İzmir Görünmüyor
Tıpkı insanlardaki gibi, şehirlerinde hafızaları vardır ve şehir hafızasının bir takım sorunlarını yok farz edip bu sorunları görmezden gelmesi, mevcut sorunları ağılaştırmaktan başka bir işe yaramamaktadır.
Dünyada göç alan tüm şehirler gibi İzmir’de, göçün getirdiği birçok kentleşme sorunuyla karşı karşıyadır. İzmirli için bu sorunların en büyük ve en önemlisi de hiç kuşku yoktur ki yaşanan kültürel erozyon ve kültür karmaşasıdır. Dikkatle bakıldığında, şehrimiz insanın kültür ve alışkanlıkları konusunda ne derece muhafazakâr olduğu hemen fark edilir. Bu sebepledir ki şehrimiz insanları modernleşme alanında dahi gelenekçi bir tutum içindedir. Emperyalizmin denize döküldüğü bu güzel şehrin, modernleşme ve batılı değerlere olan tutkusu ilk bakışta bir zıtlık gibi görünse de, aslında toplum bilimcilerin incelemesini gerektiren bir önem arz etmektedir.
Görünen o ki şehrimiz ve şehrimiz insanı, son zamanlarda yüreğinin derinliklerinde hissettiği kültür karmaşası karşısında küskünlük ve karamsarlık içine düşmüştür. Bu yüzdendir ki İzmir’in birçok ev ve iş yerinde, şehrimizin yüz ila kırk yıl öncesine ait fotoğrafları asılı durmaktadır. Lahmacun ile Pizzanın kılıç kuşandığı şehrin sokaklarında, Tatar ve Boşnak böreklerinin tebdil-i kıyafetle dolaşmaları, egenin incisinin günden güne kabuğuna çeken acı bir gerçektir. Her ne olursa olsun İzmir ve İzmirliler, kendilerini bu kargaşadan emin edecek, İzmir ve ege kültürünü kendi şehirlerinde misafir olmaktan kurtaracak her projeye ve o projenin hazırlayıcılarına, hilalin yıldıza, kırmızının beyaza sarılması gibi sarılacaktır. İzmirli için değerli olan değerin kendisidir. Bu şehrin insanı için demokrasi bir değer değil, değer olan demokrasidir. Bu sebepledir ki hoş görü dünyanın tüm şehirlerinden farklı olarak algılanır İzmir’de ve İzmirlilerin kalplerinde. Düşmana ilk kurşunu atanda, dostundan son kuruşunu esirgemeyende İzmirlidir. İzmirliler sadece Yunan işgaline kızmazlar, sokakların arabalarca işgaline, kaldırımların dükkânlar tarafından işgaline, Kemeraltı’nın seyyar satıcılar tarafından işgaline de kızarlar. Ayrıca İzmirliler, işgalden para kazanların yanında, işgalciden para kazanan belediyelerin aldıkları işgaliye parasını da içlerine sindiremezler. Çünkü İzmirli eşyanın tabiatına aykırı olarak kullanılmasını zulüm olarak görür bu yüzden zalimleri sevmez. İzmirliden başka hiç kimse simit’e neden gevrek dediğini, çekirdeği niçin çiğdem diye isimlendirildiğini bilemez. Baharı başlarken kutlayan orta Asya’daki kardeşlerinin tersine İzmirliler baharı, baharın sonunda “altı mayısta” kutlarlar çünkü sadece İzmirliler bir işi sonuna bakarak değerlendirirler. Her halde bu yüzden olacak ki kurtuluş savaşında İLK HEDEF gösterildikleri halde SAVAŞIN SONU da yine İzmir olmuştur. Kalesine yumuşak ve şefkatli manasına gelen kadife ismini veren yegâne şehirdir İzmir. Kendini kınayabilenlerin kenti olduğundan mıdır nedir bilinmez, İzmir noksanlıklarından ve eskimiş görünmekten hep utanmıştır ancak bugün öyle görünmekten de kendini kurtaramamıştır.
İzmir yeni bir mücadele vermek istiyor, onu yalnız Türkiye’de değil, yeryüzündeki tüm şehirlerden farklı yapan özelliklerini koruyup, egemen kılan bir mücadele… İzmir, medeniyet, hoşgörü ve sanatın üstün geldiği bir şehir olmak istiyor. Kadifekale’sini agora’sını, kemeraltını yeniden görebilmeyi ve gösterebilmeyi hayal ediyor. Kadim semti Eşrefpaşa’yı, modern yüzü Karşıyaka’yı, Alsancak ve kültür parkı yeniden İzmir’in anlamını yansıtan aynalar olarak görmenin sevincini yaşamayı arzuluyor…
İzmirli artık baktığında kendini gösteren bir ayna, bir şehir arıyor… İzmir görünmüyor…