“Geçiş dönemi bitti, ülke şimdi AB’deki yerini bulmalı”
Demokrasiye geçişin üç dönemden oluştuğunu, bunlardan ikisini Bulgaristan’ın başarılı bir şekilde atlattığını, fakat üçüncüsünde fiyasko yaşadığını belirtti. Şuanda Balkan Siyasi Kulübü Başkanı olan Jelev, tüm Balkan ülkelerinin AB üyesi olması gerektiğini savunuyor.
Dr. Jelev, Todor Jivkov’un düştüğü haberini nasıl ve nerde aldınız?
Sofya’daydım. 10 Kasım’da arkadaşım Nikolay Gençev ile görüşmeyi planlıyordum. Kendisi benim 1989 öncesi en büyük dostumdu. Tam Rus Kilisesi’nin yanından geçiyordum ki, birinin bana seslendiğini duydum.Baktım, tanıdığım Nikola Raçev ‘Bak sana çok büyük bir haber ileteyim. Jivkov tüm parti ve devlet kademelerinden indirildi’ dedi. Tabi ben onun şaka yaptığını zannettim. Saat 11 civarıydı. ‘Radyoda akşam 18.00’da söyleyecekler haberi’ dedi.
Üniversitede Tarih Fakültesi Dekanı Nikolay Gençev’e aldığım haberi anlattım. Kendisi de fakültedeki birçok kişi ile bu haberi paylaşmış. Her saat başında baktım koridorlarda stresli bir kaçışma var. Herkes haberin radyoda söylenmesini bekliyordu. Ve saat 18.00 olunca şu andaki rektörlük binasının altındaki ‘Yaytseto’ restoranında radyodan Jivkov’un düştüğünü duyduk. Sloganlar atıldı, özgürlük marşları söylendi.
20 yıl içindeki değişimi ve ülkenin komünizmden demokrasiye geçiş dönemini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu konuda Bulgaristan’ın en büyük hatası ve en büyük başarısı ne idi?
Genel olarak geçiş dönemini başarılı buluyorum. Bunun en büyük ispatı da Bulgaristan’ın, İkinci Dünya Savaşın’dan sonra en büyük kıtasal organizasyonu olan Avrupa Konseyi’ne tam üye olması, NATO’ya dahil edilmesi ve de Avrupa Birliği (AB) üyeliğine kabul edilmesidir. Bunlar bir ülkeye hatır için verilmiyor. Belirli kriterleri ve koşulları yerine getirdikten sonra üyelik mümkün oluyor. Bu bakımdan benim için geçiş dönemi sayfası genel itibarıyla başarılı bir şekilde kapanmıştır. Tabi ki, geçilen yol için birçok eleştiri yapılabilir. Totaliter rejimin düşmesinden sonra başlangıç dönemi başarılı dönemiydi. 1992 yılının sonuna kadar bizi Orta Avrupa üçlüsü olan Polonya, Macaristan ve Çekoslavakya devletlerinden ayırmıyorlardı. Maalesef 1992 sonunda Filip Dimitrov hükümetinin, seçimi kazanmasına rağmen kabinenin iktidardan düşmesiyle geçiş dönemi büyük bir darbe aldı.
Dönemin en büyük hayal kırıklığı 1992’de mi yaşandı?
Totaliter rejimden demokrasiye geçiş dönemi 3 aşamadan oluşuyor. İlk aşama komünizmi temelden yıkmaktı. Bunu başardık. Burada anahtar kelime “özgürlük” oldu. İnsan haklarını iade ederek onları kısıtlayan tüm siyasi kararlar iptal edildi. İkinci aşama yeni demokrasi değerlerini ve Anayasa’yı oluşturmaktı. Burada anahtar kelime “demokrasidir”. Bunu zor da olsa başardık diyebiliriz. Geçiş döneminin üçüncü aşaması ekonomik reformları kapsıyordu. Burada başarısızlık yaşadık. İnsanların tarım arazilerini geri iade etmek, özelleştirme ve ekonomiyi yeniden yapılandırma konularında gerekeni yapamadık. Filip Dimitrov’un kabinesinin istifasından sonra Bulgaristan, hızlı ekonomik reform yapılması gereken dönemde, paha biçilmez 4 yıl kaybetti. Bunlardan iki yıl Berov’un hükümeti zamanındaydı. Ne SDS, ne de BSP özelleştirme için kanun kabul etmek istiyordu. Çünkü çıkar hesapları yapılıyordu. İki yıl da ülke Jan Videnov döneminde kaybetti. Bu hükümet ileriye gitmek istemiyor, hatta birçok şeyleri geri döndürmek niyetini taşıyordu. Böylece en değerli zaman diliminde Bulgaristan 4 yılını değerlendiremedi. Bu 4 yıl içinde birçok fabrika soyuldu, maddi kaynaklar çarçur edildi. Bunun daha ötesinde halkın moral kaynakları da israf edildi. Reform ve demokrasiye inanç büyük ölçüde kayboldu.
90’li yılların başında ‘Siyasete dürüst bir insan gibi girdim, siyesetten dürüst olarak çıkmak istiyorum’ sözlerini sarf etmiştiniz. Bu moral düşüncenizden dolayı mı 1997’den sonra aktif bir şekilde siyasette yer almadınız?
Bu, siyasete devam etmememin sadece bir nedeydi. Benim cumhurbaşkanı olduğum dönemin sonunda tüm kusurları ve zaaflarıyla birlikte ülkenin artık geçiş dönemin sonuna geldiği anlaşılıyordu. Siyaset hayatında ise rutin gelişmelerin başladığı bir dönemdi. Bu zaman artık her şeyin belli olduğu tipik siyasi konumlandırma ve görüşlerin boy gösterdiği bir periyottu. Benim ilgimi bu tür bir siyaset çekmiyor. Ben toplumsal ve siyasi sistemlerin yıkılış ve çöküşünden sonra yeni bir sistemin kuruluşuna katılmayı seviyorum, çünkü değişim büyük gayret ve mücadele gerektiriyor. Diğeri ise çizilmiş belli yolun takibinden başka bir şey değil.
Eskiden parti, azınlıkları “gelişmiş sosyalizme dahil edilme” politikasını güdüyordu. Günümüzde devletin azınlıklara karşı nasıl bir politika izlemesi gerekiyor?
İnsanlık haklarını, vatandaşlık özgürlüğünü gözetmesi, kısacası normal bir vatandaş gibi bakması lazım. Onlar için de Bulgaristan vatandır. İnsan kendinin nerede doğacağına karar veremiyor. Bu yüzden bizim zamanındaki milliyetçileri aptal olarak değerlendirmekten başka bir şey diyemiyorum. Onlar, Türklerin isim değiştirme kampanyasının kararını alırken tüm dünyada insan hakları ve özgürlükler gündemdeydi. Yani can alıcı konu buydu. Bizde olaylar buna rağmen gelişti. Dünyanın tepkisini çektik.
1982’de komunizm ve nazi propagandası arasında kurduğu paralellik ile göze çarpan “Faşizm” kitabınız yayınlandı. Eğer şimdi geçiş dönemi için bir kitap
yazsanız adını ne koyardınız?
10 yıl önce buna benzer bir soruyla yine karşılaşmıştım. 1988’de bir makalem vardı ‘Kultura’ gazetesinde. Adı da “Entelijansın büyük zamanı” idi. 10 yıl önceki bir gazeteci bana eğer yine aynı yazıyı yazmaya kalksanız nasıl başlık atardınız demişti. Ben de “Mutraların (mafya babalarının) büyük zamanı” diye cevap vermiştim.
Şimdi ne kadar politikayı takip ediyorsunuz?
Çoğu defa bana politikayla niye ilgilenmiyorsun diye soruyorlar. Ben bu konuda bir düzeltme yapmak isityorum. Ben iktidar siyasetinde yer almıyorum, fakat siyaset dışında sayılmam. Mesela ben Balkan Siyasi Kulübü’nün başındayım. Bu kuruluş Balkanlardaki bölgesel problemlerin çözümüyle ilgileniyor. Bu parekselans bir siyasettir. Bunun için ben Balkanların başkanıyım (gülüyor). Şaka tabi ki.
Parlamentodan ilk Cumhurbaşkanı seçildiniz. Daha sonra demokratik seçimlerde görevi kazandınız. Cumhurbaşkanı adayı olmayı istemediğiniz doğru mu?
Evet, öyleydi. Komünistler Büyük Halk Meclisi seçimlerini kazanmıştı. Bu da onların kanun yetkisini elinde bulundurmaları ve kendi hükümetlerini kurma imkanı demekti. Onlara, toplam 400 milletvekilliden bizim 144 kişimiz olduğunu ve büyük bir muhalefet grubu olduğumuzu söyledik.
Biz olmadan büyük kararları almanız imkansız diye belirterek iktidardan cumhurbaşkanı koltuğunun muhalefete verilmesi gerektiğini aktardık. Onlar rıza gösterince ben, bizim adayın Prof.Petır Dertliev olmasını istedim, fakat o, birkaç hata yaptı. Eski komünistlere karşı radikal konuşmalarda bulunmakla kalmadı sağcıları da diken üstüne bırakan ‘Bir gün ülkeyi sosyal-demokratlar yönetecek’ cümlesini sarfetti. Şimdi biz bir koalisyonuz. Bu şekilde konuşmak için daha erkendi, çünkü daha karşımızda Komünizmin kalesi duruyordu.
Sonra sizi mi aday gösterdiler?
Beş tane oylama sonucunda o, muhalefetin bile tamamen oylarını alamadı. O dönemde ben koalisyonun Koordinasyon Kurulu Başkanı ve SDS parlamenter grubu başkanıydım. Bana, meclis etrafında bir sürü genç insanın miting yaptığını ve eğer şimdi kazanamasak ülkedeki aydınlar, üniversite öğrencileri ve demokrasi sempatizaların bize arkalarını döneceklerini söylediler. Bu yüzden benim aday olmamı istediler.. Ben toplantıda SDS’nin dağılmasından korktuğumu söylememe rağmen argümanlarımı kabul edilmedi ve benim cumhurbaşkanı adayı olmadığım takdirde hesaplarımızın kapanacağını ve her şeyi kaybedeceğimizi savundular. Böylece adaylığı kabul etmek zorunda kaldım.
Bulgaristan şuana kadar farklı renkli parti ve koalsiyonlardan yönetildi. Farklı politkalar sunuldu insanlara. Bundan sonra AB’deki Bulgarsitan’ın yolu ne olmalı?
Bundan sonra ülke Avrupa Birliği ekonomi, siyaset ve kültür hayatındaki mevkisini bulması lazım. Bu mevkiyle ülke sadece formal olarak AB üyesi sınrılarını aşarak kendi yerini savunması gerekiyor. Bir turizm sektöründe çok şeyler yapılabilir. Bulgaristan bu konuda çok verimlidir. Karadeniz sahili, dağlar, mineral sular ve iklim şartları mesela bir SPA turizm için harikadır. Ülke, altyapısını geliştirdikten sonra kültür turizmi de gelecek vaat ediyor.
Geçenlerde Başbakan Boyko Borisov, Yunan Başbakanı Papandreou’la görüşmesinde Balkanlardaki sorunlar tüm Balkan ülkelerin AB’ye girmesiyle çözüleceğini söyledi. Türkiye Başbakanı’da Papandreou’ya gönderdiği sıcak mektubu da yankı buldu. Siz, Balkan Siyasi Kulübün kurulmasının başından beri bu ülkelerin AB üyeliğini destekliyorsunuz. Balkanlardaki sorunlar ancak o zaman mı çözülecek?
O zaman en azından büyük sorunlar, ağır problemler kalmayacak Balkanlarda. Tabi, problem hiçbir zaman bitmeyecek. Problem sadece mezarlıkta yok.
Bulgaristan halkının sizi hangi yönünüzle daha çok anmasını isterdiniz?
Bu en az düşündüğüm meselelerden biri doğrusu. Tarihe şahitlik eden insanların bizleri dürüst ve doğru bir şahsiyet olarak hatırlamaları benim için yeter. Kimseye izah edemeyeceğim mal varlığımın olmaması buna bence yeterli kanıttır. Benim siyeset arenasından ön kapıdan çıktığım bilinsin. Çünkü siyasetten birkaç kapıdan çıkılır. Birincisi resmi kapıdır. Buradan gururla yüzün kızarmadan çıkabilirsin. Diğeri arka kapıdır. Buradan insanlardan gizlenerek, utanarak çıkılır. Size siyaset kapısının çıkışında Azrail ile görüşme de ayarlayabilirler. Bu da az rastlanan bir vaka değil. Siyasetten ak yüzle, ön kapıdan çıkmak benim için yeterlidir.
Beynur Süleyman,Sofya
Jelyu Jelev kimdir?
Jelyu Jelev 3 Mart 1935’de Şumen’e bağlı Veselinovo köyünde doğdu. 1958’de Sofya Üniversitesi felsefe bölümünden mezun oldu. 1965’de Lenin ve Marksizmi eleştiri yazıları için partiden ihraç edilmiş, daha sonra Sofya’dan da sürgün edilerek doktora tezinin savunmasına izin verilmemişti. 1967 yılında “Faşizm” kitabını yazmasına rağmen, eser ancak 1982’da yayınlandı. Kitabın faşizm ile komunizm arasında benzerliği açıkladığını anlayan parti yetkilileri kitabın tirajını satış yerlerinden çekerler, fakat 6 bin eser o zamana kadar satılmıştır. Felsefe doktoru olarak ontoloji(varlığın ne olduğunu anlamakla ilgili disiplin) ile ilgileniyor.
Jelev 1988’de felsefe doktoru oldu. Aynı yıl değişim kulübü kurdu. Komünizm partisin isim değiştirme kampanyasına karşı deklerasyon yayınladı. 1990’da parlamentodan cumhurbaşkanı seçildi, 1992’de demokratik yolla seçilen ilk Cumhurbaşkanı oldu. 1996’ya kadar bu görevde kaldı. Jelev 2003’de Balkanların eski devlet bakanların üyesi olduğu Balkanlar Siyasi Kulübü’nü kurdu ve başkanı oldu. Jelev, Türklerle birlikte büyüdü. Köyündeki Türklerin 50’li yıllardaki göç hatırasını unutumadağını bir çok defa ifade etmiştir. Evli ve hayatta olan bir kızı var. İkinci kızı 1993’de intihar ett. Rusça ve Fransızca konuşmaktadır.