * * *
Geçtiğimiz ay, Temmuz 2009’da, eğitimde devlet okullarının başarısızlığı, sınav sonuçları ile belgelendi (!). Çoğu kişi, özellikle yeni-liberaller, cemaatler ve safdiller bu sonuçlara sazan balığı gibi atladılar ve kamu eğitimini mahkum ettiler. Böylece kamusal’ın özel’e, bir başka deyişle piyasaya yenilgisini müjdelediler(!).
İLK VE ORTA EĞİTİM NEDEN GERİLEDİ?
Türkiye’de, 12 Eylül 1980’den sonra egemen olan yeni-liberal politikalarla devletin ekonomideki payı geriletildi. Kamu; sanayiden, enerjiden, tarımdan yavaş yavaş çekilmeye başladı. Son otuz yıldan beri uygulanan yeni-liberal politikaları, Adalet Kalkınma Partisi (AKP), hükümetleriyle doruk noktasına erişti. Devletin piyasada düzenleyici ve yönlendirici etkisi ortadan kalkınca, piyasanın her derde çare bulacağı kitlelere benimsetilmeye çalışıldı. Böyle oldu mu? Gelir dağılımının ne ölçüde bozulduğuna bakın! Türkiye’nin dış ve iç borçlarını gözlemleyin. Etnik ayrımcılığın yükselişini, cemaat ve tarikatların sivil toplum örgütü gibi benimsetilmesi çabalarını izleyin. Ancak kitlelerin mutlu olup olmadıklarını ve cepheleşmesini dikkate alın. Bütün bunlara karşılık, yeni-liberal politikalar izleyen hükümetler, bu bağlamda AKP devletin en önemli görevi olan kamusal eğitim ve sağlık görevlerini de savsakladı. Bu görevleri metalaştırdı, daha açıkçası paralı duruma getirilmesi doğrultusunda her şey AKP tarafından yapıldı. Eğitimde; ilköğretim öncesi dahil ilk, orta ve üniversite eğitiminde de özelleştirme konusunda epey yol alındı. Bu yetmedi. Milyonlarca genci eğitim kurumlarına hazırlayan bir “sınav endüstrisi” oluşturuldu. Özetle özel okullar, vakıf endüstrileri ile ”özel bir eğitim endüstrisi” yaratıldı.
Özel bir eğitim endüstrisinin yaratılması için kamu eğitiminin çökertilmesi gerekiyordu.
Ancak eğitimin özelleştirilmesinde iç dinamikler kadar, dış dinamiklerin de payı unutulmamalı. İç pazarımıza göz diken Batılı ülkeler, eğitim alanında da halkımızda var olan okuma isteğini de dikkate alacaklardı. Şimdi bütün okulların eğitim müfredatları Batı’ya bağlı. Bu yolla bir yandan da yeni-liberal politikalara bağlı insan gücü yetiştiriyorlar, bir yandan da kitap başta olmak üzere bilgi teknoloji ve ürünlerini Türkiye’ye pazarlıyorlar. Yetmedi, en iyi beyinlerimizi kendi ülkelerine çekmek için her türlü çaba içine giriyorlar.
EĞİTİM NASIL GERİLETİLDİ?
Kamu eğitim kurumları, birçok araç kullanılarak geriletildi. Bunları şöyle sıralayalım;
Birincisi, bütçeden eğitime ayrılan pay azaltıldı. Yapılan bu hesaplamaya göre, kamu orta kurumlarında devletin öğrenciye ayırdığı para 1900 TL’yi bulmuyor. Devletin harcamasına velilerin harcaması da eklenince 3000 TL’yi geçmiyor. Buna karşılık özel orta eğitim kurumlarında varlıklı ve üst-orta sınıfların ayırdığı payın en az 15 bin TL olduğu belirtiliyor. Bunun içinde özel ders ve dershane desteği yok. Kısaca fırsat eşitliği bozulmuş durumda.
İkincisi ise, kamu orta eğitim kurumlarında öğretmenlerin gelir durumu. Yeterince maaş alamayan öğretmenler ya özel dersler veriyorlar ya da işlerine yabancılaşıyorlar.
Sonuçta, öğrenciler arasında eşitsiz donanımdan ortaya çıkan haksız bir rekabet var. Bunlara ek olarak söylenecek başka bir konuda var. Son yıllarda ekonomik kriz ile özel eğitim kurumlarında öğrenci sayısında düşme olduğu söyleniyor. Bu nedenle, özel okullar, kamu okullarındaki başarılı öğrencileri son yıl kendi okullarına transfer ediyorlarmış. Başarı puanlarının yüksek olmasında bunun da payı olmuş!
Özetle Türkiye’de eğitim, özelleştirme doğrultusunda ilerlemiş, kamusal eğitim çökertilmiş durumdadır.