Antalya Notları …

Efendim, bizim yazar çizer taifesi, biraz kurtlu olur. Şöyle 2–3 hafta birşeyler yazmazsak hemen sancılanırız. Biz de o cinsteniz, iznimizin bitmesini beklemeden klavyemizin başına oturup biriktirdiklerimizi kağıda dökmeye başladık. Rahmetli babacığımın hatırası, Antalya’nın Serik ilçesinde küçük bir yazlık evimiz var, ayıptır söylemesi... Şimdi “Vaaay, sen de mi beyaz Türkler’e karıştın” diye yaftalamayın bizi, yazlık dediysek denize bir buçuk kilometre mesafede, doksan metrekarelik bir fakirhaneden bahsediyoruz. Şu saat satışa çıksa, parasıyla bizim Zeytinlik Mahallesi’nden yüksek giriş bir daire almaya anca yeter! Epeydir işlerin yoğunluğu filan derken ihmal etmiştik, hem gideriz biraz Akdeniz havası alırız hem de evin kırık döküklerini toplarız niyetiyle tatil için oraya niyetlendik. İyi de oldu, Samsun’da doğru düzgün görüşemediğimiz pek çok eş – dost – akrabayı orada görme fırsatımız oldu. Yazlık evin olduğu sitenin adı, Samsunlular sitesi... Sakinlerin çoğunluğu da Samsunlu tanıdıklar. Misal, Çırakmanlı Alicanlar, Hüseyin Atilla hariç tam kadro oradaydı. Samsun’un renkli simalarından Yıldız Karagöz’le de orada hasret giderdik. Neyse yediğimiz içtiğimiz bizim olsun, gördüklerimizi anlatalım size:

ANTALYA’NIN ULAŞIM SORUNU SAMSUN’A BENZİYOR

Antalya, raylı sisteme bizden sonra başlayıp bizden önce bitirdi. Bizdekine göre şehrin çok daha merkezinden geçen Antalya’nın raylısı, benzer sorunları beraberinde getirmiş. Hani biz diyoruz ya, “Raylı Atakum’u ikiye böldü” diye, orada şehrin tam ortasını ikiye bölmüş. Dükkanlar dertli, karşıdan karşıya ekmek almak için geçmek zorlaşmış. Çocukların okullarına, ev hanımlarının pazarlara, cemaatin camiye, emeklinin kahveye gidiş gelişi için yürümeleri gereken güzergah uzamış. Ama asıl sorun, tıpkı bizdeki gibi dolmuşlar ve halk otobüsleri. Şoför esnafının tepkisinden korkan CHP’li yeni belediye uzun süre güzergâhlarla oynamamış. “Halkın ulaşım hakkını elinden alamayız, isteyen dolmuşa, isteyen otobüse, isteyen raylıya biner kardeşim” diye bakmışlar meseleye. Hani Samsun’daki populist muhalifler var ya, tıpkısının aynısı... Neticede, yüz milyonlarca Euro’ya mal olan Antalya’nın raylısı sinek avlamaya başlamış. Hiç abartmıyorum, duraklardaki güvenlikçiler telsizle anons geçiyormuş, “Merkez, bilmem ne durağında iki yolcu var. On dakikadır bekliyorlar, onları da dolmuşa kaptırmadan bir tren çıkartın buraya!” diye. Bugünlerde Samsun’un raylısı, üniversitenin tatilde olması nedeniyle en düşük yolcu rakamlarında, ama o bile Antalya’nın ulaştığı en iyi rakamları üçe katlıyor. Antalya Belediyesi de en sonunda pes etmiş olacak ki onlar da Samsun’dakine benzer bir programla dolmuş ve otobüs hatlarını yeniden düzenlemeye başlıyor. Mesafeler kısalmış, aktarmalar artmış, elektronik bilet kullanılmaya başlanmış. Bu sayede raylı sistem işletmesinde verimliliği yakalamayı hedefliyorlar. Peki, onların Samsun’a göre daha iyi yaptıkları hiçbir şey yok mu derseniz, elbette var. Onlar, bu tür uygulamalara girişmeden önce yoğun bir propaganda çalışması yapıyor. Amaçlarını anlatıyorlar, medya ve kamuoyu desteğini arkasına alıyorlar. Öteki kentlerin yaptıklarından örnekler veriyorlar. Kısacası bizimkiler doğru yolu çok önce bulmuşlar ve uygulamada gerekli cesareti de göstermişler; ama üslup farkı nedeniyle onların aksine hak ettikleri alkışı duyamıyorlar.

DUBLE YOLLAR

Ak Parti’yi yüzde elliye taşıyan en önemli icraatlardan birisi duble yol hamlesi, hiç şüphesiz... Hız sınırının da 110’a çıkması sayesinde yollar kaymak gibi akıyor. Lakin şurası bir gerçek ki yolların standartları, bölgeden bölgeye çok değişiyor. Geçen sene Trabzon’a gittiğimde, Karadeniz Sahil Yolu’nun kalite yönünden Samsun’un çevresindeki yollara oranla çok üst seviyede olduğunu görmüştüm. Bu yıl da bilhassa Konya ve Antalya çevresindeki yol standartının bizden iyi durumda olduğunu gördüm. Misal başkent Ankara çevresindeki karayollarının durumu da pek parlak değil. Galiba Ankara’da birileri, yolların yoğunluğuna göre değil, lobilerin gücüne göre yol yapıyor. Ne yazık ki Samsun, Karadeniz’i İç ve Batı Anadolu’ya bağlayan yolların kesiştiği yerde olmasına rağmen kapasite ve kalite yönünden istenen düzeyde değil.

TARIM VE PAZARCILIK

Antalya, gerçek bir tarım kenti. Bu yönüyle biraz Samsun’a benziyor asılında. Ancak, özellikle sulama imkânlarımızın bolluğu ve topraklarımızın verimliliği nedeniyle Samsun’un belli avantajları var. Buna karşın Samsun’da tarımın giderek gerilediği biliniyorken Antalya bu konuda gerçekten gelişiyor. Köy tabanlı olduğumuz için iyi kötü anlarız bu işten, Samsun’da besicilik bitiyor; tarım arazileri küçülüyor ve ekilen arazi süratle azalıyor. Buna karşın Antalya, kıyılarını turizme terkederken iç kesimlerinde alabildiğine tarımı ilerletmiş. Anladığım kadarıyla turizmin verdiği ön görü ile imar planlamalarını tamamlamışlar, tarıma ayrılan arazileri de korumayı başarmışlar. Bizdeki gibi aklına esen tarlasının ortasına kaçak ev konduramıyor oralarda. Diğer bir not, Samsun’da bir türlü düzen tutturulamayan pazar kültürünün orada dip diri yaşatılması.. Bizde hiçbir işi olmayan seyyar satıcılara emanet edilen pazarcılığı orada gerçekten köylüler yapıyor. Ürettiklerini getirip doğrudan satışa sunuyorlar. Aracı az, gelir doğrudan üreticiye gidiyor. Keşke Samsun’daki kentin değerini düşüren uyduruk semt pazarı kültürü yerine kentin birkaç noktası da doğrudan köylünün satış yaptığı “üretici satış merkezleri” oluşturulsa... Hem tüketen taze ve ekonomik ürün alır, hem de çiftçi – köylü aracıların elinden kurtarılmış olur.

ANTALYA’DA BİR MÜBADİL KASABASI: KADRİYE

Belek’i herkes bilir... Sadece Antalya’nın değil, dünyanın en önemli turizm merkezlerinden birisidir Belek. Bundan yarım asır evvel, Belek denen yer, içinde bir metrelik yılanların, bir vuruşta ağaç deviren domuzların, baş parmağım boyunda sivrisineklerin cirit attığı bir yerken turizmin nimetleriyle bir anda değişmiş... Kadriye, Belek denen yerin dört beş kilometre kadar içlerinde küçük bir köymüş o vakitler. 1924 mübadelesinde Girit’ten gelenler kurmuş bu köyü. Belek de bu köyün arazileri içinde en niteliksiz toprakların olduğu yermiş.  1970’lerde turizmciler ilk geldiklerinde yok pahasına satmış Kadriyeliler Belek sahillerini. Oteller birbiri ardına yükselip ortalığı Alman turistler basınca anlamışlar kandırıldıklarını. Daha sonra onlar da açmışlar gözleri, geriye kalan toprakları turizmin nimetlerine açmışlar. Onlar da para kazanmaya başlamışlar. Bugün Kadriye turistlere yönelik satış merkezleri, kafeler ve restoranlarla dolu bir turizm merkezi olmuş. Lakin ne yazık ki oralarda da mübadil kültürü olumsuz etkilenmiş. Girit’in güzelim ot yemeklerini yapan bir tek lokanta yok şimdi Kadriye’de. Ama yolunuz uğrarsa Adana ve Urfa mutfağının en güzide acılıları tatmadan geçmeyin. Samsun’da Antalya’dan daha iyi ne var diye sorarsanız, bizim lokantalarımız onlardan çok daha iyi...

 

 

 

 

Benzer Videolar