Zaman
Siz de benim gibi zamanlama ve dakikliğe önem verenlerden misiniz ya da bir zamanlar öyle miydiniz?
Şu anda öyle olanlara harika bir haberim var, evren sizi törpüleyecek ve gün gelecek pes edeceksiniz :)
Zaman nedir? Zamanı kim yaratmış ya da uydurmuş? Kutsal kitaplarda saat, dakika ya da saniyelerden bahsedilmiyor. Sadece gece ve gündüzden, onlardaki saklı mesajlardan bahsediliyor. Tam da düşündüğünüz gibi aslında zaman insanın icadı ve Einstein'ın dediği gibi göreceli. Onu nasıl tanımlayabilirsiniz? Yakınlarda tanıştığım bir guru şu soruyu sordu: "Kol saatinize bakın ve söyleyin iki saat mi daha uzun yoksa iki saniye mi?" elbette cevap belliydi.
Sonra devam etti "Kaynar su dolu bir tencerenin içinde iki saniye kalmak mı, yoksa çok sevdiğiniz ve uzun zamandır görmediğiniz bir dostunuzla iki saat konuşmak mı daha uzun?"
Eğer zaman da insanoğlunun pek çok icadı gibi geçersiz ve bir yanılsamaysa onu bu kadar önemsemek, kolumuzun, duvarımızın, masamızın vazgeçilmezi haline getirmek niye?
Neden bedenimizin kendi saatini uygulamasına izin vermiyoruz? Uzun zamandır kol saati takmıyorum (daha doğrusu eşimin hediye ettiği saati onun göreceği zamanlar takmam dışında takmıyorum) ve inanın bana şimdiye kadar hiçbir randevuma geç kalmadım. İlk başlarda alarmın sesinden hemen önce uyanıyordum zamanla tamamen bedenime güvenmeyi başardım. Eğer zamanın akışına bu kadar takılmasaydık, bilinmezlikte daha doğrusu sonsuzlukta yol alsaydık bizi gülümseten mutlu eden şeylere daha fazla zaman ayırıp, suratımızı asan durumları daha çabuk geride bırakmaz mıydık? mesai saatleri diye bir kavramın olmadığını düşünün mesela, ya da yaptıklarınızın kalitesinin ona kaç saat harcadığınızla ölçülmediğini...
İnsanoğlu kendi kendini hapsetmeye o kadar alışmış ki... Neden kendimizi hapsediyoruz? "Tüm suç egoda" dediğinizi duyar gibiyim, peki neden her seferinde egoya boyun eğiyoruz? Ego neden bizim kötülüğümüzü istiyor? Aslında ego haşin kahkahalarla bizim kötülüğümüzü isteyen bir cadı ya da simsiyah bir enerji bulutu değil. Unuttunuz mu hepimiz biriz ve bütünüz, bunun içinde egomuz da yer alıyor. Ve gerçekten onunla konuşmaya başladığımızda egonun aslında en derin korkularımızı örtmeye çalıştığını, onların şu ve ya bu şekilde dünyamıza girmesini engellemeye çalıştığını görüyoruz. "Senin düşüncelerin çok saçma bence yönetimle paylaşma" derken altyazıda "Rezil olmaktan, reddedilmekten korkuyorsun ben de bunu engellemeye çalışıyorum" geçiyor. İşte zaman da aslında mükemmeliyetçi olmaya çalışan kurallar ve
sınırlarla kendini güvene almaya çalışan parçamızın bir yansıması. O anki haleti ruhiyemize göre ya çok çabuk geçiyor ya da içimize fenalık getiriyor. Sabırsızsak geçmek günler geçmek bilmiyor, tam tadını çıkarmak isterken ise elimizden kayıp gidiyor.
İşte bu noktada başka bir soru kafama katılıyor, peki ya dileklerimizin zamanı nasıl belirleniyor? Çoğu kez melekler ve ruhsal rehberimden işittim zamansızlıkta aslında dilediğiniz anda dileğiniz gerçekleşiyor. Dileğiniz, sizin hazır olmanızı bekliyor. Onu ne kadar çok düşünür, takıntı haline getirirseniz sizden o kadar kaçıyor, tıpkı ikili ilişkilerdeki gibi, kim onu sürekli takip eden, telefonla rahatsız eden, sürekli karşısına çıkan birini ister ki zaten o kişilere sapık denmez mi? O halde dileklerimizin sapığı haline geldiğimizde onların bize gelmelerini nasıl bekleyebiliriz ki? Tek yaptığımız kendi kendimizin önünü tıkamak. Bu konunun bir diğer parçası da ilahi zamanlama, meleklere inandığımızı, onlarla çalıştığımızı söylüyoruz, Allah'ın sevgisiyle sarmalandığımıza bu muhteşem düzenin bir parçası
olduğumuza inanıyoruz. Herşeyin dengede ve düzende olduğunu biliyor, kendimizi akışa bırakmayı seçiyoruz. Derken dileklerimiz hemen olmadığında, çok istediğimiz birşeyin tarihi ötelendiğinde ya da iptal edildiğinde ise mızıkçı çocuklar gibi ağlamaya başlıyoruz. O an akış anlamını yitiriyor, ilahi düzen ve takdir-i ilahi de. Bir anda en doğruyu bizim bildiğimizi iddia ediyoruz içten içe, bu şimdi olmalıydı neden olmadı?! Oysa ki her iptal ve öteleme çok daha iyisinin, çok daha güzelinin gelmekte olduğunun müjdesi. Kendi yarattığımız zamanda kalıp, akışı gözden kaçırdığımız her an müjdelerimizi de uzaklaştırıyoruz kendimizden ve bunu fark edene kadar geceler, gündüzler ve ömürler geçiyor.
"İlahi zamanlama ve akışı tamamen kabul ediyorum. Attığım her adımın, kalbimden geçen tüm dileklerin, farkında olduğum ve olmadığım tüm ihtiyaçlarımın benim ve bütünün en yüksek hayrına olacak şekilde, gerçekleştiğini biliyorum. Kendimi ilahi düzenin engin akışına bırakıyorum. Bedenim, zihnim ve ruhum sevgili Allah'ın yüce ışığı ve sevgisiyle doluyor. Güvendeyim, huzurluyum ve mutluyum. Kaynakta tezahür eden tüm mucizeler, teker teker dünyamda gerçekleşiyor. Kalbimdeki sevinç yüzüme yansıyor, ışığım artıyor. Dünyamı sevgimle kucaklıyorum ve onu tamamen sahipleniyorum. Dünyam müjde ve mucizelerle doluyor, ışığım, sevgim ve inancımla mutluluğum katlanıyor."