Demokrasi serüveni ve Demokrasinin Bizcesi -1
Değerli dostlar bu ve bundan sonraki yazılarımda, yeni anayasa arayışları için, düşüncelerimi ve hissiyatımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Şimdiye kadar gelen genç Türkiye Cumhuriyeti’nde var olan anayasalar ve buna bina edilen sistemler, farklı kültürlerin etkisinde yapılmış yasa ve kurallarla oluşturulmuş sistemler olarak karşımıza çıkmıştır. Bundan böyle kendimize ve kendi kültür, anane, gelenek ve göreneklerimize, milli ve manevi değerlerimize önem veren, tarihi ve kültürel yaşama biçimimize uygun, bizi biz yapan değerleri öne çıkaran bir anayasa kurgulanması zamanının geldiğine inanıyorum.
Bu yazı dizisinde şimdiye kadar yaşamış değişik toplumların demokrasi kavramına bakışlarını, kendi kültür ve değerleri içinde demokrasi uygulamalarını sizlerle paylaşacağım. Bu türlü uygulamalardan ders çıkarıp yeni ve orijinal bir anayasa yapılması yolunda isteklerim olacak. Yeni anayasanın oluşturulmasında anayasanın ve demokrasinin “bizcesi” hakkında da fikirlerimi beyan etmek istiyorum. Anayasamızın bizcesine geçmeden önce demokrasi serüveni içerisinde karşılaştığımız yönetim biçimlerinden birkaçına değinip, öncelikle bu temel yönetim biçimleri hakkında kısa bilgiler vererek sözlerime başlıyorum.
MUTLAKİYET
Bir kişinin sınırsız yetkilerle donatılmış olarak, tek başına devleti yönetme şeklidir. Her türlü istibdat da, baskıya, kişisel su istimallere açık bir yönetim biçimidir. Günümüz modern toplumlarında, mutlakıyet ’in hâkim olduğu bir yönetim biçimi benimsenmiyor. Çünkü kişiler hatadan ve kusurdan hali olamazlar. Peygamberler müstesna hiç kimse mükemmel değildir. Peygamberler de yönetimde istişare yolunu bizzat fiilleriyle göstermişlerdir. Peygamber Efendimiz (S.A.V) ashabının görüşüne önem verir, ashabıyla istişare eder ve istişareyi bir sünnet olarak bilfiil gösterirdi. Meselâ; Bedir Savaşı’na başlarken, Uhud Savaşı’na karar verirken, Hendek Savaşı’nda savaşın şekli ile ilgili olarak ashabı ile istişare etmiş ve ashabının görüşünü benimseyerek uygulamaya koymuş, böylece istişare ettiğimiz kişinin görüşlerini benimsemenin ve buna göre uygulama yapmanın sünnet olduğunu göstermiştir. Keza Kur’ân da istişareyi emretmiştir: “İşlerde onlarla istişare et.” buyuran Kur’ân, Şura’yı isim olarak alan bir diğer surenin bir ayetinde ise istişareyi teşvik etmiştir: “Onların aralarındaki işleri istişare iledir.”der. Öyleyse çok çetrefilli dünya işlerini ve problemlerini çözmenin, muhtelif uzmanlar ve tecrübeler gerektirdiği devlet yönetiminde tek kişinin görüşlerinin çok kişinin görüşlerine nispetle isabetten yoksun olacağı açıktır. Osmanlı Devleti şekil olarak mutlakıyet idiyse de, daha başta Şeyhülislâmlık makamı ihdas edilmiş ve altı yüz yıl boyunca padişahlar bu makamdan fetva ve görüş almadan her hangi bir konuda karar vermemişlerdir. Ayrıca önemli devlet işlerini de divanı toplayarak, divanın kararlarıyla yürütmüşlerdir.
MEŞRUTİYET
Kelime olarak, anayasalı sistem demektir. Bu sistemde meclis atama ile değil, seçimle belirlenir, yönetim seçimle kurulur ve anayasa yapma ve yasama yetkisini meclis elinde bulundurur. İstişare esasına dayandığından, Günümüz modern toplumlarının tasvip ettiği bir sistemdir. Meşrutiyet-i meşrua, halkın hür iradesi ile oluşan, hile ve dolaplarla kurulmuş olmayan, meşru meclise dayalı yönetim biçimidir.
CUMHURİYET
Cumhuriyet’e gelince; Cumhur kelime olarak, halk, ahali, umum topluluk, kalabalık, ekseriyet, millet çoğunluğu demektir. Cumhurî, halka ait, milletin çoğunluğuyla ilgili olan anlamındadır. Cumhuriyet, milletin egemen olduğu yönetim biçimi demektir. Terim olarak ise Cumhuriyet, seçimle kurulan, gücünü milletten alan, adalet ve hukukun üstünlüğünü, temel hak ve hürriyetleri sağlamayı esas alan idare şeklidir. Bu tanımı, aynıyla demokrasi için de yapmak mümkündür. Tek fark kelime köklerindedir. Yani Arapça kökenli olan ve yukarıda tanımını verdiğimiz Cumhuriyet kelimesi, Yunanca kökenli olan “Demokrasi” kelimesi ile aynı anlamdadır. Bu tanımlamaya uygun olmak şartıyla cumhuriyet sistemi veya demokratik parlamenter sistem 21.yy dünyasında tüm ülkelerin tasvip ettiği bir sistemdir. Bu sistem aslında sahip olduğumuz milli ve manevi değerlerimiz açısından da tasvip edilen bir sistem olarak Cumhuriyet’i “manasız isim ve resimden ibaret olmamak” kaydıyla savunmuştur. Ancak asrımızda her yönetim biçiminin kendisini halktan gösterme çabası ile adına Cumhuriyet denmesi bir moda hâline gelmiş ve Cumhuriyet kelimesi anlam kayması yaşayarak her türlü baskıcı rejimlere ad olmuştur. Bunu kastetmiyoruz ve tasvip etmiyoruz. Cumhuriyet adı altında her türlü baskıcılığa, keyfîliklere ve dinsizliklere sürekli biçimde şahit olunduğundan, mevcut Cumhuriyet uygulaması mutlak baskıcı rejime ‘cumhuriyet’ ismini vermekle, geriye dönüşü rejim altına almakla, mutlak sefahate ‘medeniyet’ ismi vermekle, zorlayıcı ve keyfi uygulamalara ‘kanun’ ismini takmakla hem halkı iğfal, hem hükümeti işgal, hem herkesi perişan ederek, milli ve manevi değerlerimize ve millete, vatana yabancılar hesabına darbeler vuruluyor.