Bayram namazını İskeçe’de kılmaya ne dersiniz?
İbrahim SEMPEK, tertemiz bir “Rumeli delikanlısı”. Hem de üç göbek önce dedeleri Balkan suyu içtiği için kendisini Rumelili sayanlardan da değil... Bizim İbrahim, İskeçe’de doğmuş, orada büyümüş, yakınları hala orada oturan, tas tamam bir Rumelili!
İbrahim kardeşimiz, on gün evvel Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesinden doktorluk diplomasını aldı. Diploma sevincini de memleketinden gelen altmış beş Batı Trakyalı yakınıyla paylaştı.
İbrahim’i sadece mezuniyetinden dolayı değil; aynı zamanda sevincini paylaşmak için bin ikiyüz kilometre yol kat etmeyi göze alan, çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın erkek iki otobüs seveni olduğu için kutlamak lazım!
Bizler de bu vesile ile mübadele sonrası suyun öte yanında kalan hemşerilerimizle hasret giderme olanağı bulduk. Birlikte geçirdiğimiz iki gün boyunca, Batı Trakyalı soydaşlarımızla bol bol sohbet ettik, Balkanlar hakkındaki bilgi ve görgümüzü arttırdık.
Dünya hızla değişiyor. Bu değişimden Balkanlar ve dolayısıyla Batı Trakya da nasibini almış gibi görünüyor. Soydaşlarımızın anlattıklarından anlayabildiğim kadarıyla, bu değişim öylesine kuvvetli ki bizim ezberlerimizin çoğunu değiştirmemiz gerekecek.
Batı Trakya ve Balkan ülkelerine ilişkin meselelere en çok kafa yoran aydınlarımız için bile Batı Trakya denince sayabileceğimiz birkaç klişe cümle aklımıza gelir. Gelin bu klişe cümleleri sayalım, sonra da bu bölgedeki değişime ait gerçekleri anlatalım size:
Batı Trakya’da Türkler’e zulüm yapılıyor: Bundan on sene öncesine kadar doğruydu. Bugün Yunan hükümeti üslup değiştirmiştir. Camileri ve okulları kapatmanın, Türkçe’nin yasaklanmasının ve göçe zorlama politikalarının ters teptiğini anlamış görünüyorlar. Bunun yerine seçilmiş – atanmış imamlar, Alevi - Sünni ya da Pomak – Türk – Çingene gibi ayrımlarla toplumu bölme yöntemi tercih ediliyor.
Batı Trakya Türkleri Fakirliğe Terkedilmiş: Bu da on sene önce olsa doğruydu. Oysa geçimini tarım ve hayvancılıkla sağlayan Batı Trakyalı soydaşlar, Avrupa Birliği’nin sağladığı nimetler sayesinde gelir seviyesi yönünden bizim köylülerimize oranla çok daha iyi durumdalar. Bütün köy yolları asfalt, tütün çok iyi kazandırıyor. Oysa bakın bizim Devgeriş’e! Yolu yol değil, köylü para getirmediği için tütünü çoktan bırakmış, insanlar geçim derdinde.
Batı Trakya’da Seyahat Kısıtlaması Var: O eskidendi. Bilhassa kuzey taraftaki köylerde güvenlik gerekçesi öne sürülerek giriş çıkışlar sınırlanmıştı. Şimdi hepsi Avrupa Birliği vatandaşı olarak pasaportsuz kıtayı dolaşıyorlar. Üstelik Türk tarafı vize uygulamadığı için kolayca Türkiye’ye de gidip geliyorlar. Oysa biz, vize duvarına toslamış vaziyetteyiz.
Batı Trakya’da Eğitim Kısıtlaması Var: Şimdi tersine Yunan hükümeti, eğitim meselesini avucuna alıp Türk kökenlileri “iyi vatandaş” yapmaya çalışıyor. Azınlık okullarına Yunan hükümetince atanan seçme öğretmenler, istedikleri çizgide vatandaşlar üretmeye çalışıyor. Eskiden Türk gençleri, üniversite okumak için Türkiye’ye gelmek zorunda kalıyordu. Böylece Türkiye’ye gönüllü göç olacağı düşünülüyordu. Lakin, Türkiye’ye giden Batı Trakyalı Türk gençlerinin Yunan hükümetinin arzu etmediği bazı milliyetçi fikirlerle geri döndüklerini farketmiş olacaklar ki şimdi Atina ve Selanik’teki üniversitelerin kapıları ardına kadar Türk gençlerine açılmış durumunda.
Müslümanlık Üzerinde Baskı var: Şimdi baskıdan ziyade Müslümanlar üzerinde vesayet mücadelesi veren bir Yunan hükümetinden söz etmek mümkün. Atanmış müftüler ve imamlar vasıtasıyla yürütülüyor bu mücadele. Hükümetle bağlantılı atanmış Müftüyle temas halinde olan kesimler, bir hayli rahat hareket edebiliyorlar. Üstelik Yunan hükümetinin, müslüman azınlığa karşı “Siz Türkiye’de olduğundan daha özgürce dini yaşayabiliyorsunuz. Türkiye’de müslümanlara baskı yapılıyor” mealinden propaganda yürüttükleri anlaşılıyor.
Batı Trakya’da Birinci Dil Türkçe: Evet, bu doğru. Yunan kökenliler bile Türkçe biliyor. Ama artık Yunanca bilmeyen kimse kalmamış. Sokakta konuşulan ortak dil büyük ölçüde Yunanca olmuş. Üstelik Türkçe eskisi kadar önemli değil. Pomakça bazı bölgelerde Türkçe’nin önüne geçmiş durumda. Ana dile özgürlük vermek, bazı yerel dillerin önemini arttırmış.
Bu örnekleri arttırmak mümkün. Görülüyor ki Batı Trakya’da bıraktığımız soydaşlarımızın birlik ve bütünlüğünü muhafaza etmek, orada kültürlerini unutmadan yaşamalarını sağlamak adına yapılması gerekenleri birkez daha düşünmek gerekiyor.
Mesela Avrupa Birliği’ne “özerk faaliyet gösteren ruhban okulu” tavizi verilecekse, İskeçe ve Gümülcine’de seçilmiş müftüye bağlı imam hatip okulu açılmasını sağlamak lazım.
Atina’da camii yapılması önündeki engellerin kaldırılması da çok önemli. Çünkü iş icabı başkente giden Batı Trakyalı müslümanlar, ister istemez dinlerinden kopartılıyorlar.
Türk televizyoları ve Türk radyolarına da büyük görev düşüyor. Yayın politikalarını ayarlarken sadece Türkiye’den izlenmediklerini anlamaları lazım.
Sivil toplum örgütlerimiz de hem bölgeyle olan bağlarını sıklaştırmalı, hem de Türkiye’deki ucuz iç siyaset klasiklerinden kendilerini arındırarak çalışmalarını yürütmeli. Türkiye’de pek popüler olan “vatan, millet, sakarya” söylemlerinin Meriç’ten sonra karşılığı yok. Niyetimiz kimseyi kırmak değil; lakin değişen dünyada milliyetçiliğin kalitesini yükseltmek gerektiği de açık.
Milliyetçiliğin kalitesini arttırmaktan söz edince hatırlatmadan geçmeyelim: Samsun Mübadele Derneği, bu yıl Ramazan bayramında İskeçe ve Gümülcine’yi de kapsayan bir Yunanistan gezisi yapacak. Katılımcılar Bayram namazını İskeçe’de soydaşlarla birlikte kılıp daha sonra terk etmek zorunda kaldığımız köyleri ziyaret edecekler. Selanik’teki Atatürk Evini ziyaret de programda yer alıyor.
Kavala, Sarışaban, Drama, Kayalar, Gümülcine, İskeçe... Unuttunuz mu, bu kentler çok değil doksan sene önce aziz birer vatan parçasıydı. Eski vatan topraklarına bir ziyaret borcumuz yok mudur sizce?