TGS İzmir Şubesi Başkanı Hüner: “Türkiye sansür utancından kurtulmalı…”
İZMİR- Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Halil İbrahim Hüner, Türk basınında sansüre ilk direnişin 106. yıldönümünde, siyasi iktidarın kanunlardan güç alarak uyguladıgı sansür ile medya patronları üzerinde oluşturdukları baskıya, "yandaş medya", "havuz medyası" oluşturma ve kendi çıkarlarına hızmet eden otosansüre karşı büyük bir mücadele gücüne gereksinim oldugunu bildirdı.
Hüner, yaptığı yazılı açıklamada, kaygıyla izlenilen günümüz koşullarında sansür ve otosansüre karşı mücadelenin, meslek ilkelerine sahip çıkan gazeteciler ile onların temsilcileri olan gazeteci cemiyetleri ve Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) tarafından yüreklice yürütüldüğünü belirtti.
Hüner, şunları kaydetti:
'' Baskı, tehdit ve şantajlarla susturulmuş medya sahipleri çaresizce kaderini beklerken; siyasi iktidara yandaşlık yapan diğer bir grup medya sahibi ise, kamuoyunu kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirme misyonunu sürdürmektedir.
Türkiye'de devlet- medya ilişkileri alanında, Türk Ceza Kanunu (TCK) ve Terörle Mücadele Kanunu'ndan (TMK) kaynaklanan ciddi sorunlar bulunmaktadır. TCK'da basın ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan 27 hüküm bulunmaktadır. Özellikle 'hakaret' başlıklı 125., 'gizliliğin ihlali' başlıklı 285. ve 'adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs' başlıklı 288. maddeler, gazeteciler hakkında mahkumiyet kararları verilmesinde ilk sırayı almaktadır. TMK da da gazeteciler aleyhine yoğun olarak kullanılan maddeler bulunmaktadır.
Sansüre direnişin 106. yıldönümünde, 2009 yılından bu yana 250 gazeteci cezaevlerine girip-çıktığını, bu gazeteciler hakkında açılan davaların sürdüğünü görüyoruz. Bu giriş-çıkışlar, tahliyeler ülkemizde basın özgürlüğünün sağlandığı anlamına gelmiyor. Anılan davalara ek olarak gazeteci ve yazarlar hakkında açılmış bulunan binlerce dava basın özgürlüğünün hangi düzeyde olduğunun kanıtıdır. Gazeteciler için onur nişanı olan fikir suçlarından verilen cezalar, siyasi iktidarın utanç belgesi olarak sallanmaktadır.
Mevcut kanunlar yürürlükte kaldığı sürece , gazetecilerin ceza almaması mümkün değildir. Sorun meslek ilkelerine uygun olarak görevlerini yapan gazetecilerde değil, kanun hükümlerindedir. Türkiye, bu kanunlarla, mesleğini iyi yaptığı için gazetecileri cezalandıran bir ülke konumuna gelmiştir. Türkiye, bu utançtan bir an önce kurtulmalıdır.
Basın özgürlüğünün bir başka yönü, basın emekçileri ile medya sahipleri arasındaki ilişkiler düzeyinde kendini göstermektedir. Basın ve ifade özgürlüğü, editoryal bağımsızlıktan ayrı düşünülemez. Editoryal bağımsızlık ise basın emekçilerinin, medya sahiplerinin baskı ve sansür uygulamalarına karşı korunmasıyla olanaklıdır. Gerek medya sahiplerini, gerekse siyasi iktidarı, 'kendine demokrat' tavırlarından vazgeçmeye , diktatörlük eğilimlerine hizmet etmek yerinegerçek ve mutlak anlamda demokratik yaşamın oluşturulmasına katkı sağlayacak bir düşünce ve davranış değişikliğine girmeye çağırıyoruz.
Sansüre direnişin 106. yıldönümünde, işçi sınıfının bir parçası olan basın emekçilerinin, aynı sorumluluk bilinciyle Türkiye Gazeteciler Sendikası çatısı altında örgütlenmelerini yaygınlaştırmaları; medya sahiplerinin demokrasinin gereklerine uygun hareket etme ve sendikal haklara saygı duyma sürecini hızlandıracaktır.
Sansüre ve otosansüre karşı mücadele etme cesaretine sahip tüm basın emekçilerinin, sendikal örgütlenmeye katılma cesaretini de gösterebileceklerine inanıyoruz.''