Birisinden Birşey Ummak
Bir İngiliz edebiyatçı şöyle diyor; “Kendimi her zaman mutlu hissederim. Neden biliyor musunuz? Çünkü hiç kimseden bir şey ummam, Beklentiler daima yaralar. Hayat kısadır. Öyleyse hayatınızı sevin mutlu olun ve gülümsemeye devam edin”.
Evet. Bir insanın, başka birilerinden bir beklenti de olması ve beklediğini, ümit ettiğini bulamaması insanı bir hayal kırıklığı ve moral olarak bozukluğa uğramasına sebep olabiliyor. Bu durum kendisinden bir şey beklenen açısından da; aynı neticeyi ortaya çıkarabiliyor. Bir şey beklenen her zaman insan olmayabilir. Devlette olabilir. Bugün Türkiye’den çok şey beklenildiği gibi; fakat gerçekçi olmak lazımdır. Türkiye, ne zaman güçlense, ne zaman huzurlu, dinamik bir ortama girse Türkiye’yi rahat bırakmak istemeyenler olmuştur. Türkiye özellikle Balkan coğrafyasından ve siyasetinden 100 yıl evvel adeta bir bedenin ciğeri koparılırcasına, koparılmıştır. Ancak; zaman her şeyin merhemi olmuş, en büyük gücümüz sabır, bizi bugünlere getirmiştir. Evimde; hediye edilen bir CD var. Bu CD’ de Türk askerinin, Prizren’de karşılanması görüntüleri var. CD’yi her seyredişimde bir tuhaf oluyorum. Bu asker, bu bayrak, bu topraklara hiç yabancı değil işte Türkiye tam 100 yıl aradan sonra tekrar askeri ile bu topraklarda. Bankaları ile bu topraklarda, iş adamları ile bu topraklarda, alperenleri ile eğitimcileri ile bu topraklarda, sanki tohumla toprağın buluşması gibi, suyla oruç tutanın iftarda buluşması gibi, Ferhat ile Şirin’in buluşması gibi, buluşmalar yaşanıyor, Balkanlar’da.
ZAHMETSİZ RAHMET OLMAZ
Ancak buraları 100 yıl evvel bırakılan balkanlar gibi değil; Eve geri dönen büyük abi Türkiye; evin çok değiştiğini görüyor; sokaklar aynı, camiler aynı, hatta Mimar Sinan’ının köprüsü bile aynı ama insanlar çok değişmiş. Bu sebeple kendinden bir şey umulan büyük ağabey Türkiye’nin işi buralarda çok zor. Önemli değil yiğitlerin harmanlandığı âlemde biliriz ki; Zahmetsiz Rahmet Olmaz”.
Bu sebeple kendisinden çok şey umulan büyük abinin işi çok zor, mahcup olmaması lazım. Bunun için ağabeyin dikkatli olması gerektiği kadar, kendine yardımcı olmak isteyen, gönüllüleri de kol kanat germesi ve kucak açması gerekiyor. Halen bazı köşe başı tutan, monşerlerin dediği gibi “Biz devlet olarak bunları yapıyoruz, STK’ lara lüzum yok” zihniyeti ne bu çağa yakışır, ne de milleti ile son 10 yıldır barışmayı amaçlayan ve başaran devlete yakışır.
Bu sebeple kendinden çok şey umulan büyük ağabey sadece ben yaparım zihniyeti ile değil, hep beraber yapalım ve çalışalım zihniyeti ile tarihin omuzlarına yüklediği bu vazifenin ve sorumluluğun altından başarı ile kalkabilir. Tabi bu arada her şeyin varlık sebebi olan insanı unutmamak gerekir, insanı mutlu etmek, dünyanın en mukaddes vazifelerindendir. Bu insan hangi ırktan, hangi dinden olursa olsun, “Yaratılanı sev yaratandan ötürü” düsturu gereği kucağımızı ve yüreğimizi herkese açmalıyız. Bunun için; konuşmadan önce dinlemeyi, harcamadan önce kazanmayı, dua etmeden önce bağışlamayı, incitmeden evvel hissetmeyi, nefret etmeden önce sevmeyi, vazgeçmeden evvel gayret göstermeyi ve çevremizdekilere el uzatmayı kendimize şiar edinmeliyiz.
İşte hakikat ve hayatın sırrı burada gizlidir. Hayatı yaşamak, hayattan mutlu olmak ve hayatı hissetmek budur. Unutmayalım ki “TESTİNİN İÇİNDE NE VARSA DIŞINIDA O SIZAR”.
Ancak; biz yinede her şeyi yaratan ve kuşatan güç ve kudret sahibi Allah’tan, onun sonsuz hazinesinden ve yardımından hayatımızın son nefesine kadar ummaya devam edelim. Dualarımızı eksik eylemeyelim. Hayatımızın, her anında ve her yerde Allah bize yeter diyelim ve eğer başımıza büyük bir dert ve sıkıntı gelirse benim büyük bir derdim var demeyelim. Dertlerimize düşmanlarımıza ve sıkıntılarımıza dönüp, benim senden büyük Allah’ım var diyelim.
Av. Murat UNGANER