DOLAR 35,2068 0.3%
EURO 36,7672 0.92%
ALTIN 2.968,331,32
BITCOIN 34546755.12609%
İzmir
16°

HAFİF YAĞMUR

SABAHA KALAN SÜRE

Rafet Ulutürk

Rafet Ulutürk

17 Ekim 2024 Perşembe

    Türkiye’den Bulgaristan’a Oy Yok:Seçilme Hakkımızı Verene Kadar…

    Türkiye’den Bulgaristan’a Oy Yok:Seçilme Hakkımızı Verene Kadar…
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL


    Siyasette Söz Hakkı mı, Sözde Temsil mi?

    Demokrasi denince akla özgürlük, eşitlik ve katılım hakkı gelir. Ancak, Türkiye’de yaşayan Bulgaristanlı çifte vatandaşlar için bu kavramlar ne yazık ki tam anlamıyla gerçekleşmiyor. Bulgaristan partilerine oy kullanıyoruz, ama bu oylar gerçekten bizi temsil ediyor mu? Asıl soru burada yatıyor: Seçilme hakkımız olmadan, oy kullanmanın ne kadar bir anlamı var?

    Bulgaristan’ın siyasi yapısında oy vermek, yüzeyde bir katılım hissi sağlıyor olabilir. Fakat bu oyların gerçekten bizim çıkarlarımızı savunan kişilere gidip gitmediği büyük bir soru işareti. Seçilebilmek, kendi temsilcimizi oluşturabilmek; işte demokrasinin gerçek anlamı bu. Aksi takdirde, başkalarının belirlediği sınırlar içinde oyun oynayan figüranlardan öteye geçemeyiz.

    Seçme ve seçilme hakkı, bir toplumun kendisini özgürce ifade edebilmesinin en önemli aracıdır. Ancak, Türkiye’de yaşayan Bulgaristan vatandaşları olarak biz sadece oy veriyor, ama kendi kaderimizi tayin edemiyoruz. Kendi çıkarlarımızı, sorunlarımızı ve beklentilerimizi savunacak bir aday çıkarmak bir hayal mi olmalı? Oysa bu, demokrasinin olmazsa olmazıdır.
    Bu seçimlerde de hükümet çıkmayacak gibi görünüyor ve tekrar Mart 2025 seçimleri yaklaşıyor ve bu duruma bir dur demek bizim elimizde. Bu yüzden, bu seçimlerde oy kullanmama çağrısı yapmak bir boykot değil, bir uyanıştır.
    Sesimizin, sorunlarımızın duyulmadığı bir siyasal yapıya katkıda bulunmak yerine, kendi haklarımızı savunmayı vaat eden partilere yönelmeliyiz. Bu, sadece oy vermekle kalmayıp aynı zamanda aktif bir şekilde siyasette söz sahibi olma talebidir. Türkiye’den de artık Milletvekili seçilmesini talep ediyor ve istiyoruz.

    Artık sadece oy vermek değil, gerçek anlamda temsil edilmek istiyoruz. Bu hak mücadelesi, yalnızca bireysel bir çıkarın ötesinde, toplumsal bir sorunun çözümüne yönelik bir adım olmalıdır. Çocuklarımızın ve geleceğimizin hakkını savunacak bir siyasal yapı için, Mart 2025’te yapılacak yine erken genel seçimlerde sesimizi duyuralım. Bizim oyumuz sadece bir sayı değil; temsil hakkımızdır.
    Gelin bu süreçte haklarımızı birlikte savunalım ve Türkiye’deki Bulgaristan vatandaşları olarak, hak ettiğimiz gerçek demokrasiyi talep edelim.

    Türkiye’de hep oy verdik ama seçilme konusunu parlamentoya taşımadınız. Biz artık kendi aramızdan temsilciler görmek istiyoruz. Seçilenlerin hepsi aynı. Türkçe ile ilgili, vakıf mallarımızı savunacak kimse yok; halkımızın çıkarlarını düşünen yok. Türkiye’den çıkan 9 milletvekilinden yine ses duyamadık. Artık yeter, bu seçim protesto seçimi olsun oya gitmeyerek partilere bir cevap olsun.

    Bu nedenle, artık sesimizi yükseltme ve haklarımızı talep etme zamanı. Oy vermekle kalmayıp, kendimizi temsil edecek gerçek adaylar için mücadele etmeliyiz. Haklarımızı savunmak, geleceğimizi inşa etmek için birlikte hareket etmenin tam zamanı!

    Rafet ULUTÜRK

    Devamını Oku

    Bulgaristan seyahatinden

    Bulgaristan seyahatinden
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Bulgaristan’da yaşayan Bulgaristanlı vatandaşlarımız ile Bulgaristan dışında yaşayan tüm Bulgaristan asıllı vatandaşlarımıza bildirilerimizin bu bölümünde dünya üzerinde mevcut din ve inançların hemen hemen hepsinde var olan özellikle İslam âleminin de mübarek HAC dönemini de içine alan mübarek kurban bayramı münasebeti ile halen doyduğumuz yer Türkiye’den doğduğumuz yer olan Bulgaristan’a mensubu bulunduğumuz kutsal inanç ve medeniyetin de gereği olarak “SILA İ RAHİM” ziyaretinde bulunduk.

    Ziyaretimiz sürecinde Bulgaristan’ın çok şehirlerini gezerek kadim dostluklarım bulunan kişi, kurum ve kuruluşlarla Bulgaristan’ın ve özellikle Bulgaristan ve bölgesinde bulunan coğrafyalarda meydana gelen olağan ya da olağan dışı hareketlilikler ile Bulgaristan’da mevcut siyasi krizler ile ilgili fikir alış verişlerini içerir sohbet ve muhabbetlerde bulunduk.
    Söz konusu ziyaretimizde yapmış olduğumuz sohbet ve gözlemler sonucunda memnuniyet duyduğumuz çalışmaların yanı sıra Bulgaristan devleti ve Bulgaristan halkı adına üzüntü ve endişe duyduğumuz faaliyetlerin olduğuna da maalesef tanık olduk.

    Bu çalışmaları kısaca başlıklar halinde aşağıda sizlere arz edeceğiz;

    Demokrasi ile yönetilen tüm dünya ülkelerinde siyaset ve yönetim kurumları ile özellikle halkların mensubiyet taşıdıkları inançlarının korunup kollanması maksadı ile inanç birliğinin sağlandığı ve insanların yaratıcılarına aracısız olarak ulaşıp ibadet edip dua ettikleri kutsal mekânlar olan her türlü ibadethanelerde siyasi propaganda ve konuşmaların yapılmaması hükmü kurallara bağlanarak herkesin buna uyması istenmiştir.
    Oysaki ziyaretimiz esnasında özellikle Müslüman tebaanın bulunduğu mekânlar camileri normal zamanlarda ziyaret dahi etmeyen hatta fazlalık olarak gören bir takım zihniyetlere mensup kişilerin kutsal mabetlerin içerisinde mübarek “KURBAN BAYRAMI NAMAZI”’nda fütursuzca ve utanmadan Bulgaristan halkını kandırmaya çalıştıklarını bizzat gördüm şahit oldum.

    Kendilerini Müslümanların temsilcileri olduklarını sayan bu utanmazlar istemeyerek siyaseten de olsa kılmak zorunda kaldıkları KURBAN BAYRAM NAMAZI öncesi ve sonrası senenin her günü ve her saat başı Müslümanların yoğun bulundukları kaleleri sayılan KIRCI ALİ şehrindeki ve Müslümanların aleyhinde küfür derecesinde ilanat yaparak gonk vuran saat kulesi hakkında günümüze kadar hiçbir şikâyet ve yaptırım gerektirir müracaatlarda bulunmamışlardır. Yönetim ve idarede halen de TÜRK-MÜSLÜMANLARIN sayesinde görev yaptıkları halde aynı zihniyetle görevlerine devam etmektedirler.

    “AYNI HAMAM AYNI TAS” gibi.

    Bulgaristan-Türkiye Cumhuriyeti Devletleri arasında tarihi, milli ve inanç yönünden bulunan kuvvetli bağların, iyi komşuluk, ekonomik, ticari, stratejik ve kültürel işbirliğine dayalı ilişkilerin her iki devleti de temsil eden ancak kimlere hizmet ettikleri bize göre belirsiz olan yetkin, yetkili kurum ve kuruluşların sözde Türkçe eğitim ve konuşma diline hizmet ettiklerini beyan ederek çeşitli toplantı ve seminerler düzenlediklerini memnuniyetle gördük.

    Ancak söz konusu çalışmalarda Bulgaristan devletinin demokrasi ile tanışmaya başladığı yaklaşık 30 yıllık ve ondan önceki Totaliter Komünist rejim dönemlerinin bile seviyesine ulaştıramamışlardır.

    İki devlet arasında ilişkileri düzenleyen kurum ve kuruluşların devletleri ve halkları ile ilgili sorun ya da çözümlerini eşdeğerde bulundukları devlet kuruluşları ve devlet adamları ile görüşerek çözüme ulaştırmalıdırlar.

    Tabi ki kendilerine yakın gördükleri halklar ve ait oldukları STK’ların da dertlerini dinleyip insan haklarına uygun olarak kılavuzluk görevlerini ifa ederek.

    Bulgaristan – Türkiye Cumhuriyeti devletlerinin asli unsurları olan Bulgaristan halkı ve Aziz Türk Milletinin tarih boyunca bir birlerinin menfaatleri ve bulundukları coğrafyalarda uzun süreli hüküm sürdürmeleri amacı ile zaman zaman bir birilerine karşı savaşsalar da bir birilerini destekleyerek zafer kazandıkları da tarihi bir gerçektir. Yaşayan ayaklı tarih olarak nitelendirdiğimiz sayıları günümüzde yok denecek kadar az fakat hizmetleri ebediyen gururla ve onurla yâd edilecek bu kahramanların yerlerinde ziyaret edilerek yapmış oldukları fedakârlıklardan dolayı unutulmayıp kendilerinin eleştirilmeden onurlandırılması her iki devlet görevlilerinin objektif bakışlı çalışma ve hizmetleri olmalıdır.

    Bulgaristan’da yapmış olduğumuz kısa ama çok detaylı görüşmeler neticesinde ne yazık ki, Bulgaristanlı vatandaşlarımızın Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Aziz Türk Milleti hakkında, AB ülkeleri ve ABD’nin şartlı ve BULTÜRK’e göre ekonomik ve finansal hormonlu günü birlik çıkar ve menfaatlerini düşünen destekleri münasebetiyle Bulgaristan’ın an itibarı ile müreffeh ve huzurlu olduğunu zannederek Güçlü Kadim Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Aziz Türk Milletine karşı tüm empariyalist ve Vandal ülkelerin uygulamış oldukları çok yönlü ambargolardan dolayı küçük görerek kendilerine yakışmayacak şekilde eleştiride bulunduklarını gördüm ve çok derinden üzülerek şahit oldum.

    Fakat değerli Bulgaristanlı hemşerilerimiz şunu çok iyi bilip idrak etmelidirler ki, bu empariyalist ve Vandal ülkeler menfaatleri bittiğinde desteklerini çekerek Bulgaristan devleti ve halkını ortada bıraktığında Bulgaristan diye bir devlet siyasi olarak olmasa da ekonomik ve kültürel yönden bitmiş tükenmiş olacaktır. Bu nedenle başkalarının para ve gücüyle değil Bulgaristan devleti ve halkı kendi güç ve iradesi ile varlığını sürdürmek zorundadır.

    “BORÇ ALAN EMİR ALIR”

    Bu nedenle değerli hemşerilerimizi tarihi bağlarımız bulunan Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Aziz Türk Milletine karşı hasmane ve çirkin eleştirilerden uzak durup hısımlık ve güzel düşünceler ile omuz vermeleri konusunda Bulgaristan devleti ve halkının gelecekteki yüksek menfaatlerinin korunması için içlerinden biri olarak uyarıyoruz.

    Bulgaristan’daki ziyaretlerimizde gördüğümüz ve duyduğumuz bütün bu gözlem ve incelemelerimiz sadece Bulgaristan ve Bulgaristan vatandaşlarımız ile ilgili olarak sınırlı değildir. Bizi Bulgaristan Türkü olarak derinden üzen ve kahreden asıl etkenlerden birisi ve başlıcası da kendileri bizler için çok önemli olan Türkiye Cumhuriyeti Devletini temsil eden Bulgaristan’da görevli, bürokratların yanı sıra T.C. devletinden emekli olmuş halen oradan maaşlarını alarak geçimlerini sürdüren emekliler yada iş adamlığı pozisyonunda bulunan Türk vatandaşlarının Bulgaristan Türkiye Cumhuriyeti devletlerinin yüksek menfaatlerine karşı duyarsız olarak istemeyerek de olsa yıkıcı ve tahrip edici faaliyetlerde bulunmalarıdır.

    Doğduğumuz yerlerde kurban bayramı münasebetiyle kısacık bir sürede tespit etimiz memnuniyet ve üzüntülerimizi içeren gözlem, inceleme ve sohbetlerimizi içeren çok sayıda konu ve görüşler olduğu halde Bulgaristan devleti ve halkının içerisinde bulunmuş oldukları siyasi kriz ve bunalımdan dolayı yara vermemek amacı ile bunlardan fazlasını anlatmamıza gerek olmadığını düşünüyoruz. Bulgaristan’da yayın yapan Bulgar ulusal radyosunun Kırcaali temsilcisi Nahit DOĞU ile yapmış olduğumuz mülakatta da bu konulara siyaseten de olmak üzre geniş olarak değindik.

    Bu mülakatta özellikle Bulgaristan üzerinde oynanan oyunları deşifre ederek RUSOFİL, AMERİKANOFİL, AB ülkelerinin yaftasında AVRUPAFİLLERİN günümüzde ve gelecekte Bulgaristan ile ilgili oyunlarını gündeme getirdik.
    Ancak üzüntümüz odur ki Bulgaristan devletini ve halkını koruyucu kollayıcı misyona sahip bir güç ve kuruluşun olmayışıdır.
    Değerli Bulgaristanlı vatandaşlarımızla geçirmiş olduğumuz mübarek kurban bayramının Bulgaristan dışında yaşayan Bulgaristan vatandaşları ve tüm Türk-İslam âlemi ile birlikte tüm Türk Dünyasına barış huzur ve kardeşliğe vesile olması dilek ve dualarımızla Kurban Bayramlarını BULTÜRK olarak en kalbi hissiyatlarımız ile tebrik ediyor nice bayramlara sağlıklı ve güzel günlerde ulaşmalarını diliyoruz.

    “VATAN, NE TÜRKİYEDİR TÜRKLERE NE TÜRKİSTAN
    VATAN, BÜYÜK VE MÜEBBET BİR ÜLKEDİR: TURAN”

    Sonsuz Saygı ve muhabetlerimizle

    Devamını Oku

    Bulgaristan ne yapmak istiyor?

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Taşlı bir yolda ilerlerken arabayı hangi taşın devireceğini önceden kestirebilmek zordur. Hele hele Bulgaristan gibi nefes almakta zorlanırken, içinden çıkılmaz bir bunalıma düşen hükümetin ne zaman düşeceğini kestirmek ise hiç de kolay değildir.

    Son altı ayda sokaklarda her gün Başbakan B.Borisov’un istifası beklendi. Ne var ki o gün bir türlü gelmedi.

    Kasasının anahtarını kaybetmiş biri gibi davranan başbakan, iç nedenler yüzünden istifa etme utancını tam atlattım, artık seçime gidiyoruz mart-2021’de derken, arabanın tekerleğine yeni bir köstek takıldı. O da Kuzey Makedonya Cumhuriyeti ile ilişkiler bir anda tosladı. Bu işler nasiptir, dış siyaset yüzünden iktidardan düşmek varmış diyeceğiz, çünkü başka söz kalmadı.
    Bu haberin yorumu noktalanmadan, Brüksel’den bildiren MIA – ajansı, “Bulgaristan 6 Batı Balkan ülkesinin hepsinin de Avrupa Birliği yolunu kesti” haberi yayınlandı.
    Haber: “Tarihin yanlış yorumlanmasına ilişkin tüm denemelere son verilsin.” Görüşmeye katılan 26 ülke temsilcisinin hiç biri Bulgaristan’ın bu teklifini kabul etmedi.
    8 Aralık tarihine kadar uzlaşmazlıklar aşılamazsa, eski Yugoslavya’nın dağılmasından ayrılan 6 devletle AB üyelik dosyaları açılmayacak.

    Görüşmeler Büyük Elçiler düzeyinde yapıldı. 10-11 Aralık günleri yapılacak Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu Toplantısı hazırlık toplantısı böylece yolları kesilmiş oldu ve dağıldılar.
    Zirve toplantısı daha hazırlık toplantısında ipleri kopardı. Bulgaristan 2 hafta önce Kuzey Makedonya Cumhuriyeti’nin (KMC) Avrupa Birliği üyeliği için görüşmelerin başlamasına zaten “veto” koymuştu. Böylelikle Arnavutluk’un AB üyeliği görüşülmeleri de stop etti.

    Bulgar diplomasisi ilk kez bu kadar başarısızdır. Türkçemizde çam devirmek olarak geçen, uluslararası ilişkilere pot kırmak şeklinde girmiş olan, bu patavatsız davranış, iktidardaki Avrupacı GERB partisi ile ortakları olan aşırı Bulgar milliyetçilerinin sözüm ona “yurtsever cephesi” tarafından 2018’den beri izlenen devletin dış politikası toslattı.
    Bu durumda en adil olan hükümetin istifa etmesi ve AB siyasetine devam edebilmek için yeni bir kabine kurulmasıdır.

    Bulgaristan’ın yalnız dış politikasını değil, iç siyasetini de kazaların en büyüğüne sürükleyen VMRO, NFSB gibi Bulgaristan aşırı milliyetçi faşistlerinin hükümetten düştükten sonra parti olarak yasaklanması hatta Bulgaristan siyasetine katılmalarının kesin yasaklanması günü gelmiştir. Faşist partilerin tamamına 2021 seçimlerine katılmalarına hemen özel yasak getirilmelidir.

    Bulgaristan’ın Makedonya siyaseti şovenizm yumurtlamıştır.
    2018’in ilk yarısında Avrupa Konseyi Sofya Dönem Toplantılarına Bulgaristan ev sahipliği yaptı. Batı Balkanların Avrupa Birliği’ne davet edilmesi inisiyatifini başlatmıştı. Aynı yılın Temmuz ayında 28 Avrupa Birliği ülkesi Başbakanları ile Batı Balkan ülkeleri Başbakanları Sofya Kültür Sarayında Avrupa Konseyi Zirve Görüşmesine toplandı. Belirlenen ödevler arasında, ilk sırada Makedonya Cumhuriyeti ve Arnavutluk olmak üzere, aşamalı bir şekilde, Batı Balkanlardan 6 devletin Eski kıtayı da katarak genişlemesi yolunu güya açılmıştı.
    142 yıllık III. Bulgar devleti tarihinde bu zirve Bulgaristan’da düzenlenen en büyük siyasi forumdu. Bu toplantıya 24 Başbakan katıldı. Başbakan Borisov ve hükümet ortakları kanatlanmış, son üç yılda sanki uçuyordu.

    Görülen ön hazırlıklar.
    2017’den beri Bulgaristan dış siyasetinin düğüm noktası Makedonya sorunu oluşturdu. 1992’de Bulgaristan Makedonya devlet egemenlik ve bağımsızlığını ilk tanıyan ülkelerden biri olsa da, diploması açısından “Makedon kimliğinizi, Makedon dilini ve Makedon tarihini” tanımıyoruz diyerek ilişkilerin derinleşmesini frenlemişti. Oysa bir devletin egemenliğini resmen tanımak, onun toprak bütünlüğünü, bayrağını, dilini, tarihini, geleneklerini ve Milli kimliğini, kültürünü tanımak anlamına gelir. Dünya diplomasisinde, bir devletin başka bir devleti “yarım” tanımasına dünyada bir örneği yoktur Bu gelişmeler derinleşirken KMC Birleşmiş Milletlere alındı, NATO üyesi oldu, eski Yugoslavya Sosyalist Cumhuriyetinden ayrılan devletlerin hepsi tarafından tanındı.
    Yunanistan’la ilişkilerde beliren yeni problemler ise, Makedonya Cumhuriyetinin ismi ve tarihsel kahraman Aleksandır Makedonski’nin /Büyük İskender/ “Yunan mı yoksa Makedon mu kimlikli?” şeklindeydi. “Makedonya Yunandır Yunan kalacaktır” iddiaları 27 yıl sonra görüşmelerle aşıldı. 17 Haziran 2018’de Atina Meclisi Presen’de imzalanan ikili Atina Üsküp anlaşmasını onayladı. Makedonya Cumhuriyeti “Kuzey Makedonya Cumhuriyeti” adını aldı. Halen Atina KMC’nin AB üyeliğine engel olmuyor, NATO üyeliğini de destekledi.

    Bulgaristan, Makedonya konusunda da totalitarizm siyasetinden kopamadı.
    Brüksel görüşmelerinde KMC üyeliği dosyası rafa kaldırılmaya hazırlanırken, Üsküp hükümeti ünlü avukat, eski başbakan, Vlado Buçkovski’yi özel yetkilerle Sofya’ya gönderdi. Görüşmelerine başlamazdan önce BGDNES ajansına bir demeç veren Buçkovski şöyle dedi:

    “İki halk geçmişte beraber oldukları gibi gelecekte de beraber olacaklardır. Makedonların özgür yaşama ve her Avrupalı gibi gerçek bilgi sahibi olma hakkı vardır. Bizim kendimize Makedon deme, istediğimiz dilde konuşma, sürekli yalan kazanında kaynatılmaya son verme, öteki halklara karşı düşmanlık duygularıyla yetiştirilmeye son verilmesini isteme hakkımız vardır. Düşmanlık körükleyenlerin Avrupa’da yeri yoktur.”

    GERB partisinin Avrupa Parlamentosu milletvekili ve görüşmelere katılan Lübomir Küçükov bu diyalogta durgunluk yaşanması sebeplerini açıklarken, “Bulgaristan Makedonya’ya bir toprak parçası olarak bakıyor, oradaki Makedon haklını görmüyor.” Dedi ve “Tarihe dönük diyalog yürütenler, geleceğe bakmak istemiyor, tarihte ve gelecekte yalnız kendilerini görüyorlar” vurgusu yaptı.
    Konu, Bulgaristan’ı alabildiğine çalkalıyor. Tepkilerin Batı Balkanları baştanbaşa sarma tehlikesi büyüyor. Bulgaristan Müslüman Türklerini, soydaşlarımızı, dış ülkelerdeki kardeşlerimizi ve ülkede diğer azınlıklarla ilgileri yeni biçimde devam eden eriterek özümseme siyasetini direk olarak etkiliyor. Bunun son örneklerini, Sofya meclisinin 2017’den sonra Makedonya konusunda kabul ettiği karar ve deklarasyonlarda da görüyoruz.

    24 Kasım 2020 günü Bulgar basını “Faktor” bg.’de Çavdar Mirinov imzalı bir yazı Sofya hükümetinin “Makedonya konusunda Todor Jivkov’un baskı yaparak özümseme siyasetini” yürütüyor, yazdı. İşte bir alıntı da buradan:

    “Bulgaristan Makedonların ‘Bulgarlaşmasını’ bekliyor. Bu T. Jivkov zamanında izlenen siyasetti.

    “Bulgaristan Makedonya üzerinde “Yunan” tipi direk baskı uygulayarak, nasıl bir dil konuşmaları, hangi tarihe inanmaları ve kendilerinin nasıl bir kimlik taşımak zorunda oldukları dayatıyor.
    “Bulgar devleti tarih üzerinde tekel kurma hakkına sahip olduğunu savunuyor.”
    Çavdar Marinov, Kendisi Paris Sosyal Bilimler Enstitüsü Medeniyetler Tarihi bölümünde bilim doktorudur. “1944’ten Günümüze Makedon Sorunu” kitabının da yazarıdır. Brüksel – AB komisyonlarına, Balkanlarda Kimliklerin oluşması, Balkanlarda Tarihsel Kültürel ve Politik Miras ve Antik Kimliklerin Günümüze Etkileri gibi konularında raporlar da sunmuştur.

    O, Bulgaristan’ın 1950 yılından bu yana değişmeyen Makedonya görüşünü, Alman basınında çıkan yazılarının birinde şöyle açıklamıştır:

    “Bugün savunulan Bulgar Makedonya tezi T. Jivkov zamanında oluşmuştur. Sosyalizm yıllarında Makedon kimliği tamamen reddedilmiştir. Makedonlar konusunda bugün anlatılan masallar Jivkov rejimi tarafından düzülmüştür. Borisov hükümeti totaliter siyaseti zorla uygulamaya çalışıyor.

    Bulgar tezinde sözde “tarihsel gerçek var”, güya bu “gerçek” Bulgarların tekelinde olan bir “tarihsel kanıt” ve “ya her şey ya da hiçbir şey” ilkesine göre hareket ediyorlar. MKC’ne baskı uygulanıyor.
    Bu konuyu araştıran birçok Balkan, Avrupa ve Amerika bilim insanının kimlik, dil ve tarih konusunda Bulgar tezlerine inanmıyor. Avrupa üniversiteleri ve kurumları Bulgar tezlerini kabul etmiyor. Makedonlar daha gerçekçi davranıyorlar. 30 yıldan beri komşularının baskısı altında kalan Makedon kimliğinin çok duyarlı olduğuna ve tepkilerin de sertliğine işaret etmek gerekir.
    1944 yılından sonra Makedon dilinin Yugoslav dilinin etkisi altında kaldığını söyleyen Dr. Ç. Marinov, Bulgar dilinin de XIX. Yüzyılın sonlarında Rus dilinin etkisiyle oluşup geliştiğini hatırlatıyor.
    “Deutsche Welle” (Almanya’nın Sesi) radyosu tarafından 1942-1944 yılları arasında Bulgarların Makedonya’da beş bin Makedon’u katlettiğine ilişkin soruya araştırmacı Ç. Marinov’un cevabı şöyle veriyor:

    “Makedon kimliği konusunda tarihsel yaklaşım BKP Merkez Komitesi tarafından 1967’den sonra geliştirilmiştir. Bu, Makedon tarihini reddeden bir tutumdur. Öyle oluyor ki, sanki Bulgarlar 1942’de Makedonya’yı işgal ettikten sonra kendi kendilerine eziyet etmişler. Bundan dolayı tarihsel olayların somut ve detaylı araştırılmasından rahatsız oluyorlar, yazılı evrakları yok ediyor, konuyu açanlara hor bakıyorlar, yeni tarih sayfaları açılmasına engel olmak istiyorlar.

    Makedonya tarihi konusunda derinleşirken sonuç çıkarmak zor, çünkü iki halkın belleğinde aynı hikâye ve efsanelerle karşılaşıyorsunuz. Tarihin karışık olması, XIX. Yüzyılın sonlarında ve XX. yüzyılın başlarında Makedon kimliği için verilen mücadelenin Bulgar milliyetçili ile karışmış olduğu da biliniyor. Bu davanın Yugoslavya’da da yürütülmüş olması ve Makedon dilinin Yugoslav dilinin etkisi altında zenginleşmiş olması gerçeği ise Bulgarları rahatsız ediyor.

    Tito ile Stalin arasında 1948 yılında Makedon kimliği üzerine çıkan tartışmadan sonra, Bulgaristan Başbakanı Georgi Dimitrov Makedon kimliğini kesinlikle reddetmişti. Bu da tarihe karşı seçenekli yaklaşıldığını, bu yöntemin dil ve kimlik hakkında da kullanıldığını kanıtlıyor.

    Bulgarlar önce kendi dillerinin XIX. Yüzyılın sonunda Rusların etkisi altında oluştuğunu kabul etmelidir.
    Bulgar hükümetinin Brüksel’deki 27 devlet temsilcisine gönderdiği Memorandum belgesinde Yugoslavya komünist rejimi tarafından “Makedonya’da 100 binlerce Bulgarin öldürüldüğüne” işaret ediliyor.

    1980 yıllarında Bulgar hükümeti Makedonya ile ilgili gizlice birçok kitap yazdırmıştır, Neden? Kitapta da Makedonya Cumhuriyetinde 1990’a kadar Bulgarların sürekli öldürdüğü yazılmış.
    Bu kadar insanı öldürülür de, nasıl olur da Makedonya’da kimse duymaz. 1980 yıllarında Bulgar hükümeti gizlice birçok kitap yazdırmış ve bu konuyu geniş kapsamlı işlemiş, 1990 yılından sonra da bu kitaplar basılmış ve Bulgaristan’da dağıtılmıştır. 1944 sonunda Üsküp Kalesinde binlerce Bulgar er ve subayın katledildiği ve Yugoslavya Sosyalist Makedonya Cumhuriyetinde 1990’a kadar Bulgarların sürekli öldürüldüğü iddiaları yalandır.

    1945 yılının Ocak ayında Bulgar monarşi istila rejimine yardım eden subaylar idam edilmiştir. Bu olaylara da en fazla Bulgaristan’da rastlanır. Bulgar istila ordusundan subayların “yurtsever” olarak gösterilmesine halk inanmıyor. Tarihsel gerçekleri istediğin tarafa çekme hakkı kimseye tanınmamıştır.
    “Deutsche Welle” Makedon halkının 30 yıldan beri komşularının değişik şiddetli baskıları altında bulunduğu bir gerçek midir sorusuna Dr. Marinov şu yanıtı veriyor:
    “Evet. 1992’de “Makedon dili” ikili ilişkilere konu oldu, ardından kimlik ve tarih, kutlamalar, gelenekler, anıtlar, ders kitapları vb konuları açıldı”, fakat Bulgar siyasetçilerinden birçokları bu uydurma konuların körüklenmesi, sonunda Bulgaristan’a ters çarpar görüşüne inandılar, bugün susuyorlar, halk da Makedonya tezini doğru buluyor.”
    *
    Avrupa Konseyi Brüksel Başbakanlar zirvesi 10 – 11 Aralık günleri düzenlenecek. Bulgar tezlerinin AB’nin Batı Balkanlara genişlemesini gemlemesi, Bulgar gururunu ayakaltına alacağı gibi, Bulgar monarşisi ve totaliter komünizminden gelen insan düşmanı şoveniz politika balonunun da patladığı anlamına gelir. Artık herkes, bütün Avrupa Bulgaristan’da yaşayan Müslüman Türklerin XX. yüzyılda başına gelenleri, yaşanan zulmü, göçlerin gerçek nedenlerini görüp anlamalıdır. AB’de azınlıklar siyaseti yeniden ele alınmalı ve azınlıklar lehinde karar alınmalıdır. AB’de azınlık sorunu çözülmeden demokrasi ve adalete doğru adım atılamaz.

    Bulgaristan’da Hükümet değişmeden, Krasimir Karakaçanov, Angel Cambazki vs gibi ırkçı siyasetçilerin Bulgar iç ve dış siyasetinden atılmadan, VMRO ve NDSB gibi XIX. Yüzyıl voyvodalarının kafalarını taşıyan siyasetçilerle bu işlerin yürümeyeceği artık açıkça ortadadır. GERB ve ortaklarının yalan dolan, baskı, terör ve zulüm politikasının zamanı dolmuştur. Bulgaristan’ı yönetenler bundan böyle yalanla bu 140 yıldır yürüttükleri bu gemiyi yürütemeyecekleri belli olmuştur.

    Yeni Bulgar politikasında “milli doktrin”, “milli çıkarlar”, “soykırım”, “asimilasyon” vb Irkçı-milliyetçilik, Nazi-cilik, şovenizm ve faşizm devri siyasetleri gömülmelidir ve yerine çok kültürlü, halkın menfaatlerini buluşturup birleştiren, ortak devlet kurma ve birlikte var olma siyasetine geçme vakti gelmiştir. Kısaca Bulgaristan’da herkes birlikte yaşamayı öğrenmelidir, yoksa devletin tamamı uçuruma doğru gitmektedir. Bunun kurtuluşu Bulgaristan için burada yaşayan tüm vatandaşlar hepsinin de birlik olmaktan geçtiğini idrak etmiştir ve vatandaşlık hakkı herkese eşit olmasından geçer…

    Konumuz devam edecektir. Azınlıklar konusunda Bulgar devlet politikasının değişmesi ve çok dilli, çok kültürlü temelinde adaletli demokrasiye ve hukuk üstünlüğüne geçmek yakın hedeflerimiz arasında başta gelir. Dünya mazlumları görmeye başladı.

    Devamını Oku